'Bay Ribaund'un korkusu yok!

Galatasaray Medical Park'ın, Bay Ribaund lakaplı genç yıldızı Furkan Aldemir, yaptığı röportajda, Galatasaray'ın Euroleague macerası hakkında iddialı konuştu. İşte o ifadeler...

Hücum savunmadan başlar ve savunmada ateşin yakıldığı ilk an potadan seken topun çekip kazanılmasıdır. Ülke basketbolunun önümüzdeki 15 yılına damga vuracak genç oyuncu Furkan’ın da yaptığı en iyi işlerden biri ribaund almak. Elbette potansiyelini sergilediği her geçen gün diğer hünerlerini de sergiliyor ve altyapılarda kazandığı pek çok bireysel ödülü hak ettiğini gösteriyor bizlere. Daha da iyi olacak, belki de dünya çapında ve bizler de onun büyümesine, burada zaferler kazanmasına tanıklık edeceğiz.

İşte Galatasaray Medical Park'ın genç yıldızı Furkan Aldemir'in Galatasaray Dergisi'ne verdiği röportaj: 

1991 İzmir doğumlusun. Basketbola nasıl başladın. Birden uzayıp fark mı edildin, karate ve yüzmeyle de ilgilendiğini biliyoruz.

Aslında ilk spor olarak, her küçük çocuk gibi dışarıda futbol oynuyorduk biz de mahalle arkadaşlarıyla. Daha sonra futbol ve yüzme spor okullarına kayıt oldum Karşıyaka’da. Yazlık bir hevesti. Yaz sonu tekrar okul başlayınca orada İzmir’deki bir amatör kulübün antrenörü beni gördü. O sıralar ilgili değildim basketbol ile, bilen biri değildim. O gün boyumun uzunluğundan dolayı kulüpte oynamaya gelmemi istedi. O sıralar karate yapıyordum. Karate lisansım vardı, iki yıla yakın uğraş edinmiştim kendime. Basketbol öyle başladı. Üçüncü sene ikisi arasında bir seçim yapmam gerekti, çifte lisans ile oynayamayacağımdan. Ben de ailem ile konuşup basketbola devam etme kararı aldım. Amatör kulüpte bir buçuk sene civarı oynadım.

Lise (Yamanlar Lisesi) esnasında dikkatleri çektin daha çok. Eğitimine odaklanırken basketbolcu olamazsam diye bir korkun oldu mu? Ve lise tercihi bu şekilde mi yoksa öğrenim geleceğini de düşünerek mi verildi?

Kolejdeyken bizi okul takımına almıyorlardı, liseye giriş sınavları yüzünden. Bir hafta sonra beden eğitimi öğretmenimiz hafta sonu Yamanlar okulları arasında bir turnuva olacağını ve takım kurmamı istedi. O turnuvada birinci olduk. Yamanla Lise koçu Erol Hindistan beni orada fark etti. Lise bana burs verdi. Koçun beni yönlendirmesiyle birkaç kulüp ile daha konuştum ve Karşıyaka’ya geçtim. Eğitim-öğretim konusunda ailem çok yardımcı oldu. Burada olabilmemin en büyük sebeplerinden birisi de ailemdir. Babam bana o günden beri destek oldu, gerektiğinde derslerimi arka planda tutmama izin verdi. Derslerim diğer spor yapanlara göre de iyiydi.

Karşıyaka altyapısında pek çok bireysel ödül gelmeye başladı. Milli Takımlar’ın alt kategorilerine seçildin. O süreci anlatır mısın?

2007’de Karşıyaka’da yıldız takım seviyesinde oynadım. İzmir’de tanınmaya başladım. Yıldız Milli Antrenörü Mustafa Derin, Çorum’daki hazırlık kampına çağırdı beni. Yıldızlar şampiyonasında birincilik geldi. Çeyrek finalde Efes Pilsen, yarı final Fenerbahçe ve finalde Tuborg’u yenerek. Orada “en iyi pivot” ödülünü vermişlerdi bana. Bunun etkisiyle yıldızlar kategorisinde Avrupa Şampiyonası’na gittim.

2007-08’de Alpella karşısında BBL’deki ilk maçına çıktın. 2008-09’daysa artık daha çok süre alma zamanın geldi. Son hafta Beşiktaş karşısında 16 sayı, 16 ribaund ürettin. 2009-10’da da yıldızın tamamen parladı. All-Star maçında oynadın. Bu denli hızlı bir yükselme bekliyor muydun? Altyapısından yetiştiğin takımda oynamanın ne gibi avantajları oldu?

Altyapıdan çıktığım için Karşıyaka taraftarı beni daha çok bağrına bastı. Bizim çocuğumuz şeklinde görüyorlardı. Onların bana verdiği destek ile bu gelişimi gösterdim diye düşünüyorum. O maçın ilginç bir hikayesi vardır. 2 sayıyla kaybetmiştik. Benim kasığımdan sakatlığım vardı. Tedavi için iğne olmam gerekiyordu. Gençler Şampiyonası’nda oynayacaktım, daha çok ona odaklanmıştım, Karşıyaka’da çok süre almadığım için. Maça gidip-gitmeme ikilemine düştüm. Tedavi olmak istedim ve çıktım. O maçtaki performansım herkesi etkiledi.

Karşıyaka taraftarıyla da özel bir bağ kurmuştun, bu biraz da karakterinle de ilgili sanırım. Benimsenmeye uygun bir oyun tarzın var. Sahada her şeyini veren, kora kor mücadeleden hiç çekinmeyen, hep işini yapan bir çocuk, ne dersin?

Genç oyuncuyum, daha çok mücadele edip sırıtmadan elimdekini yapıp antrenörlerime ve tribünlerime kendimi göstermem gerekirdi ön plana çıkmak için. Karşıyaka taraftarı da bu tarz bir oyuncuyu, hele de altyapısından çıktıysa benimser. Beşiktaş maçından sonraki sene 18 yaşına bastım ve Karşıyaka ile sözleşme imzaladım. Daha çok süre almaya başladım. Sonuçta Karşıyaka taraftarı kötü de oynasam, iyi de oynasam arkamda durdu.

18-23 Mayıs 2010 tarihlerinde İzmir'de gerçekleştirilen Genç Erkekler Türkiye Şampiyonası'nda “en iyi guard” seçilen Can Korkmaz’lı Pertevniyal’e kaybettin. Buna karşın "en değerli oyuncu" "en iyi pivot" "ribaund kralı" ödüllerini topladın. Göksenin Köksal "sayı kralı" olmuştu. Potansiyelinizin farkında mıydınız o günler, şimdi üçünüz de Galatasaray’dasınız.

O turnuvaya katılıp katılmamak benim elimdeydi. 92’liler oynuyordu. Sevdiğim arkadaşlarım vardı, ben de onlarla beraber olmak istedim. Son bir turnuva, son altyapı şampiyonluğuyla onlardan ayrılmak istedim. Benim için ağır bir dönemdi, üniversite şampiyonasına da gittim. O sırada Göksenin’i tanımıyordum, ismini duymamıştım, “kim bu çocuk” dedim, sayı krallığında onunla yarışıyorduk, hatta son maç beni geçmişti, bayağı bir kızmıştım orada ona. Can Pertevniyal’de, yine Sertaç Şanlı da iyi performans sergilemişti, hatta “en iyi pivot” ona verilebilirdi. Şu an o şampiyonanın en iyi oynayan dört oyuncusu bizde. Yani inşallah bu kadro Galatasaray forması altında yeni başarılar kazanmaya devam edecek.

2010 Turgut Atakol Turnuvası’nda birinci olan Türkiye’nin başarısına “ribaund kralı” ve “en değerli oyuncu” seçilerek girdin sezona, her şey kusursuz gidiyor derken o talihsiz sakatlık yaşandı F. Ülker maçında. İki uzatmaya giden efsane bir mücadele vardı oysa sahada ama akıllarda seninle kaldı. Parkelere dönüşün üç ay sürdü. O süreci anlatır mısın biraz?

Fenerbahçe maçından önce çoğu maçta iyi performans sergiliyordum. Yavaş yavaş formumu kazanıyordum, önceki sezon bir alışma dönemiydi. Büyük maçlarda double-double yapıyordum, Efes, Beşiktaş maçları vardı. Çok talihsiz bir sakatlık yaşadım. Duygular çok farklı çünkü ayağınızı öyle görünce insanın aklına her şey gelebiliyor. O gün salondan sedyeyle çıkarken acıdan ağlıyorum ve etraftaki insanlar “artık yürüyemez, bir daha oynayamaz” gibisinden konuşuyorlardı. Zaten moral olarak çökmüş durumdayım, bunları da duyunca çok üzülmüştüm. Hastanede ayağımı takan doktor “kırık var, en az üç ay oynamazsın” demişti. 9 kez röntgene girdim çünkü kırık olmadığına inanamadılar. Herkes şaşırdı kırık çıkmamasına. Bu sefer de MR’a girdim, öncesinde doktor “kırık yok ama bağlarda kopma var” dedi. O da çıkmadı. Ender görülen bir sakatlık olduğu anlaşıldı, sadece bileğin çıkması ve o şekilde durması. Doktorumun yardımıyla iyi atlattım sakatlığı, iki ay sonra sahalara döndüm ama hemen oynayamadım, belli bir kilo almıştım, uzun zamandır değnekler yardımıyla yürüyordum. O sezonu kötü kapattım diyebilirim, 5 sayı 4 ribaund seviyesinde.

2011 Turgut Atakol Turnuvası’nda da ikinci olan Türkiye’nin başarısına “ribaund kralı” ve “en değerli oyuncu” ödüllerini aldın. Sertaç Şanlı, Muhammed Baygül ve Doğukan Sönmez de vardı o takımda. Hatta bu yaz Bilbao’da düzenlenen 20 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası’nda yer alan 90 jenerasyonu, İlkan Karaman, Melih Mahmutoğlu’nu da sayabiliriz. Galatasaray’ın önü çok açık değil mi?

Galatasaray büyük bir atılım yaptı genç oyuncular konusunda. Parmakla gösterilebilecek isimler var kadroda. İlkan Karaman Karşıyaka’da çok iyi bir sezon geçiriyor, Melih Mahmutoğlu Antalya BŞB.’de kendini bulmaya başladı. Can, Doğukan, Muhammet DAÇKA’da kendilerini geliştiriyorlar. Göksenin ve Sertaç’ın potansiyeli belli. Göksenin’le konuşuyoruz bazen, 4-5 sene sonra biz hepimiz toplanalım, yanımıza da birkaç yabancı alalım ve şampiyonluğa koşalım şeklinde.

Turnuvanın bitiminden birkaç gün sonra Galatasaray’la anlaştığın duyuruldu. Anlatır mısın transfer sürecini. Ve Galatasaray’ın gençlere önem veren yapısı tercihinde ne denli etkili oldu? NBA seçmelerine gideceğin de konuşuldu? Yoksa tamamen Oktay Mahmuti etkisi mi?

Transfer döneminde final serisi oynanıyordu. Ben orada Galatasaray taraftarının her maça gelmesini, Abdi İpekçi Spor Salonu’nu hıncahınç doldurmasını, desteğini, Oktay abinin Sertaç ve Göksenin’e olan desteğini görmek beni Galatasaray’a çekti. Altyapılardan çıkan oyunculara destek olmak kolay değil. Galatasaray taraftarı da onları alkışlıyordu. Sertaç, Göksenin, Melih, İlkan buradaydı. Biraz da ileriye dönük baktığımda önemliydi arkadaşlarımla aynı takımda oynamak. Sonuçta İlkan benim ümit milli takımdan oda arkadaşlarımdan biriydi, Göksenin de öyle. Onlara beraber oynamak ve bir şeyler başarmak isteği de beni buraya getirdi diyebilirim. Sakatlıktan sonra NBA scoutları beni izlemeye geldi Karşıyaka’da. Geçen yaz girmeyi düşünüyordum NBA seçmelerine. Riske atmak istemedim, seçilememe durumunda girme hakkım gidecekti. O yüzden bir sene daha beklemeyi seçtim, Galatasaray ile Euroleague oynama şansım da olabilirdi, kendimi ispatlama şansım olacaktı.

Dört senelik bir anlaşma yaptın. 2012 yazında NBA draftına katılacak mısın peki, buna dair bir özel madde var mı sözleşmende?

NBA draftına girmek için iki senem daha var, 22 yaş sınırından ötürü. Seçilip gitmemek de var, Ricky Rubio gibi. Oyuncunun kendisini ne kadar yeterli gördüğüne bağlı. Şu an için NBA’e gitmenin benim için zararlı olduğunu düşünüyorum, kendimi ispatlamam ve daha güçlü gitmek gerekir. Bu yaz ya da bir sonraki yaz seçmelere katılıp başarılı olursam direkt gitmek gibi bir hedefim yok. Şu anda ben Galatasaray’ı düşünüyorum, burada başarılar kazanmayı.

14-24 Temmuz tarihleri arasında İspanya’nın Bilbao kentinde düzenlenen 20 Yaş altı Avrupa Şampiyonası’nda “En iyi Beş” ile onurlandırıldın. Ön plana çıkan kimler vardı başka, muhtemelen bu isimlerle daha sonra yine karşı karşıya geleceksin? Mirotic Madrid’de oynamaya başladı bile.

Ender ve Cevher ağabeylerle konuşuyoruz, onların zamanında da bu turnuvada Tony Parker, Ronny Turiaf, Boris Diaw varmış. Çok iyi oyuncular vardı. Zaten en iyi beşte Mirotic, Gentile, Dubljevic ve Fournier de yer aldı. Armani Milano’dan Nicolo Melli, Badalona’dan Joseph Franch iyiydi. İleride sakatlık yaşamazlarsa iyi bir şekilde geliyor, 90-91 jenerasyonu.

Almanya karşısında 17 sayı 25 rib. (15’i hücum) Rusya önünde 23 rib. ve 20 Yaş Altı Şampiyona tarihinde iki kez 20 rib. üstü yapan ilk oyuncu oldun. (ayrıca üst üste iki maç) Bay Ribaund lakabı çıktı oradan. Sezgisel bir yanı mı var ribaund çekmenin yoksa box-out, boy avantajı, el yapısı gibi teknik meseleler mi daha önemli? Uzmanına soralım.

Her oyuncunun kendine ait bir stili var ribaund konusunda. Mesela bazı oyuncular ayak çabukluğunu kullanıp top takibi yapar, bazı oyuncular box eder, bazı oyuncular kurnazlık yapıp arkadan takip gerçekleştirir ama şöyle bir var; ribaund çalışarak kazanılacak bir şey değil, daha çok hislere, sezgiye dayalı. Altyapılardan beri ribaund ile ön plana çıktım, bunu çalışarak yapmadım, ilk maçımdan beri böyle. O maçlarda Göksenin, Sertaç beni çok iyi motive etmişti. Ribaunt krallığı için bir Alman oyuncuyla çekişiyordum, onun da etkisi oldu.

Litvanya’da düzenlenen 2011 Avrupa Şampiyonası aday kadrosuna çağrıldın ancak gidemedin turnuvaya. Bir burukluk oldu mu, bizler hak ettiğini düşünmüştük açıkçası.

Bunu kararını ben veremem, hak edip etmemek beni takip edenlerin görüşü, eleştirmek asla bana düşmez. Bu yaşımda aday kadroya çağrılmak bile beni çok mutlu etmişti. Haberi ümit milli takımdayken almıştım, bu beni gerçekten gururlandırmıştı. İzmir’deki turnuvada ilk maçı iyi oynadım, İstanbul’da bir kamp dönemi, daha sonra Almanya’ya geçtik. Barış ağabey ile beraber birkaç maç kadroya alınmadım. Almanya sonrası kadro dışı kaldım. Burukluk değil de benim için daha çok hırs oldu diyebilirim. Sonuçta adım adım gitmek gerekiyor, yarın bir gün milli takımla turnuvalara da gideceğim, buna inanıyorum, ilk basamağı atladım.

Kimlerle iyiydi aran milli takım kampında. Oda arkadaşın?

Enes Kanter. Onunla altyapıdan beri çok iyi bir arkadaşlığım var. Hatta Sertaç’la onun kritiğini yapmıştık, kimle kalacaksın gibisinden. Çok iyi tanışıklığım olduğu için onunla kaldım. Enes, zor bir dönem geçirdi, buna karşın ayakta kalmasını bildi. Sempatik biri, hep onun yanında oldum, o da benim. Ender ağabeyle tanıştım orada. Ne kadar eğlenceli biri olduğunu gördüm ve Galatasaray’da onunla oynayacağım için şanslı olduğumu düşündüm. Ender ağabey takımın en neşeli oyuncularında biri, sürekli olumlu bir hava katıyor.

Ve tüm bu sürecin sonunda Galatasaray yaşamı geldi çattı. Takımla ilk buluşman, nasıl karşıladılar seni?

Sanırım 24-25 Ağustos civarı döndüm milli takım kampından. Yaklaşık bir hafta dinlendim ve Hacettepe’ye karşı olan hazırlık maçında oynadım. Yabancılarla tanıştım o gün. Küçük küçük muhabbetlerimiz vardı, Cevher ağabeyle falan. Takım beni çok iyi karşıladı diyebilirim.

Hazırlıklar, yurt dışı kampları, özel maçlar derken Euroleague ön eleme, yani asıl hedef belirdi birdenbire. Üç maç, üç galibiyet. Ne duygularla gittin ve nasıl döndün, bir rahatlama, tüm sezon için bu çok önemliydi gerçekten.

İlk transfer olduğumuzda Euroleague kesinliği yoktu, Eurocup da olabilirdi. Ön eleme çıkınca ve grup da belirlenince, Rytas’ın en zor maç olacağını düşünüyordum. Bize final maçı olarak geldi kuradan. Bu yaşta Euroleague tecrübesi kazanmak önemliydi benim için. Karşıyaka’da Eurochallenge oynadım. Oraya ilk gittik, PAOK ile karşılaştık. İlk maç heyecan vardı. Euroleague deyince akla hemen çok sert takımlar geliyor, alta kalma korkusu ağır basıyor. Geçen seneki sakatlık sonrası form düşüklüğünün de etkisi var bunda. Büyüklerim de “heyecanlanma, sen oynarsın” türünden destek verince, baktım onlar da insan, ben de insanım, heyecanlanmak yersiz diye düşündüm. Sonra Asvel geldi, uçan siyahiler vardı, uzunlar da, kolları özellikle. Westermann ile daha önce oynamıştım alt kategorilerde. O maçı da kazanınca ve sırıtmayınca kendime olan özgüvenim arttı. En son, Rytas finali. Bize Avrupa’da da, Türkiye’de de çok şans vermiyorlardı, Rytas ev sahibi ve deneyimli bir Euroleague ekibiydi. Biz, bize şans vermeyenlere inat kazanmasını bildik. Taraftarın desteğine rağmen o maçı söke söke almayı başardık.

Akabinde Cumhurbaşkanlığı Kupası Kayseri’de. Efsanevi bir maç, iki uzatma ve zafer. Atmosfer, yıllar sonra gelen bir kupanın parçası olmak. Neler hissettin, çok gel-git oldu dördüncü çeyrekte beş dakika kala 7 sayıya çıkmıştı fark. Fenerbahçe’yi yenmek apayrı değil mi? Taraftarın gözlerine bakınca bunu görebiliyorsun.

Sezona kupayla başlamak istiyordum. A takımlarda, üst seviyelerde alacağım ilk kupa olacaktı. Onun heyecanıyla çıktım maça. Çok istiyordum kazanmayı. Uzatmalarda kalbim duracak gibiydi, elim ayağım titriyordu. Yanımda Caner ağabey var, Tutku ağabey var, kazanacak mıyız diyorum. Kupayı biz kaldırdık. Elime aldığımda soyunma odasında ilk hedef gerçekleşti, inşallah bu kupaların devamı gelecek dedim içimden. İnşallah bu mutluluğu yaşamaya devam ederiz.

Nefes bile almadan Spor Toto Türkiye Kupası, BBL ve Euroleague mücadelesi başladı sonra. Üst üste gelen galibiyetler ile müthiş bir hava yakalandı.
Galatasaray bu sene çok iyi bir kadro kurdu. Yabancı olarak Lakovic ve Songaila geldi. Ender ve Cevher ağabeyler geldi, yabancı ve yerli kalitesi yüksek, geniş bir rotasyonu olan kadro kuruldu. Çok yoğun bir maç trafiği oldu. Ailemizi göremiyorduk, İstanbul’a alışma evresiydi ama alışamadım çünkü İstanbul’u görmüyordum. Çok yorucuydu ama karşılığını aldık, tempo biraz yavaşladı diyebilirim.

Çok ilginç bir şey vardı takım Abdi İpekçi Spor Salonu’nda taraftarıyla buluşamamıştı daha. Kazan, Efes, Barça maçları kaybedildi burada, belki de bir nevi baskı oluştu üzerinizde. Atmosfer inanılmazdı, herkes inanmıştı. Daha iyi olabilir miydi?

Taraftar da bizim üzerimizde acaba baskı mı oluşturdular düşüncesi şekillenmiş olabilir ama biz bunu hissetmedik. Destek vermeye geliyor taraftarımız ve biz de bunu arkamıza alıp galip gelmek istiyoruz. Kazan maçını şanssız bir şekilde kaybettik. Efes kazanabileceğimiz bir maçtı. Barça biraz daha farklıydı, çok iyi mücadele ettik, 20 sayıdan geldik. Ben şöyle bir şey fark ettim; serbest atışlar esnasında susuyorlardı, şimdi susmuyorlar. Benim için bu durum daha iyi, çünkü sessizlik olduğunda herkesin sana baktığını düşünebiliyorsun anlık olarak, çok gencim bunun da payı var.

Deplasmandaki Union Olimpija maçından da bahsetmemek olmaz. Top 16 kilidini açan hedef maçtı belki de ve sen potansiyelini ilk orada gösterdin bizlere. 18 sayı 11 ribaund ile. Euroleague tarihine adını yazdıracaksan bu maçı başlangıç alacağız muhtemelen. Neler söylemek istersin?

Benim için başlangıç noktası Euroleague elemeleriydi. Oradaki performansım da önemliydi. Olimpija maçına ilk beş başladım. Oktay abi bana güveniyor, transfer zamanında da bunu söylemişti. Galatasaray camiasının benden beklentileri var. Onlara karşı mahcup duruma düşmemek, hem de kendimi geliştirmek için elimden geleni yapıyorum. İlk sayılarımı erken bulunca daha çok kendime güvenim geldi. Hatta bir dirsek darbesi aldım, gözümün altı açılmıştı. Darbe aldıktan sonra kendimi toparlamam zor oluyordu, böyle bir durumum vardı hep. İçimden “Furkan, bu maç aşacaksın bunu, tam sırası” diyerek kendimi motive ettim ve yine iyi oynamayı sürdürdüm. Euroleague’teki en iyi maçımdı. 30,5 verimlilik puanıyla MVP seçilme durumum da vardı ama olmadı.

“Son Topa Kadar” artık derimiz oldu, formanın altında. Bunu takım kimyası ve oyuncuların karakteriyle mi bağdaştırıyorsun? Yenilgiyi asla kabul etmiyoruz ve defalarca kez geriden gelme başarısı gösterdik.

Galatasaray taraftarı maça nerede müdahale edeceğini biliyor. Oktay abi de öyle. Prokom maçını evden seyrettim, doktorlar izin vermemişti gitmeme. Açıkçası korkmuştum 10 sayı geriye düşmüştük ama oradan bile dönünce, belki bu üzerimize bir karakter olarak oturdu. Ama tabii bunu hep yaşamak istemiyoruz. Önde gidip maçları kazanalım daha iyi.

Top 16’ya kaldık. Kurayı bekliyoruz. Hakan Üstünberk – Oktay Mahmuti yapılanmasının ikinci senesinde buraya gelmek bile çok önemliydi. Bundan sonrası için ne tür hedefler konulabilir? Elbette ilk üç torbadan gelecek takımlar da etkileyecek bunu ama.

Kadroya yatırım yapıldığı Göksenin ve Sertaç’ın alınmasıyla belliydi aslında. Melih, İlkan. Oktay abi ilk senesinde final serisine yükseltti takımı. Son maça gidebilirdi. Euroleague başarısı geldikten sonra herkes bu yapılanmanın farkına tamamen vardı, göz ardı edemedi. Top 16 geldi, iyi bir kurayla playofflar neden olmasın! Biz burada en güçlü takımlardan biri olan Barça’ya karşı bunu gösterdik, her takımı yenebiliriz.

Geçtiğimiz sezon BBL’de final serisi oynadı takım. Maçları seyrettiğini söyledin. Shipp, Tutku, Shumpert ağladılar ve Oktay hocaya sarıldılar maç sonunda. Neler hissettin?

Karşıyaka’da oynadığımda taraftarın sahip çıkması çok hoşuma gidiyordu. Takımın yaşadığı duyguyu taraftarın da yaşaması çok güzel bir şey. Bunu ilk olarak sakatlandığımda, Karşıyaka taraftarını ağlarken gördüğümde hissetmiştim. Final serisini seyrettiğimde Abdi İpekçi SS’nu tam kapasite doldurup hep takıma destek oldu taraftar, Oktay hoca alkışlıyordu. Maç sonunda kaybetseler de ortada toplanmaları, oyuncuların ağlaması, taraftarın sevgi gösterisi, bunlar beni Galatasaray’a çeken noktalar oldu o maçlarla ilgili. Galatasaray taraftarına karşı bir sempatim var diyebilirim. Onlar da beni yalnız bırakmıyorlar. Yine sanki altyapıdan çıkmış gibi hissediyorum. İnşallah bu desteği hiç eksik etmezler. Biz de onlarla en güzel başarılara, şampiyonluklara yol alırız.

Birkaç teknik soruyla devam edelim. 2.07 metre boyundasın. Aslında uzun forvet için çok ideal bir boy ama burada pivot da oynamak durumunda kalıyorsun zaman zaman. Hangisinde daha rahat hissediyorsun kendini, size içeren bir beş numarayla oynamak performansını yükseltir mi?

Karşıyaka’da 4 ve 5 numara oynuyordum. Savunmada ayaklarımın çabukluğunu kullanıyordum. Hücumda da yine hız ön plana çıkıyordu. Oktay hoca ilk geldiğimde seni 5 numara olarak düşünüyorum dedi, o şekilde kadroyu kuruyorum dedi. İnsanlar beni şu an 5 numaraya daha yakın görüyor olabilirler, şutum yok gibi gözüküyor.

4 numara için high post üzerinden şut tehdidi, 5 numara için low post oyunu, sırtı dönük pivot hareketleri, pozisyon bitirme. Bu konular üzerine antrenman sonlarında da özel olarak bir çalışma gerçekleştiriyor musun? Geliştirmen gereken yönlerin neler veya?

Aslında şut çalışıyorum ve atıyorum esasında. Sistem gereği atmadığım şutlar oluyor. Şutum çok kötü olsa serbest atışlarda da zorlanırdım. Biraz özgüvenimi kazanırsam şut konusunda, biraz çekingenlik de olabilir, 4 numaraya kayabilirim. İstanbul’daki Turgut Atakol turnuvasını izleyenler kullandığım ve soktuğum şutlar vardı dışarıdan. Şu an bana verilen bir görev var ve ben bunu en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Geliştirmem gereken yönler fazlasıyla mevcut, hala kendime oyuncu oldum diyemem. 4 numara oynarken şut, pivot hareketleri olsun, oyuncuları bire birde geçebilme olsun ya da pota altında kaçırıp taraftarı çıldırtıyor olabilirim. Özel idmanlar yapıyorum, eksiklerimi kapatacağım.

Biraz da özel sorular. İstanbul yaşantısı nasıl gidiyor, ailen İzmir’de mi hala?

İlk geldiğimde yaz idi ve trafik yoktu, sevmiştim İstanbul’u. Şimdi felaket bir durumda. İzmir’de araba kullan deseler şok yaşabilirim. İzmir’den daha çok benimsediğim bir şehir oldu İstanbul. Çevremden çok dışarı çıkmamaya çalışıyorum. Sertaç yakında oturuyor. Ablamla kalıyorum, Boğaziçi Üniv.de okuyor, ailem zaman zaman geliyor.

İzmir mi, İstanbul mu peki?

Yaşamak için İzmir daha ideal, emekli şehri olarak biliniyor zaten. Bunun yanı sıra bütün tatil yöresine yakın. Karmaşıklık ve kalabalık yok.

Hangi şehrin kızları güzel, İzmir’in bir şöhreti var bu konuda.

Orada doğdum, büyüdüm. İlk 7 yaşına kadar Göztepe’ydim, ondan sonra Karşıyaka’ya geçtik. Nereden, nasıl çıktı bilmiyorum ama İzmir’in kızları en güzeldir diye iddialı bir şey diyemem açıkçası. Kendilerine bakmasını seviyorlar, bakımlılar. Makyajına dikkat eden, modayı takip eden kızlar, bu biraz farklılık olabilir.

NBA takip ediyor musun? Hayranlık duyduğun takım, oyuncular kimler? Özellikle ribaundçular, Rodman, Barkley, Howard, Love?

Basketbola başlamadan önce hiç seyretmiyordum. Rodman, Barkley zamanlarını bilmem o yüzden. Yakın dönemi biliyorum, Dwight Howard zamanları. Kevin Love’un Türkiye’de Dünya Şampiyonası’nda ribaund özelliği belliydi. Beyaz olmasına karşın herkesi şaşırttı, bir anda parladı. Sezgi. Orlando Magic’e sempatim vardı. Geceleri maçlara çok kalkamıyorum, önemli maçlara bazen eğer idman yoksa.

Diğer sporlar, futbol izler misin? Galatasaray Fatih Terim’le çok iyi gidiyor. Avrupa futbolu ya da?

Aşırı bir ilgim yok, özetlerden görüyorum bazen. Galatasaray’ın lider olduğunu biliyorum. Barça maçlarını izliyorum nadiren denk gelirsem televizyonda, zevk veriyor oyunları.

Deplasman seyahatlerinin bir ritüeli durumunda müzik ve telefonda, tablet pclerde oyun. Neler dinliyorsun? PS3, iphone ve tablet oyunları?

Bizim takımda şöyle bir durum var, iphone oyunlarında bir rekabet var, Darius çok iyi bu konuda. Temple Run diye bir oyun var, en yüksek puanı kim alır yarışması oluyor. Müzikten daha çok oyunlar ön planda.

19 numaranın sırrı var mı?

14 giyiyordum, 12 numara da giymiştim. 19 numara da Sertaç’taymış, bilmiyordum. Ailem için önemli bir numaraydı ve 91’ın tersiydi. Birkaç özel durumun da etkisiyle 19 numarayı istedim. Sertaç’a bayağı dil döktüm ve kabul etti.

Webaslan'a devam... Webaslan Mobil Uygulamaları