Ezber bozan yönetim tarzı

Başkan Ünal Aysal'ın ezber bozan yönetim tarzı ve olayları idare etmek yerine gerçekten (gerek gördüğü noktalarda) yönetmesi.

Cimbom'daki olumlu yöndeki istikrarı gördükçe keyfim yerine geliyor. Bir yandan da düşünüyorum altında yatan sebepleri sevgili okurlar...

En önemlisi kadrodaki derinlik ve bilhassa bu sene yapılan Elmander, Muslera, Eboue, Selçuk,Ufjalusi ve Melo transferleri.

Fatih Terim'in çok akıllı bir şekilde Ümit Davala-Hasan Şaş ve Claudio Taffarel'den kurulu beyin takımı ile camiaya ve takımına sahip çıkıp yılların özlemini saha içine konsantre olarak yarattığı ortam.

Başkan Ünal Aysal'ın ezber bozan yönetim tarzı ve olayları idare etmek yerine gerçekten (gerek gördüğü noktalarda) yönetmesi. Yapılan şike soruşturması ışığında hemen hemen tüm futbol camiasının yıllardır Fenerbahçe lehine sergilediği tavrın son 1-2 ay içinde yok olmaya başlaması..

Hakan Şükür sonrası dönemde "Ümit Karan-Arda-Servet-Ayhan hegamonyasında süregelen kaptanın takıma sahip çıkamaması” sendromunda sessiz ve usulca bir şekilde çıkıyor olmamız..

Takımda kritik herhangi bir sakatlığın yaşanmaması.

TT Arena'nın daha yapılması gereken çok şey olmasına rağmen artık oturmaya başlaması ve rakiplerin sahamıza gelmeye çekinmeleri..

Top yapma kapasitesi ve oyuna pozitif katkı yapma potansiyeli daha sınırlı olan oyuncularımızın sakatlık veya Terim'in tercihleri doğrultusunda daha az dakika almaları..

Basketboldaki inanılmaz başarılı dönemin taraftarlarımızın üzerinde yarattığı olumlu etki.

2011 yılı başladığında emektar Ali Sami Yen stadının artık bize avantajdan çok dezavantaj getirdiği, yönetimin iç çekişmelerinin ayyuka çıktığı ve kamuoyunda nezdinde bize dezavantaj sağladığı, bütçe disiplininden uzaklaşmış bir bilançonun getirdiği baskılarla yanlış oyuncu transferleri ile paranın har vurup harman savurulduğu bir ortamdan bugünelere sadece bir takvim yılında az bir sürede gelmiş bulunmaktayız..

Gelinen bu noktada tıpkı takımı 3. çeyrekte 10-0 seri yakaladığında alışılmışın tersine molayı kendisi alıp oyuncularına "Beyler tebrikler, biraz nefeslenin ve skorborda bakın..Farkı açmış durumdayız, zira biz çok daha iyi bir takımız” diyen Oktay Mahmuti'den esinlenerek bir mola almalı ve skorborda, puan durumuna, Euroleague'de kimin ne zaman "TOP 16”a kaldığına bakıp keyif almalıyız.

Zira bugünlerde yaşananlar yeni bir dönemin sadece ama sadece ilk ışıkları daha…Yıllardır sahip olduğumuz potansiyeli bir şekilde hak edildiği gibi yönetemeyen de bizdik..Camia olarak yapılan yanlışlardan ders aldığımız ve geçmişle hesaplaşmayı bırakarak ileriye konsantre olduğumuz zaman ortaya harika bir sonuç çıkıyor.

Gelinen bu noktada en önemli avantajımızın geriye bakmadan iç çekişme yaşamadan dimdik ayakta duran Cimbom olduğunu görüyorum…
Bu sene futbolda açık ara şampiyonluk ve baskette gidebildiğimiz en uç noktaya giderek atılacak temellerin bizi 2015'e varmadan yine Şampiyonlar Ligi çeyrek final kalibresinde bir takım yapması ise en önemli dileğim…

Sezon başında defalarca dile getirdiğimiz gibi Çağlar-Gökhan gibi bizde dakika almaması gereken oyuncuların devre dışına çıkması bize bugünden sonra neyi yapmamamız konusunda çok faydalı bir kılavuz oldu..İşin belki de daha düşündürücü ve bizler için tartışması daha zor olan kısmı ise bu denklemde Servet ve Sabri'nin nereye denk düştüğü…Aldıkları topu akıcı bir şekilde oyuna sokma kapasiteleri kısıtlı olsalar da forma aşkı ve yıllardır süre gelen devamlılıkları ile takımımızı yıllardır sırtlayan bu iki oyuncumuzdan yoksun oynadığımız maçlarda topun ayağımızda daha çok kaldığını ve rakibe topla oynamak için daha az süre bırakıyor olmamızın da yaşanılan bu sürece katkısı asla yadsınamaz.

Terim'in Ordu maçının sonlarında denediği Semih-Ufjalusi-Servet 3'lü savunması bana  yıllar öncesinin unutulmaz  Stumpf-Falco-Bülent Korkmaz  tandemini hatırlattı..Üzerlerinde sapsarı formaları ile yıllar önce Şampiyonlar Ligi'nin prosedürlerini değiştiren Cimbom'un ait olduğu lige olan yolculuğuna yine aynı forma ile başlamış olması ise kaderin hoş bir cilvesi benim açımdan.

Tıpkı 52 numaralı Emre Çolak'ın aynı numaralı plakayı taşıyan Ordu deplasmanında takımının ilk 11'inde görev alması yıllar önce 99 numaralı forması ile Ali Sami Yen'e geri gelip kendini beğendirmek için canını dişine katan Arda'nın 18 yaşındaki halini hatırlatması gibi.

İsimler gelip geçici..

Ama aslolan armamız ise kendine yürekten sevdalı olanların ve sevdasını bir ömür boyu hiç vazgeçmeden yaşamak isteyenlerin önderliğinde yine hak edildiği yerlere taşınıyor bugünlerde...

2012'de bizi çok daha iyi günler bekliyor sevgili okurlar..
Saygı ve sevgilerimle,
Ant İpek
Webaslan'a devam... Webaslan Mobil Uygulamaları