Galatasaray, başarılı olma yolunda hızla ilerliyor. Bunu kupalar kazanarak yapmıyor...
EVREN GÖZ YAZIYOR evrengoz@yirmidort.tv
Başarı, yalnızca kupalarla açıklanamaz. Mesela ezeli rakibininizi kendi stadında aşıp şampiyonluğa ulaştıysanız size bir kupa verirler. O kupayı havaya kaldırmak başarının kendisi değildir. Kupalar kazanılabilir, siz zihinlerde bir oyun anlayışını oluşturabiliyorsanız; işte o zaman başarının kendisini yaşamaya başlarsınız.
Galatasaray, başarılı olma yolunda hızla ilerliyor. Bunu kupalar kazanarak yapmıyor. Önce kendilerine güvenmeleri gerekiyordu o enkaza dönmüş takımdan kalanların. Ayakları gitmiyordu artık, zihinsel açıdan bitmişlerdi; fiziksel açıdan da ayakta duracak halleri yoktu. Terim ve ekibi kolları sıvayıp bambaşka bir takım kurmaya başladı. Çok da sancılı olduğu söylenemez çünkü geçen yıl ligimizin şike soruşturması nedeniyle bulunduğu durum Galatasaray'ın ara geçiş sezonuna denk gelince şampiyonluğun önemi katlandı. Şapkadan play-off çıkmasaydı Galatasaray uzak ara şampiyon olmuştu.
Galatasaray, Süper Kupa maçına son şampiyon olarak çıktı. Sırf bu apolet bile sahada hep bir adım önde olmanızı sağlıyor. Galatasaray, Fenerbahçe'ye göre kendine daha çok güvenen, daha çok yardımlaşan, daha çok pozitif oynamaya çalışan taraftı. Maçın başında yakalanan pozisyonlar gole çevrilseydi Fenerbahçe için sezon başında kabus gibi bir gece yaşanabilirdi. Futbol şansı, Kocaman'ın ekibinin yanındaydı. İlk yarı sonunda soyunma odasına üstün oyuna karşın beraberlikle girildi.
İkinci yarı Galatasaray yine oynamaya çalışıyor, topa sahip olup onu doğru ve sabırla kullanıyordu. Burada Selçuk İnan faktörü çok önemli. Çünkü Selçuk, tüm takımı kendine bağlayabilen, oyunu çok iyi okuyarak tempoyu ayarlayan bir şans Galatasaray için. Karşısında oynayan Cristian'ın bu yıla kötü başlaması, Topal'ın henüz istenilen seviyeye gelememesi Selçuk için büyük fırsat oldu. Geçen sezon kaldığı yerden devam ediyor. Bu sezon, performansını Şampiyonlar Ligi'ne taşıyabilirse onu elde tutmak zor olabilir.
Terim'in sisteminde defansın hücumdan başladığı düşünülürse en iyi savunma forvetlerinden ikisi elinde şu an. Elmander ve Umut Bulut, Fenerbahçe defansına üç nefes arka arkaya aldırmadı. Her iki nefeste bir presle stoperlerin parçalı forma ile karşı karşıya gelmelerini sağladılar. Ki, Bekir ve Egemen'in bireysel hata olasılığı düşünülürse, Galatasaray oyunu rakip sahaya en yakın noktada kazanmaya başladı. Fenerbahçe, o kalabalık bloğu aşıp oyunu defans arkasına taşıyamadı.
Emre Çolak'ın dinamizmi, Hamit'in idare eder görüntüsüne Eboue'nin coşkusuyla verdiği destek takımı dengede tuttu. Engin Baytar'ın gereksiz atılması tüm planları bozsa da Galatasaray oyunu tutarak, büyük bir takımın yapması gerekeni yaptı ve 10 kişi ile çok değerli bir kupa kazandı. Ancak başarı, kupayı kazanmaktan dolayı değil; zihinlere yerleşen oyun felsefesindendir. Bu felsefe gün gelir şampiyonluğu kaçırır, bu felsefe yeri gelir finaller de kaybedebilir fakat gelecek için her zaman umutlu olunmasını sağlar.
Umut Bulut, Selçuk İnan ile birlikte maçı getirdi. Koştu, yıprattı, gol attı, kaçırdı, istedi. Özellikle ilk golde topla buluştuğu o en doğru an, onun ne kadar konsantre olduğunun göstergesi. İkinci golde de topun katili olup önüne aldığı vakit, maçın yıldızı olmayı hak etmişti. Galatasaray, geçen yıla oranla gol yollarında çok daha alternatifli bir kadroya sahip. Terim, bunu en iyi şekilde rekabete dönüştürüp en doğru verimi alacaktır.
Erzurum şehri ve halkı da Süper Kupa sınavından başarıyla geçti. Şehirde maç öncesi ve maç sonrası konuştuğumuz insanlar futbola duydukları özlemden, renklere olan sevdalarından bahsettiler. Havanın yaz şartlarına göre serin olması da sahaya koşu temposu olarak olumlu yansıdı. Zeminin de TT Arena'dan hiç de geride olmadığını belirtelim. Maçtan önce itinayla ıslatılan, kısa ve sık çimler oyuncuların kalitesini rahatça ortaya koymasına sebep oldu. İki takım taraftarı da keyifli bir derbi izledi. Cüneyt Çakır'ın formsuzluğu ve gollerden sonra yaşanan meşale olayları dev mücadelenin çatlaklarıydı. Çakır, her iki takım aleyhine de çaldığı düdüklerle tepki topladı. Avrupa'da gösterdiği başarılı performansı Türkiye'de ortaya koyamadığı bir kez daha ispatlandı.
Galatasaray taraftarı şu an 2000 yılından beri en umutlu zamanlarını yaşıyor. Ezeli rakibi önünde yakalanan unutulmaz şampiyonluk, ardından gelen bu kupa onların yüzünü fazlasıyla güldürüyor. Şimdi sakin olmak lazım, bu takıma Burak, Melo ve Ujfalusi gibi üç değerli isim dahil olduğunda, Amrabat form tuttuğunda, Hamit Altıntop alıştığında ciddi anlamda Avrupa'da ses getirecek topluluk yakalamak uzak değil. Ancak adım adım ilerlemek gerek. Unutulmamalı ki, çok kısa bir süre önce küme düşmek ile ilgili espriler yapılıyordu. Şimdi Galatasaray'ın yakaladığı bu ivme kalabalıkları kara kara düşündürüyor.
Topluma mal olmuş ve en üst tabakadan en aşağı dek kök salmış değerler, kötü zamanlar geçirebilir. Ancak milyonları peşinden sürükleyen bu gösteride durup soluklanıp, yeniden ayağa kalkmak büyüklüğün karşılığıdır. Galatasaray da silkinip ayağa kalkmaya başlamıştır. Önümüzdeki 3-4 sezon bu takım korunduğu takdirde ilk 3'ün dışında kalmaz.
Bu sezon Beşiktaş ve Trabzonspor'un geçen yıla oranla oyuncu kalitesindeki düşüş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın yaptığı ciddi transferlerle şampiyonluğun yine iki ezeli rakip arasında geçeceğini işaret ediyor bizlere. Bu da, Spor Toto Süper Lig'de kazanma alışkanlığını arttıran bir Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde daha sağlam ilerlemesine yol açacaktır.
Çilekli ya da çileksiz, ama her zaman Galatasaray felsefesini sahaya koyan bir takım, bu renklere gönül verenlerin tek isteğidir. Çünkü insan, kupa kazanıyor ya da ezeli rakibine gol yağdırıyor diye Galatasaray'ı sevmez. Bu felsefeyi yaşadığı için Galatasaray'dadır. İnsan, takımı klasmanda gerilerde kaldı diye de gitmez; o felsefe tutar bırakmaz onu.
Bu yüzden Süper Kupa'yı kazandığı için değil, zihniyetini kabul ettirdiği için sevinmeli Galatasaray taraftarı. Yoksa o kupanın en süperini, süper Mario Jardel Real Madrid'in elinden alıp getirmişti zaten Monaco'dan.