Figo? Rui Costa? İyi ama...

Transfer dönemi pek hızlı başlamadı ama konuşulan isimlere bakarsak, Türkiye Avrupa'daki yıldızlar için hâlâ bir nevi emeklilik öncesi son durak niteliğinde. Luis Figo, Rui Costa büyük yıldızlar ama kariyerlerinin bu aşamasında gittikleri yere ne kadar katkı yapabilecekleri kuşkulu. Tabii böyle bir durumda çok başarılı olanlar da yok değil. Hagi, İstanbul'a geldiği zaman pek genç değildi ama kariyerinin en verimli yıllarını Galatasaray'a verdi herhalde. Hagi'nin hâlâ hırslı olması, belki kulüp ve milli takım seviyesinde çok övünse de fazla bir şey kazanamamasından kaynaklanıyor. Ama genelde, deneyimli, çok kupa kazanmış bir oyuncunun eski hırsı kalmadıysa, verilen astronomik maaş ile alınan hizmet arasında büyük bir fark olabiliyor. Taraftarlar için gerçek bir dünya yıldızını her hafta seyredebilmek zevkli bir şey olsa da takımın dengeleri, birliği zedelenebiliyor.

Bu bağlamda Ribery olayı, Türk kulüplerinin işinin ne kadar zor olduğunu gösterdi. Bu sefer genç, geleceği parlak görünen bir Avrupalı oyuncu keşfedildi ve biraz muğlak bir şekilde elden kaçtı. Bir kulübün transfer konumu, sportif ve mali statüsünden kaynaklanır. Küçük ve iyi yönetilmiş bir kulüp, mesela bir Çaykur Rizespor veya Denizlispor, keşfettiği ya da geliştirdiği en iyi genç oyuncularını sonunda büyük ihtimalle İstanbul'a kaptıracağını iyi anlayıp politikasını ona göre belirler. Ama aynı şekilde büyük Türk kulüpleri, en gözde futbolcularını Türkiye'de kalmaya ikna edemeyebilir, çünkü bir Inter, Milan veya Real Sociedad'ın çekiciliğiyle rekabet etmeleri zor.

Bu durumda olan kulüpler için yeni yetenekler bulabilmek her şeyden daha önemli. Çünkü en zengin kulüpler, istediği oyuncuyu herhangi bir kariyer aşamasında satın alabilir. Barcelona, Ronaldo'yu severse PSV Eindhoven'dan alır, Inter de Barcelona'dan, Real Madrid de Inter'den vs... Ama bir PSV, Ronaldo kadar yetenekli bir oyuncuyu ancak ünlü olmadan önce keşfedebilirse renklerine bağlayabilir.

Türk kulüplerinin durumu PSV'ninkinden çok farklı değil ve PSV'nin yaptığı gibi onlar da bazen akıllı alışveriş yapıyorlar. Mesela Fenerbahçe, Alex de Souza gibi çok yetenekli bir Brezilyalıyı herkesten önce fark ettiler. Galatasaray, olağanüstü bir Romanya Milli Takımı'nın iki kilit oyuncusunu herkesten daha iyi değerlendirmeyi bildi.

Türk takımlarının, aynı mali büyüklükteki Hollanda veya Portekiz takımlarına kıyasla zaten büyük bir avantajı var. Türkiye'nin büyük nüfusu, kolayca ulaşılabilen yetenek havuzunu çok daha geniş ve derin kılıyor.

Ama salt para ile en büyük Avrupa kulüpleriyle rekabet etmeleri mümkün olmadığı için, transfer piyasasında akıllı olmaları da lazım. Mesela bu piyasada, herhangi başka bir ticari ilişkide olduğu gibi, tarihsel ve kültürel bağlar önemli. Fransız kulüpleri çok zengin değil, ama bazı parlak Afrikalı oyuncuları daha zengin olanlardan önce keşfedebilirler. Portekizlilerin Brezilya'yla bağları aynı şekilde işliyor.

Birkaç sene öncesine kadar Trabzonspor, Gürcistan'a yakınlığını iyi kullanıyordu mesela. Kuzey Afrika'da veya Romanya gibi Balkan ülkelerinde oyuncu ararken de Türk kulüpler, rakiplere göre avantajlı olabilir. Bu tür ülkelerde para harcayıp yarının yıldızlarını aramak, bir Figo'nun maaşını ödemekten daha akıllı bir yatırım olmaz mı?

Kaynak: Radikal-Ben Holland

Webaslan'a devam... Webaslan Mobil Uygulamaları