Olmadı Aslan'ım!

Bir Avrupa defteri daha böylece kapandı... Daha beş yıl öncesine kadar UEFA ve Süper Kupa'yı müzesine götürmüş bir takıma hiç yakışmadı bu maç. İlla ki Real Madrid mi olması gerekiyordu, ikinci yarıda 3 gol atmak için?

Hani bir dönem Fatih Terim'in vazgeçilmez ismi vardı: Frank de Boer. Tüm Galatasaylılara oynadığı bütün karşılaşmalarda ecel terleri döktürürdü. İnanılmaz hatalar yapardı. Fakat yine de ilk 11'de yerini alırdı ne hikmetse... O dönemde Suat Usta ise yedek kulübesinde bekleyen genç isimdi. Eminim ki herkesin aklında şu düşünce vardı: "De Boer büyük hatalar yapıyor, defansın yükünü kesinlikle kaldıramıyor. Suat Usta'nın da hataları oldu tabii ki. Fakat neden bu adamda ısrar ediliyor, her maçta hata yapmasına sabrediliyor? Suat Usta neden oynamıyor? Hata yapacak biri varsa o da genç Suat Usta." 34-35 yaşında, Galatasaray'da geleceği olmayan bir futbolcunun -hem de yabancı- hatalarını, gelecek vaat eden bir genç isme yeğler miydiniz?

İşte sanki aynı sahneyi bir daha yaşadım... Açıkçası 90 dakika boyunca Marek Heinz'ın sahada neyaptığını, daha doğrusu transfer edildiğinden bu yana, takıma ne kattığını, sol kanatta defansa, orta sahaya, hücuma nasıl bir katkı sağladığını henüz anlamış değilim. Bir futbolcu teknik yönden tartışılır. Heinz kimine göre yetenekli, kimine göre ise yetenekleri sınırlı olarak değerlendirilebilir. Bu yönünü tamamen bir kenara bırakalım. Fakat bir futbolcu sahaya çıkıyorsa, o formadan para kazanıyor ve o takımın taraftarlarına karşı sorumlu ise; sahada savaşmalı, mücadele etmeli, elinden geleni yapmalıdır.

Peki neden Gerets, Zafer'i, Sabri'yi oynat mıyor? Oynasınlar ki, her ne kadar teknik yönden, taktik yönden abileri gibi olmasalarda sahada verdikleri mücadeleden dolayı zevk alalım. Aynen Uğur örneğinde olduğu gibi...

Pires, Kily Gonzalez olmadı, transferin son günlerinde Heinz getirildi. Acaba Gerets kaç kere izledi bu oyuncuyu? Beğendi mi? Yönetimden illa da bir ofansif sol kanat oyuncusu istedi, onlar da aldılar. Piyangodan bu çıktı... Pires, Kily Gonzalez önemli değil, Ribery gibi cevherleri bulmak önemli olan... Acaba dünyanın en iyi futbolcularının yetiştiği ülkelere, Hollanda'ya, Arjantin'e, Brezilya'ya vs. hiç baktılar mı transfer dönemlerinde? Yoksa oraları karış karış aradılar da transfere değer bir isim bulamadılar mı? Yöneticilerin de dediği gibi "her sezon sonunda Avrupa liglerinin bitmesini beklediler" emekliye ayrılmaya günler kalmış "yıldız" futbolcular almak için...

Gelelim Tromso karşısında sergilenen oyuna... Medya, taraftar, tüm Galatasaray camiasının gündeminde Hakan Şükür oynasın mı, oynamasın mı tartışması var. Oynayıp oynamaması ayrı bir konu... Değinmek istediğim oyuna girdiği dakikadan itibaren herkes ayağına geçen her topu sağdan, soldan, ortadan, defanstan Hakan'ın kafasına göndermeye çalıştı. Bu da bir taktik anlayıştır. Fakat 50 dakika boyunca bir takım, mantıklı bir organizasyon gerçekleştiremez mi? Hep mi Hakan Şükür indirecek, başkası tamamlayacak? Tomas kötü oyununu Tromso karşısında da sürdürdü. Bir an önce kendine çeki düzen vermeli.

Bir de maçta hakem felaketi yaşandı tabii ki. Bariz bir ofsaytı görmeyerek maçın tepe taklak olmasına neden oldu. 1-0'dan sonra da neredeyse 11 kişi ile defans yapan bir takıma karşı 3 gol atmak da mucizelere kaldı...

Sözün özü başta yönetim olmak üzere, futbolcular şapkalarını önlerine koyup düşünmeliler... Taraftarların yönetime olan protestosu ligde alınan iyi sonuçlarla bir nebze olsun dinmişti. Fakat maç sonrasında herkes azındaki baklayı çıkardı. Yönetimi bir kez daha istifaya davet etti. Canaydın, bir hezimete uğramak istemiyorsa Mart ayında yapılacak seçimlerde adaylığını açıklamaz...

Webaslan'a devam... Webaslan Mobil Uygulamaları