"Bayrağı ver, geri getireceğim"

Galatasaray'ın kaptanlarından Sabri Sarıoğlu sarı kırmızılı ekibin şampiyonluk öyküsünü anlattı. İşte Sabri'nin açıklamaları...

Galatasaray'ın kaptanlarından Sabri Sarıoğlu sarı kırmızılı ekibin şampiyonluk öyküsünü GSTV'ye anlattı. 'Adım Adım Şampiyonluğa' programında 40 maçlık maratonu değerlendiren başarılı futbolcu önemli açıklamalar yaptı.

Sezon başıyla başlayalım. Teknik direktör Fatih Terim'in gelişiyle birlikte yepyeni bir oluşum vardı. Birçok transfer oldu ve Galatasaray üst üste üç tane kamp yaşadı. Sarı kırmızılılar ligin de ertelenmesiyle çalışmalarına belli bir bölümden sonra başlamak zorunda kalmıştı. Sıkı bir hazırlık dönemi geçirmişti Galatasaray. Önemli rakiplerle önemli maçlar oynamış ve iyi sonuçlar almıştı. Neler söyleyeceksin?

"Tabii sezon başında hocamızın tekrar Galatasaray'a dönmesi Galatasaray için bir avantaj olmuştu. Ne kadar iyi bir kadromuz olduğunu zaten sezon sonunda da gördük. Fatih Hoca'nın da zaten futbolculara olan desteği, değeri, her zaman futbolcunun arkasında olması, futbolcuyu her zaman motive eder. O yüzden Fatih Hoca'nın sezon başında gelmesi Galatasaray için çok iyi olmuştu. Tabii beklenmedik şekilde kamp süresi uzadı sezon başında."

Sürpriz bir şekilde üç defa kamp yaptık. Ligin ertelenmesiyle beraber bayağı uzun sürdü. Bir yandan futbolcu için uzun süren kamplar sıkıcı ama yeni oluşan bir takım için de aynı zamanda faydalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü yerli yabancı birçok transfer yaptık. Birçok futbolcu aramıza katıldı. Bu uzun süren kamp süreci birbirimizi tanıma ve uyum sürecini arkadaşlarımızın daha çabuk atlatmasını sağladı. Zaten Galatasaray'a gelen yerli olsun, yabancı olsun hiçbir oyuncu zorluk, sıkıntı çekmedi. Sezon başı çok da iyi bir kamp dönemi geçirdik. Ciddi rakiplere karşı iyi oyunlar oynadık ve iyi skorlar aldık. Bence zaten sezon başında kendi dişinizden veya sizden daha üst kademedeki takımlarla yaptığınız hazırlık maçları sizin lige ne kadar hazır olduğunu daha çok gösteriyor. Çünkü amatör takımlar ya da üçüncü lig takımlarıyla maç yaptığınız zaman istediğiniz performansı veya istediğiniz değerlendirmeyi alamıyorsunuz. Bence bu sezon yaptığımız bütün hazırlık maçları çok iyi geçti.

Sezon başında bu kadar kısa süreçte bu başarının gelebileceğine inanıyor muydunuz? Bu konuda oyuncular olarak neler düşünüyordunuz?

"Biz iyi bir takım olduğumuzu biliyorduk ve gelen arkadaşlarımızın ne kadar kaliteli oyuncular olduğundan emindik. Bu kaliteyi, bu iyi bütünleşmiş oyuncu topluluğunu bir araya getirmek çok önemliydi. Hocamızın verdiği taktik ve disipline uyduğumuz zaman da ben başarılı olacağımıza inanıyordum. Nitekim de bunu sezon boyunca gösterdik. Bu başarı beklediğim bir durumdu."

Galatasaray sezona İstanbul Büyükşehir Belediye mağlubiyeti ile başladı. Bahsettiğiniz gibi hazırlık sürecinde çok iyi performanslar sergilemişti Galatasaray. Mağlubiyet sonrasında toparlanmak tabii ki kolay olmadı. Bu aşamada siz ve sizin gibi eski ve tecrübeli oyunculara çok iş düştü. O dönemi aktarabilir misiniz?

"Her zaman kamp döneminden sonra sezonun ilk maçları, özellikle ilk 3- 4 haftalık periyodu bütün takımlar için zorlu geçer. Çünkü hiçbir zaman hazırlık dönemindeki maçlar gibi olmaz lig maçları. Daha zor, mücadelesi daha üst seviyede oluyor. Biz de sezona İstanbul Büyükşehir Belediye mağlubiyetiyle başladık. Tabii ki moral olarak düşmüştük ama toparlanacağımızı da biliyorduk. Çünkü iyi bir takım olduğumuzu biliyorduk. Takım olarak çok iyi kenetlendik. Ligin ne kadar uzun olduğunu, daha birçok maç kazanıp, maç kaybedeceğimizi  birbirimize anlattık. Nitekim de zamanla bu moral bozukluğunu telafi ettik. Sezon sonuna kadar da performansımızı arttırarak ilerlediğimizi düşünüyorum."

Sonrasında iyi bir çıkış yakaladı Galatasaray. Bir sonraki mağlubiyeti Gaziantep karşılaşmasındaydı.  Sen de o maçta çok iyi performans sergiledin. Asistle süslemiştin bu performansını, Elmander'e gol pası vermiştin. Fakat kariyerindeki ilk kırmızı kart o maçta oldu. Neler söyleyeceksin?

"Benim için unutamayacağım bir anı oldu. O gün hakemin performansı kötüydü. Herkes hata yapabilir, insanız sonuçta, hakem de hata yapabilir. Ben orada özeleştirimi de maçtan sonra yaptım. Yaptığım hareket doğru değildi. Orada aşırı tepki vermemem gerekiyordu. Orada hakeme karşı herhangi bir laf ya da münakaşa içine girmemek için hırsımı çıkarttım ama yanlıştı. Benim için de kötü bir anı olarak kalacak. Çünkü lig kariyerimde kırmızı kartımı gördüm.

Sonuçta futbolun içerisinde her şey olabiliyor. Dünya kupalarında, final karşılaşmalarında kırmızı kartlar çıkabiliyor. Benim de başımdan böyle bir tecrübe geçmiş oldu. Dokuz kişi kalmamıza ya da 10 kişi kalmamıza rağmen galibiyet için saldırmamız her zaman takımı ilerleyen haftalarda daha çok ateşleyecek bir şeydi. Belki o maçı kaybedebilirsiniz ama ilerleyen haftalarda verdiğimiz bu mücadeleyle beraber daha iyi sonuçlar alacağımızı biliyorduk. Tabii bunda hocamızın katkısı da var. Hocamız her zaman oynadığımız oyundan keyif almamız gerektiğini söylüyordu. Her zaman maçı kazanmak için son dakikaya kadar elimizden geleni sahaya yansıtmamızı istiyordu. Zaten biz de bunu sezon boyunca gösterdik."

Performansının yükseldiği sırada Beşiktaş maçında bir sakatlık geçirdin. Sakatlık seni nasıl etkiledi?

"Ben de kendimi performans olarak iyi hissediyordum. Kondisyon olarak iyiydim. İyi de bir form grafiğim vardı. Ama işte talihsiz bir sakatlık pozisyonda İsmail'le ikili mücadeleye girdik. Ayağım onun ayağına takıldı. Topu alıp dönmek istedim ama ayağım arkada bağlı kaldığı için dizimin üzerinde dönmek zorunda kaldım. Orada da iç yan bağları kısmi yırtık oluşacak şekilde zedelemiştim. Tabii böyle sakatlıklar futbol içerisinde oluyor. Ummadığınız pozisyonlarda garip sakatlıklar yaşıyorsunuz. Özellikle ben futbol hayatımda ilginç sakatlıklarla karşılaştığım için alışkınım. Hiçbir futbolcunun başına gelmesini istemem. Ne kendimin, ne de başkasının. Allah hiç kimseye vermesin.

İnşallah yeni sezonda da, önümüzdeki sezonlarda da hiçbir futbolcu sakatlanmaz. Herkes form grafiğini yükseltir, iyi maçlar çıkartır. Çünkü sakatlık futbolcuyu hem fizik olarak hem de psikolojik olarak rahatsız ediyor. Ben de bunun zorluğunu yaşadım. İki aylık dönemde hem psikolojik olarak hem de kondisyon olarak geriye düştüm. Geri dönüşümde zaten tam iyileşmeden sahaya çıktım. Hocam bana görev verdi ben de kendimi hazır hissettim. Aslında ne kadar hazır olduğumu o maçta gördüm zaten. Tam hazır değilmişim ama futbolcu psikolojisi böyledir. 2-3 ay sakat olsanız bile hemen çıkıp oynamak istersiniz. Ama ne kadar hazır olup olmadığınızı bilmezsiniz. Ben de onun şanssızlığını, talihsizliğini yaşadım ama sonuçta elimden geldiğince sahada her şeyini veren bir futbolcuyum. Bunu zaten herkes biliyor. Hocam ne zaman görev verirse terimin son damlasına kadar zaten bunu sahada gösteririm."

Eboue'nin Afrika Kupası'na gitmesi nedeniyle sakatlıktan yeni çıkmana rağmen forma şansı buldun ama sakatlığın da etkisiyle iyi bir performans sergileyemedin. Neler söylersin?

"Uzun yıllar ligde oynadığım için belli bir tecrübeye sahibim. Tabii kendi açımdan üzüldüm. Ama maçı kazanmamız da beni bir o kadar da mutlu etti. Hiçbir zaman geriye takılıp kalmamak lazım. Her futbolcunun kötü oynadığı bir maç olabilir, performansını beğenmediği maçlar olabilir. Bu herkes için geçerli. Bir futbolcu kötü oynadığında performansına takılıp kalırsa bunun devamı gelir. Ben bir an önce kendi özeleştirimi yapıp, o maçı unutup, daha iyi bir şekilde kendimi sahaya nasıl yansıtabilirim onu düşünürüm. Nitekim ben hep bunu yapmaya çalışıyorum. Becerebildiğim kadar da becermeye çalışıyorum."

Samsunspor karşısında ilk devreyi 2-0 geride kapatmanıza rağmen maçı 4-2 kazandınız. Soyunma odasında neler yaşandı?

"Soyunma odasında hocamız her zamanki gibi taktik ve teknik olarak direktiflerini bize iletti, bize güvendiğini, o maçı ne olursa olsun çevireceğimizi söyledi. Hocamızın bize verdiği güven her zaman biz futbolcuları daha çok motive ediyor, daha çok hırslandırıyor. Bunun sonucunda da zaten maçı kazanıp, güzel bir seri başlatıp, sezon sonuna kadar buraya kadar geldik ve mutlu sona ulaştık. Sakatlandığım zamana kadar gerek orta sahanın ortasında, gerek sağ bekte oynuyordum."

Normal sezonu en yakın rakibinin dokuz puan önünde bitiren Galatasaray Play-Off sistemininden dolayı altı maç daha oynamak zorunda kaldı ve şampiyonluğu Kadıköy'de aldı. Bu konu hakkında ne söylemek istersin?

"Normal sezonda en yakın rakibimizle aramızdaki 9 puan fark ne kadar iyi, ne kadar kaliteli bir takım olduğumuzu zaten gösteriyordu. Bütün sezon sürdürdüğümüz bu iyi performansın karşılığını almamız gerekiyordu. Çünkü hak ettiğimiz bir şampiyonluk aldığımıza inanıyorum. Tabii Fenerbahçe'yi de tebrik etmek lazım, sezon sonuna kadar inanılmaz mücadele ettiler. Öbür takımlar da aynı şekilde ellerinden gelen mücadeleyi gösterdiler. Ama ben şampiyonluğu bizim hak ettiğimize inanıyordum. Çünkü biz daha çok mücadele ettik, rakiplerimizin aksine birçok maçta çok etkili oynadık. Son maçta da Fenerbahçe ile kendi sahalarında oynuyorduk. Arkadaşlarımızla her zaman konuştuk. Kadıköy'de 2-2 berabere kaldığımız maçta da çok güzel futbol oynadık. Yenildiğimiz maçlarda bile güzel oynuyorduk, güzel futbolumuzu sergilememiz gerektiğini kendi aramızda konuştuk. Nitekim de öyle oldu. Maç içersinde karşılıklı pozisyonlar oldu. Sonuçta istediğimiz skoru aldık ve şampiyon olduk. Orada şampiyonluk yaşamak bize nasip oldu. Ayhan Ağabey'i de güzel uğurladık bu şampiyonlukla beraber. Kadıköy'de beraber kupa kaldırmak bizim için daha da anlamlı oldu."

Karşılaşma sırasında da müthiş bir heyecan vardı. Hatta senin de kulübede yerinde bile oturamadığını gördük. Maçın büyük bir bölümünü ayakta, müthiş bir heyecanla takip ettin. Böyle karşılaşmalarda futbolcular oynamanın daha kolay olduğunu söylerler. Kulübede neler yaşadınız? Kulübedeki arkadaşlarınızla neler konuştunuz?

"Kulübede artık konuşacak bir şey kalamıyor. O kadar heyecanlı geçiyor ki maç. Saniyeler sanki saatler gibi geliyor. Öyle bir psikolojidir kulübedeki. Final maçında, şampiyon olacağınız bir maçta kulübede olmak futbolcuyu inanılmaz yoruyor. Oynamasanız da inanılmaz yoruluyorsunuz. Ben maçtan sonra sanki üç maç üst üste oynamışım gibi yorgun hissettim kendimi."

Çok yorulan bir oyuncu olduğunu da söyleyemeyiz...

"Kolay kolay yorulmam ama dışarıda olmak, dışarıdan o heyecanı yaşamak daha da zor geliyor. Çünkü oyun içersinde farkına varmıyorsunuz. Oyun içersinde hangi hareketi yapacağınızı ve rakibi düşünüyorsunuz. Ama kenardan eliniz kolunuz bağlı sadece izliyorsunuz. Arkadaşlarınıza destek vermeye çalışıyorsunuz. O biraz daha zor, oynamak daha kolaydır."

O son düdükle yaşananları sormak istiyorum, saha içinde müthiş bir coşku vardı. Herkes birbirine kenetlendi ve Ayhan Akman'ı da omuzlara aldınız. Onun için çok güzel bir kareydi, güzel bir vedaydı. O son düdükle birlikte yaşananları senden alalım...

"Tünelin ucundaki ışığın tamamen açılması gibi bir şeydi. Çünkü bütün sezon o tünelde gitmişsiniz ve son maçta o aydınlığa çıkmışsınız. O mutlulukla zaten sahanın içine bir an daldık. Herkes sarmaş dolaş oldu, inanılmaz bir sevinç vardı Sevinç yumağı oluştu, dua edenler ve şükredenler vardı.  ''Şampiyonluk, bir futbolcu için anlatılmaz yaşanır'' denir. O son düdükle birlikte takım arkadaşlarımızla birlikte inanılmaz bir sevinç yumağı oluşturduk. Rakip tribünleri fazla tahrik etmemek için de en fazla 3-4 dakika sürdü zaten orada bizim o durumumuz.

Sonra soyunma odasına girdik. Sonuçta rakibinizin sahasında oynamışsınız, şampiyonluğu orada kazanmışsınız, biraz da rakibe saygı duymak lazım. Hemen içeri girdik, içeride zaten beklemeye başladık. Zaten maç bittikten sonra direkt Ayhan Ağabey'i omuzlara aldık. Kendisi zaten sezon başında futbolu bırakacağını söylüyordu. Ben de 'Ayhan Ağabey sen bu kararı aldın, biz de seni şampiyonlukla uğurlayacağız. İkimiz beraber kupanın bir ucundan sen bir ucundan ben birlikte kaldıracağız'' demiştim. O da ''İnşallah'' demişti. Allah bize nasip etti bu isteğimizi bu dileğimizi. Allah'a şükürler olsun Ayhan Ağabey'e güzel bir uğurlama yaptık."

O kupayı Kadıköy'de kaldırmak tabii ki senin de dediğin gibi eşi benzeri görülmemiş bir an. Özellikle Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinde özel bir yere sahip olacak o anı dinleyelim senden. Uzun bir bekleyişin ardından sahaya çıktınız, kupanızı sabırsızlıkla beklediniz. Sonunda o sahada, o kupayı kaldırma coşkusunu yaşadınız takım olarak.

"Gönül isterdi ki böyle şeyleri konuşmayalım. Böyle görüntüleri görmeyelim. Sonuçta kupa o stada gelmiş. Bir takım o kupayı kazanacak, kupasını orada alacak. Ama maçtan sonra yaşananlar Türk futboluna yakışmadı. Çünkü saatlerce biz soyunma odasında bekledik, içeri gelindi. Bize soyunma odasında kupanın verileceğini söylediler, biz de bunu hiçbir zaman kabul etmedik. Federasyon başkanı Yıldırım Demirören gelmişti ve ''Biz bunu kabul etmiyoruz, ne kadar sürerse sürsün burada bekleyeceğiz, kupayı burada alacağız'' dedik.

Kupa bir kere bu stada gelmiş. Daha önceden resmi bir şekilde açıklansaydı kupanın verilmeyeceği, kupanın ertesi gün kazanan takıma verileceği söylenseydi o zaman sorun etmezdik. Türk futbolunda bazı şeylerin değişmesi lazım. Kupayı kim kazandıysa güzel bir seremoni olur, kupayı kaptanlar kaldırır, bu her yerde böyle. Kadıköy'de olduğu için söylemiyorum. Bizim statta da olsa güzel bir şekilde kupa töreninin yapılmasını isterdim. Futbol bir spordur, eğlencedir. Bunu çirkinleştirmeye gerek yok. Kupa hangi statta alınacaksa, hangi statta veriliyorsa, hangi takım alırsa alsın kazanana düzgün bir şekilde, güzel bir seremoniyle bunu takdim etmek gerekir. Türk futboluna bu yakışır. Bunu yapmadığın zaman dışarıda insanlar bizi yanlış tanıyor. Chelsea de Şampiyonlar Ligi kupasını Bayern Münih'in sahasında kazandı. Kazanan kutlandı, kaybeden alkışlandı. Artık böyle yaşanması gerekiyor. Umuyorum ki ilerleyen zamanlarda böyle olur. Biz kazandık diye söylemiyorum bunu. Yarın bizim sahamızda da benzer bir durum olursa bizim de kazananı alkışlamamız gerekiyor. Futbol bir zevk işidir. Üç ihtimalli sonucu vardır. Kazanırsın, berabere kalırsın ya da kaybedersin. Beraberlik de bize yarıyordu. Berabere kaldık ve şampiyonluğu aldık."

Kupayı sahada aldınız, coşku soyunma odasında da devam etti. Daha sonra takım otobüsünde devam etti. Taraftarlar size eşlik etti. Florya'ya getirdiniz kupayı ve coşku doruk noktasına çıktı. O süreci anlatır mısın?

"Soyunma odasında beklediğimiz süre olsun, kupayı almak için güvenlik önlemlerinin alınması olsun, sonrasında kupayı sahada almamız bayağı uzun sürdü. Tesislere gelen taraftarlarımız da bizi bekledi uzun süre. Ama şampiyonluğun verdiği o heyecanla hiçbir yorgunluk hissetmiyorsunuz. Beklediğiniz süre aklınıza bile gelmiyor. Bir an önce tesislere gidip taraftarlarınızla bütünleşmeyi bekliyorsunuz. Uzun sürse de geldik tesislere. Önce eşlerimizle, ailemizle kutladık. Daha sonra hep beraber taraftarlarımızla bir bütün olduk. Zaten taraftarlarımız mahşer yerine çevirmişti tesisleri. Taraftarımızla bir bütün olduk. Onlar bize sezon boyunca desteklerini esirgemediler. Bizim hep arkamızda oldular. İyi günümüzde, kötü günümüzde bize destek oldular. Şampiyonlukta en büyük pay taraftarındır. Şampiyonluğu onlarla beraber burada kutlamak bizi daha da mutlu etti. Zaten ertesi gün 60 bin kişi önünde şampiyonluğu kutlamak sezonun yorgunluğunu attı üzerimizden."

Kutlamada en son senin adın anons edildi. Sen de Galatasaray bayrağıyla sahaya çıkınca adeta yer yerinden oynadı. Sahaya gidene kadar sen de herhalde o zamana kadar yaşamadığın coşkuyu yaşadın. O an için neler söylemek istersin?

"Herkes sırayla çıkıyordu. Ben son sırada çıkacağımı bilmiyordum. Yabancı arkadaşlar kendi ülkelerinin bayraklarıyla sahaya çıktı. Benim o ara elimde hiçbir şey yoktu. Tünelden çıkınca yukarıdan sarkan bir bayrak gördüm. Zaten bayrak arıyordum, bulamadım ben de çektim bayrağı aldım. Zaten tanıdık biriydi. ''Bayrağı ver, ben sana geri getireceğim'' dedim. Çünkü Şampiyon olan Galatasaray'dı. Galatasaray'ın bayrağı her zaman dalgalanmalıydı. Ben de o bayrakla çıktım, güzel oldu. 18 yıldır emek veriyorum. Kulüp de bana emek veriyor. İkinci ailem gibi. Bayrakla çıkmak benim için güzel bir anı oldu. Çünkü Galatasaray bayrağının her zaman göklerde dalgalanması gerekiyor. Sabri'yi Sabri yapan Galatasaray kulübüdür. Borcum bitmez. Beni buralara kulüp getirdi. Ben borcumu sahadaki performansımla ödemeye çalışıyorum elimden geldiğince. Ödemeye de devam edeceğim."

Kariyerinde dört tane özel şampiyonluk var. Her şampiyonluğun bir anlamı var ama, bu senin için en anlamlı şampiyonluk diyebilir miyiz?

"Dört şampiyonluk yaşadım ama birinde hiç forma şansı bulamadım. Sadece kadroda bulundum. Ondan sonraki şampiyonlukların hepsinde vardım ve performansımla şampiyonluklarda da payım olduğunu düşünüyorum. Tabii en anlamlı şampiyonluğun bu olduğunu diyebiliriz. Fenerbahçe gibi ezeli rakibimiz ve edebi dostumuzun sahasında kupayı kaldırmak daha da anlamlı kıldı. Bir de lig tarihinde ilk defa farklı bir sistem vardı. İlk defa play-off'ta şampiyon olmakta güzeldi. Tabii bütün şampiyonlukların anlamı vardır.

2005-2006'daki şampiyonluk da unutulmaz. Çünkü 16 dakikalık bir bekleme süremiz vardı. 2007-2008 sezonundaki şampiyonluk da çok önemliydi. Kalli bizi bırakıp gittiğinde, sağ olsun Cevat Hoca'mız bizi son altı hafta psikolojik ve fiziksel olarak hazırladı. Cevat Hoca'yı unutmamak gerekir. Çünkü onun sayesinde şampiyonluğu kazandık. Altı hafta kalmışken takımı ayakta tutmayı hiçbir hoca kolay kolay beceremez. Cevat Hoca bunu başardı. O da çok anlamlı bir şampiyonluktu. Bu şampiyonlukta zaten bütün sezonu geçirmiştik. Play-off'u da şampiyon tamamladık ve ezeli rakibimizin sahasında kupa kazandık. Bunlar da bu şampiyonluğun anlamını arttırıyor."
Webaslan'a devam... Webaslan Mobil Uygulamaları