Terim'in prensi konuştu!
Teknik Direktör Fatih Terim'in gözdelerinden olan ve Galatasaray taraftarının umutla beklediği Mertan Caner Öztürk çok önemli açıklamalarda bulundu. İşte genç yıldızın çok ses getirecek röportajı...
Fatih Terim'in gözdelerinden Mertan Caner Öztürk, Galatasaray Dergisi'ne verdiği röportajda sosyal hayatından, kariyer hedeflerine, Milli Takım'dan Fati Terim'e kadar bir çok önemli konuda açıklamalar yaptı.
İşte Terim'in Prensi'nin Galatasaray Dergisi'nin Şubat sayısına verdiği röportaj...
Öncelikle tanıyalım seni. Nerede doğdun, kaç kardeşsiniz, futbola nasıl başladın?
İstanbul Fatih’te doğdum, Küçükçekmece’de büyüdüm. Kısa bir dönem ailece Almanya’ya taşındık, daha sonra geri geldik. Bir abim var, şu anda üniversite öğrencisi. Her çocuk gibi sokaklarda başladım futbola abimle birlikte. Çok severek oynardım, akşama kadar sokaktan eve dönmezdim. Ardından mahalle takımlarında oynadım, kum sahalar vardı o zaman, orada yapardık maçlarımızı. Florya bize yakındı, annemin ve abimin isteğiyle Galatasaray’ın seçmelerine katıldım. 2002 ya da 2003 yılıydı, bir Eylül ayında çağrıldım takıma. O zamanlar akademi ligleri yoktu, sadece minik grup, minimini grup gibi klasmanlar vardı. Bir sezon lig oynayan bir sezon ara yapıyordu.
İstanbul Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı okuyorsun… Kısa da olsa Almanya’da yaşadığın sürenin etkisiyle diyebiliriz sanırım?
Yarım sezon civarı kaldık Almanya’da. Ama dil konusunda kendimi geliştirdim, orta seviyede Almancam var. Şimdi İngilizce de öğreniyorum. Üniversiteye bu yıl girdim ama antrenmanlar nedeniyle sürekli gidemiyorum. Ama uzatsam da sonunda bitireceğim, atılmalar da kalktığı için sorun olmayacağını düşünüyorum.
Yavaş yavaş futbol konuşmaya başlayalım. Futbola hangi mevkide başladın, bugün mevkini ne olarak tanımlıyorsun? Hangi bölgede en iyi performansı sergilediğini düşünüyorsun?
Küçük yaşlarda defans oynuyordum, mücadeleci futbolumun oradan geldiğini düşünüyorum. Sağ bekteydim. Galatasaray’a geldiğim zaman hocamız sanırım o koşularımdan etkilendi, forvete geçirdiler beni. 6-7 sezon forvet oynadım, kendimi en iyi gösterebileceğim bölge de orasıydı belki. İki sezondur A2 Takım’da sağ kanatta oynuyorum, zaman zaman forvete de geçiriyor hocalarım. Benim görüşüm, üçlü forvetin sağ kanadında çok verimli olduğum, ortada da oynayabilirim. Klasik bir kanat oyuncusu gibi düşünmüyorum kendimi, geriye yaslanmaktansa içeri koşan, defansın arkasına sarkan bir oyuncuyum. Zaten hocalarım da bu gibi konularda kendimi geliştirmeme çok yardımcı oluyorlar.
Fatih Hoca da uyarılarda bulunuyor mu?
Tabii ki. Zaten onun ilgisi benim için çok büyük şans. Böyle bir fırsat bulacağımı düşünemezdim açıkçası. Ümit Hocamız, Hasan Hocamız da tek tek anlatıyor yapmam gerekenleri. A2’de Orhan Hocamız da bizimle o kadar ilgileniyor ki hiçbir sıkıntı yaşamıyorsunuz A Takım’da; ben A2’de öğrendiklerimle şimdi A Takım’la oynuyorum. Sadece mental açıdan biraz sıkıntılar var, teknikle de karışık, daha ne yapmam gerektiğini tam öğrenmiş değilim. Yavaş yavaş hoca anlatıyor yapmam gerekenleri, oyunu durdurup söylüyor. Ben de yavaş yavaş ısınıyorum.
“BEN HOCA OLSAM O KADAR GENCİ OYNATMAZDIM!”
Fatih Terim’in gelmesiyle birlikte yeni bir jenerasyon hazırlanıyor, 96’daki gibi. Semih oynuyor, Emre oynuyor. Sırada yeni gençler var, en önemli adaylardan biri sensin… Ne hissediyorsun?
İnanılmaz bir şey. Hangi hoca yapar ki onun yaptığını? Benfica gibi üst düzey bir takıma karşı altı tane genç oyuncu götürmek ancak Fatih Hoca’nın yapabileceği bir şey. Ben kendim teknik direktör olsam o kadar oyuncu götürmezdim herhalde. Ama o bize güvendi, bizi takip etti ve beni oyuna sürdü. Diğer arkadaşlarıma da şans verdi. Çok büyük bir gündü o bizim için. Bize güvenmesi, bizim performansımızı da etkiliyor ister istemez.
Geçen sene de bu tarz beklentileriniz oldu mu? Takım çok kötüydü, hedef kalmamıştı, bir acaba var mıydı kafanızda şans gelir diye?
Yok, beklemiyorduk açıkçası. O hava yoktu, antrenmanlara çıkıyorduk ama maçlarda oynatılmıyorduk, biz tamamen A2’ye konsantre olmuştuk artık. Ama bu sene çok farklı. Şu anda bütün arkadaşlarımız A Takım’da şans bulabileceğini düşünerek oynuyor. Ben başardıysam, benim 15-16 yaşındaki bir kardeşim de “abi çıktıysa ben de yapabilirim, neden olmasın?” diyor, daha da motive oluyor. A2 Takım’daki arkadaşlarım için de aynısı geçerli.
Fatih Hoca da sürekli olarak maçlarınızı izliyor. Bu da ekstra bir motivasyon sağlıyor mu?
Çok. Biz takip edildiğimizi çok iyi biliyoruz. Hepimiz hakkında raporlar var. Tek tek değerlendirmeler yapılıyor. Bunların hepsi bizim için çok büyük avantaj, başka hiçbir kulüpte sanmıyorum bu kadar düzenli bir sistem olduğunu. Şunu söyleyebilirim, biz hepimiz, bizimle ilgili karar veren insanlara tamamen güveniyoruz, bu güzel bir duygu.
BENFICA MAÇI VE SONRASI
Benfica maçından sonra ne değişti hayatında?
Benim için tam bir rüyaydı. Ben bu kulüpten içeri girdiğimden beri sabırla mücadele etmeyi öğrendim. Sabrın ne demek olduğunu öğrendim. Galatasaraylılığı, Galatasaray duruşunu öğrendim. Biz hepimiz Galatasaray terbiyesiyle büyüdük, hepimiz de Galatasaray formasının hayalini kurduk. İnsan küçüklükten bu yana hayal ettiği bir şeyi gerçekleştirdiği zaman bambaşka bir mutluluk yaşıyor, benim için de öyleydi. Sahaya çıktığımda heyecanlanmadım, bilmiyorum neden, sadece adına ne denir bilmiyorum ama çok tatlı bir duygu vardı. Maç bittikten sonra herkes benden bahsetti, gazetelerde fotoğrafım çıktı, Fatih Hoca özel olarak tebrik etti. Diyorum ya işte, rüya gibiydi, hatta ilk 2-3 gün uyanamadım ben o rüyadan, sonra da inanamadım. Ondan sonra A Takım’la antrenmanlara çıktıkça gerçeğe dönebildim. A Takım’daki abiler de sağolsunlar beni sevdiler, hepsi ilgilendiler benimle. Şimdi alıştım.
İnternette taraftarların hakkında yaptığı yorumlara bakıyor musun?
Bakıyorum tabii, bakmam mı? Bir anda 30-40 tane hayran sayfası açıldı, 3 bin kişi 5 bin kişi… Hiç yoktu bunlar, bir anda oldu. Yorumlara bakıyorum, “Sen iyisin, aslansın, oynarsın.” O çok hoşuma gidiyor tabii, Galatasaray taraftarının benim hakkımda görüş bildirmesi, Fatih Hoca gibi onların da bizlere güvenmesi önemli bir şey. Onlar da biliyor başarının genç oyuncularla süreklilik kazanacağını. Biz hep gençlerle ulaştık başarılara, daha da yenileri gelecek aramıza. Böylece daha genç, daha hırslı, daha ateşli bir takım olacağız. Altyapıdan gelecek oyuncu her şeyini bilir bu kulübün, Galatasaraylılığın ne olduğunu bilir, yüreğini verebilir oraya. Tabii ki bunu yabancı oyuncular da yapabilir, yapıyor da, ama altyapıdan gelmenin de bir avantajı var mutlaka. Bir hayalini gerçekleştiriyorsun çünkü o sahaya her çıkışında, bir ruhla oynuyorsun.
Taraftarımız en çok fiziğine güveniyor…
Fizik açıdan hocalarım da beni yeterli buluyorlar. Fiziğimin artık oynadığım seviyenin üstüne geçmeye başladığını belirtiyorlar. Yıllar geçtikçe fizik olarak A Takım seviyesine ulaştığımı söylüyorlar, ben de öyle düşünüyorum. Ama teknik açıdan kendimi biraz daha geliştirmem gerekiyor. Yavaş yavaş, zamanla daha fazla tecrübe kazanmam lazım.
Futbol izliyor musun evde, yoksa “zaten akşama kadar top oynuyoruz” gibi bir bakış açın mı var?
Olur mu, yetinemiyorum bile. Eve gittiğimde de maç izliyorum, maç izlemediğimde de Play-Station’da oynuyorum. Bunları en çok yapanlardan biriyim hatta. Çok seviyorum futbolu.
Peki maç izlerken, kendini geliştirmeye açık bir gözle mi izliyorsun? Oradan bir şeyler almaya çalışıyor musun?
Tabii, kendi mevkimdeki oyunculara dikkat ediyorum, nasıl koşuyor, nasıl bir ruh hâlinde, topu alışı, topu verişi, bugün nasıl, diğer maçlarını izlediysem onlarda nasıldı; her şeye dikkat ediyorum. Kendini geliştirdi, geriye gitti gibi değerlendirmeler yapıyorum. Özellikle benim stilimdeki oyunculara bakıyorum. Filip Holosko’ya dikkat ediyorum örneğin, Bundesliga’da Patrick Helmes’i izlemeye çalışıyorum, onun gol vuruşlarını çok beğenirim. Şimdi gerçi oynamıyor da, bir ara milli takımda bile oynuyordu. Burak Yılmaz’ın koşularını inceliyorum.
GALATASARAYLI MERTAN
Taraftar Mertan’ı tarif eder misin okuyucularımıza? Hani bugün sen de bu takımın içindesin ama örneğin geçen sene değildin…
Tabii ki Galatasaraylılık çok başka bir şey, bunu da laf olsun diye söylemiyorum, gerçekten. Ben bu kulübe adımımı attığım andan itibaren Galatasaray Ruhu’nu anladım. Bu kapıdan içeri her girişimde, dış hayatla bağlantım tamamen kesiliyor, Galatasaray’a odaklanıyorum. Buradan çıktığımda yine Galatasaraylı bir kişi olarak yaşıyorum, Galatasaraylı gibi davranıyorum. Bu çok farklı bir şey. Küçük yaşlarda zevk için izlerdim ben futbolu, belki annemin babamın futbola ilgisinin olmamasının da etkisiyle takım tutmazdım. Ama buraya geldikten sonra çok bağlandım ben, Galatasaraylılık benim kimliğim oldu.
Yenilince ne hissediyorsun mesela, o akşamın kararıyor mu?
Ben öyle kahrolan, ağlayan cinsten bir taraftar değilim, onu söyleyeyim, açık ve net. Takımımı desteklerim, kazanınca sevinirim, olmadıysa üzülürüm. Ama öyle fanatiklik seviyesinde duygularım yok. Kaybediyorsak yarın öbür gün kazanacağımızı bilirim.
Peki hedefin nedir?
Biraz klasik olacak ama öncelikle A Takım’da oynamam gerekiyor, sonrasını konuşmak için erken. Tabii ki milli takıma yükselen bir oyuncu olmak isterim, çok sonrasında eğer kulübümün çıkarlarıyla uyuşursa Galatasaray’ı Avrupa’da temsil etmek de isterim. Ama her şeyden önce A Takım geliyor elbette.
Bahsettiğin modeli Türkiye’de en başarılı gerçekleştiren oyuncu Arda Turan oldu. Onun kariyerinden dersler çıkardın mı kendine?
Onun geçtiği yollardan biz geçiyoruz, bunun farkındayız. O da 19 yaşında A Takım’da oynamaya başlamıştı benim gibi. Ben küçükken o da PAF Takım’daydı, Cafercanlarla, Uğur Uçarlarla birlikte. Onları hayranlıkla izlerdim. O abilerimin basamak basamak atlayışına hep tanık oldum bu kulüp içinde. Arda Abi çok iyi gösterdi kendisini, büyük işler başardı, ben de arkadaşlarım da “Neden biz de o noktaya ulaşamayalım?” diye düşünüyoruz tabii.
Arda bayağı zor şeyler de yaşadı, çok yıpratıldı. Onunla yaptığımız ilk röportajda “Bugün beni herkes destekliyor, ama futbolcuyum, formsuz zamanlarım da olacak, lütfen bana o zaman da destek olun” demişti. Ama çok gidildi üzerine. Böyle şeyler de yaşayabilirsin, hazır mısın?
Arda Abi’nin yaşadıkları, Türkiye medyasının ona yaşattıkları kolay şeyler değil. Kız arkadaşıyla gezdiği için bile çok ayıp şeyler söylendi. Arda Abi her konuda içinden geldiği gibi konuşmak isteyen biriydi, medya da onun söylediklerini hep işine geldiği gibi çarpıttı. Benim de hayatım hep iyi gidecek diye bir kaide yok. Olumsuz durumlarda tabii ki medya eleştirecek. Bunları kaldırabilecek yapıda olduğumu düşünüyorum. Sonuçta futbol bu, biz de işimizi yapmaya çalışan insanlarız. Kim ister ki kötü performans göstermek? Ama her zaman iyi olamaz bir insan. Medyanın biraz daha makul yaklaşması gerekiyor futbolculara. Ben aynı şeyleri yaşasam Arda Abi kadar olamayabilirim. Çünkü ben onu gördükçe “Nasıl bu kadar sakin kalabilir?” diye hayret ediyordum. Bilmiyorum, umarım benzer olumsuzluklar yaşamam. Ama her durumda, Galatasaray ailesinin içindeyim, bu kendimi güçlü hissetmemi sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Bu arada iki yıl önce, Galatasaray TV’deki bir röportajında, hedeflerin nedir sorusuna “Öncelikle iyi bir insan olmak istiyorum” diye başladığını da hatırlıyorum…
Tabii ki öyle. Galatasaraylılık duruşu çok önemli. Bugün ben futbolcu olarak hiçbir şey başaramasam, yarın futbolu bırakmak zorunda kalsam bile Galatasaray’a yine çok şey borçluyum, çok şey öğrendim bu kulüpte. Önce anne - babamın, ardından Galatasaray kulübünün çok büyük emeği vardır insan olarak üzerimde.
Galatasaray Ruhu, Galatasaraylı duruşu… Birkaç kez kullandın bu ifadeleri. Peki nasıl tarif edersin?
Bu anlatılmaz bir duygu, nasıl diyeyim, içine girdiğiniz zaman tam olarak bilebilirsiniz ancak. Benim arkadaşlarım bunu iyi bilir. Küçük yaştan beri buradayız biz. Mesela ufak bir örnek vereyim size, tabii ki çoğu insan yapmaz ama, biz asla yere çöp atmayız, yere tükürmeyiz, kötü konuşmayız. Sadece taşıdığımız forma içinde değil, hayatımız boyunca Galatasaray’ı temsil ediyoruz biz. Tabii ki güler eğleniriz ama ölçüsünü kaçırmayız hiçbir zaman, taşkınlık yapmayız. Bir ağırlığımız olmalı, insanların saygısını yitirmemeliyiz, Galatasaray’ın sporcusuyuz biz. Bunu böyle söylemek istemem ama başka türlü tarif edemiyorum. Tabii ki sadece Galatasaraylılara özgü bir şeyden söz etmiyorum ama ben arkadaşlarımda da aynı özellikleri görünce “Demek ki aynı kültürü almışız, aynı yerde yetişmişiz” diyebiliyorum. Bu önemli benim için, böyle ufak bir örnek verebilirim ama tekrar söylüyorum, içine giren bilir.
Galatasaray çok başka bir şey o anlamda…
(Araya giriyor.) Bence “Galatasaraylılık” kelimesi başka bir şey. Fenerbahçelilik diye bir şey yok, Beşiktaşlılık diye bir şey yok. Bence. Galatasaraylılık var, bir spor kulübü olmanın ötesinde bir şey olarak var. O anlamda bizim bir farkımız var.
MİLLİ TAKIMLARDA NEDEN AZ OYNADI?
Milli takımlarda çok fazla oynamadın. Neden?
4 defa oynadım. Genelde milli takımlarda küçük yaştan itibaren oynayan futbolcuları tercih ederler, U14’ten U15’ten itibaren seçilenler devam eder, devamlı oynayıp o havaya alışkın oldukları için. Ben geçen sezon, 18 yaşındayken ilk defa seçildim, Rusya’da yapılan bir turnuvaya gittik. Bir daha çağrılmadım. Ben bunu o havuzun içine geç girmiş olmama bağlıyorum.
Yakın zamanda umarım Ümit Milli Takım’dan da davet alırsın.
İnşallah, bekliyorum.
Peki hiç umutsuzluğa kapıldığın oldu mu milli takım havuzuna giremediğin için?
Genç takımlarda biraz vardı. Arkadaşlarımızla konuşuyorduk, biz niye çağrılmıyoruz, ne eksiğimiz var gibisinden. Ondan sonra zamanla milli takımın da bir araç olduğunu anladık. Tabii ki milli takım önemli ama oraya gidememek dünyanın sonu değil, kulübün daha önemli olduğunu öğrendik. Ben milli takıma gittiğim zaman da kulübümün ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlamıştım. Burada öğrendiklerimin orada ne kadar önemli olduğunu fark etmiştim.
Milli takım demişken, şunu da soralım. Bizim ülkemizde milli takımların alt yaş grupları büyük başarılar kazanır, devamı aynı ölçüde gelmez, aynı başarı üst seviyeye taşınamaz. Neden sence?
Ben kendi açımdan şöyle düşünüyorum. Küçük yaşta oyuncu büyük beklentiye giriyor, dışarıdan da onunla ilgili çok şey bekliyorlar. “Yaparsın, edersin, sen çok iyisin” diyorlar, çocuk da “ben oldum” havasına giriyor. Büyüdüğü zaman da biraz yaşamışlığı oluyor onun, fazla sıkmıyor, nasıl olsa yaparım demeye alışmış oluyor. 18 yaşımda milli takıma gitmek belki o anlamda bir şans bile olmuş olabilir benim için. O yaşta aklım fikrim yerindeydi, çocuk değildim, biliyordum ne olup bittiğini. Zor ulaştığımı, çok çalıştığımı biliyordum. 15 yaşından itibaren milli takımda oynayan oyuncunun, biraz da başarılı olmuşsa havaya girmesi daha kolay. Ama bu sorunun yavaş yavaş aşıldığını düşünüyorum. Küçük yaşlarda başarı kazanıp kariyerini istenilen seviyeye taşıyamayan oyuncular hiç olmadılarsa da bir şekilde yararlı oldular futbolumuza; artık genç futbolcuların önünde bu örnekler var, herkes biliyor sadece yetenekle bir yere gelinemediğini. Çalışmayı bırakırsa altyapıların yetenekli oyuncusu olmaktan öteye gidemeyeceğini artık herkes görüyor.
MERTAN'DAN SATIRBAŞLARI
• Babam devlet memuru, annem ev hanımı. Orta seviyeli bir ailenin çocuğuyum ben. Sokakta futbol oynuyordum, seçmelere girip beğenildim, Galatasaray’da aldığım eğitimle bugün potansiyel barındıran bir oyuncu hâline geldim. Kariyerimde de büyük zorluklar yaşamadım. Öyle trajik bir hikâyem yok benim, herkes gibiyim.
• Sinopluyum, 57 numara forma giymeyi istiyorum.
• Sinemayla ilgiliyim, bir insanın hayat hikâyesini anlatan filmleri severim. Dövüş filmlerini severim, Rocky Balboa serisinin hayranıyım. Futbol filmlerini de izlerim.
• Almanca hip-hop dinliyorum, Okan Derici ile aram iyi bu konuda! Onun dışında ağır şarkıları severim, pop ya da rock dinlemem.
• Benfica maçından sonra arkadaşlarım çok takılmaya başladı bana. Gazetelerde çıkan haberleri okuyorlar, “Terim’in Prensi” diyorlar. Benle uğraşıyorlar biraz ama güzel şeyler bunlar tabii, ben de gülüyorum. Onlar da çok sevindi benim adıma.
• Hayran olduğum futbolcu Ronaldo. Ama Brezilyalı Ronaldo, gerçek Ronaldo! Onunla büyüdük, videolarını izledik, Dünya Kupası’nda izledik... Çok etkilenirdim ondan, onun gibisi gelmedi.
• Altyapıdaki hocalarımızın emeği üzerimde çok büyük. Bugün bizimle olmayan Recep (Yazıcı) Hocamız, Nedim (Yiğit) Hocamız, bu sezon başka grupla çalışmaya başlayan Taner (Alpak) Hocamız, şu anda başımızda olan Orhan (Atik) ve Tayfun (Hut) Hocalarımız, A Takım’daki Hasan Hoca, Ümit Hoca, Taffarel ve tabii Fatih Hoca en başta olmak üzere hepsine teşekkür ediyorum. Ben buraya ilk geldiğimde benimle ilgilenen altyapı hocalarımın tek tek ismini sayamıyorum ama onların katkılarını da asla unutmam.
• Orhan Hoca’nın yeri çok ayrı. Benim oturduğum yeri bile çok iyi biliyor. Nereden geldiğimi, nasıl biri olduğumu… Buna göre beni yönlendiriyor. Eksiklerimi her zaman söylemiştir, benim iyiliğim adına hiçbir şeyden kaçınmamıştır. Kimse sorsanız da aynı şeyleri söyler. Çok hırslı bir insan, inanılmaz. Bizle zaman zaman sahaya çıkar, bize çift girer mesela, o kadar hırslıdır işte. Kaybetmeyi, başarısızlığı hiç hazmedemez. O bizi sever, biz de Orhan Hocamızı çok severiz.
1 sene sonra… Galatasaray A Takımı’nda yavaş yavaş oynayan bir oyuncu olmak istiyorum. Direkt ilk 11 oyuncusu olarak değil de, duruma göre oyuna giren, kadroyu zorlayan bir oyuncu olarak düşünüyorum kendimi.
2 sene sonra… Aranan bir oyuncu olmak istiyorum.
5 sene sonra… İnşallah Galatasaray’la özdeşleşmiş bir oyuncu olurum.
Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın