09
2018
Türk futbolunun geldiği noktada Anadolu kulüplerinin hataları "dört büyükler" diye tabir edilen takımlardan aşağı değil. Son yıllarda Abdullah Avcı'nın adına "compact" adını verdiği sistemle oynamaya çalışan bu takımın yöneticileri, sonrasında milli takım kadrosu açıklandığında "Bizden niye oyuncu yok?" sorusunu büyük bir gafletle sormaktadırlar. El cevap: Futbol oynamadığınız için.
Avrupa'nın en yeni statları olarak lanse edilen statları dolduran seyircilere yılda sadece birer kez izletebileceğiniz Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ve buna ilaveten Başakşehir takımlarına karşı oynatılan utanç verici futbol nedeniyle artık seyirciler statlardan kaçar oldu. Zira ev sahibi bile olsalar bu takımlar 11 oyuncunun neredeyse kendi sahalarından çıkmadıkları İtalyanların "Catenaccio" sistemine rahmet okutturan iğrenç bir futbol oynuyorlar. İğrenç, çünkü amaç 90 dakika gol yemeden tamamlamak. İğrenç, çünkü gol atmaya çalışan, futbol olarak keyif vermeyi amaçlayan rakibini bozmaktan başka amaç yok. İğrenç, çünkü kendilerinden beklenen futbol yerine gelen topu uzaklaştırmaktan başka amaç güdülmüyor. İğrenç, çünkü daha birinci dakikadan itibaren gerek aut atışlarında, gerek taç atışlarında süreden çalmaya çalışıyorlar. İğrenç, çünkü sakatlık gibi önemli bir durumu bile zaman geçirmek için kullanıyorlar. Bundan dolayı sahtekârlık yapmaktan geri durmuyorlar. Sonuçta bir fırsat bulup bir gol atabilirlerse 3 puan bile aldıkları oluyor. En güzeli ise 80'li dakikalara kadar gol yemedikleri oyunlarda oyunu yavaşlatmak ve süreden çalmak için gösterdikleri onca gayretten sonra golü yediklerinde bu sefer alel acele rakibin üzerine gitmeye çalışıyorlar. Fakat o süreye kadar çaldıkları zaman artık aleyhlerine işlemeye başlıyor. Bazen bu takımlar bir gol yeseler bile aynı taktiği kullanmakta ısrar ediyorlar. Oysa seyirci bu saçma sapan futbol yerine hücum eden, gol atan takımlar izlemek istiyorlar. Sonuç olarak insanlar statlardan kaçmaya başlıyor.
Bu tip futbol oynatan teknik direktörleri bellidir: Samet Aybaba, Mesut Bakkal, Mehmet Özdilek, Rıza Çalımbay ve diğerleri. Bunun adı da kompakt oynamak oluyor. Yada haddini bilerek oynak. Böylesi kötü bir futbolu takımlarına oynatma bahaneleri olarak da "Ne yapalım yani? Gidip teslim mi olalım?" diyorlar. Sonuç ortada: Türk futbolu gittikçe daha çok batağa sürüklenmekte.
Oysa yabancı oyunculara euro ve dolarları saçmak yerine altyapıdan çıkaracakları yerli oyunculara fırsatlar sunsalar. Yada alt liglerden transfer ettikleri genç oyunculara. Yani böyle bir futbol oynatmak için yabancı oyunculara bu kadar para saçılır mı? Aynı oyunu yerli, genç oyuncularla da yapılabilir. İlla ki 30 yaşını aşmış, başka liglerde artık yer alamayacak oyunculara para saçmak mı gerekiyor?
Buna bir de tarafsızlığını ispatlamak için küçük takımın oyunu yavaşlatma gayretine çanak tutan, oyunun akışını kesmek için bilinçli faal yapan oyunculara müsamaha gösteren, hatta faulleri es geçen hakemler de eklenince futbol bitiyor. Hakemlerin bu işlevine gelmişken VAR öncesi futbol oynamaya çalışan takımlar aleyhine çalışan hakemler bugün VAR'ı da istedikleri gibi yorumlayarak nedense bir türlü oynamak isteyen takımların lehine karar almakta zorlanıyorlar. Aynı VAR görüntüsünden nasıl olmayacak bir karar çıkardıkları son haftalarda ibretle izliyoruz.
Yukarıda yazdıklarımın aynısı ve fazlası yıllardır olduğu gibi geçen cumartesi de yaşandı Antalya'da. 87 dakikaya kadar Galatasaray kalesine gitmeyi düşünmedi Antalyaspor. Kaleci Muslera neredeyse yere yatmadan oyunu tamamladı. Daha ilk aut atışında kalecileri topu oyuna sokmak için değil, sokmamak için uğraştı. Taç atışlarında toplar bir türlü gelemedi. Sakatlanan her oyuncu, sağlık görevlileri sahaya girmeden ayağa kalkmadı. Hakem dünyaca ünlü (!) olup ligimizde bir türlü tarafsız kalamayan hakemimiz Cüneyt Çakır olunca Antalyalılar oldukça ümitliydiler. Her şey istedikleri gibi gidiyordu. Burada futbol oynamaya çalışan ve dört büyükler artı Başakşehir takımı için olmazsa olmaz bir hususa da değinelim. Eğer Türkiye liginde oynuyorsan ve oynadığın 34 maçın sadece 4-5'inde kapanan takımlara karşı oynamak zorundaysan santraforun "pivot" olacak. Yani sırtı dönük, fizikli, hava toplarına hakim, iki üç rakip defans oyuncusu arasında ezilmeyen ve kaleye vurduğu şutlarda yüksek isabet kaydedebilen oyuncu. Kim: Gomis, H.Şükür, Drogba, Elmander, K.Anderson, M.Gomez, Demba Ba, P.Nouma ev hatta Negredo. Kim değil: Sinan Gümüş, Onyekuru, Burak Yılmaz, Pandev, Soldado, Daniel Güiza, Mateja Kezman. Son saydığım oyuncular özellikle tek santrafor asla olamayacak oyuncular. Rakibin iki değil tek başına bile tutabileceği, hem defansın hem de rakip teknik direktörün görünce mutlu olacağı forvetler.
Maça dönecek olursak Sinan Gümüş Antalyaspor'un uzun ve fizikli iki defans oyuncusu Diego ve Celutska'nın kucağında hareketsiz ve çaresiz 80.dakikaya kadar durdu. Kanatlardan yapılan rekor ortalar uzun boylu Diego, Celutska'ya ve de kaleci Boffin'e antrenmanlarda bile bu kadar kolay gelmezdi. Sonuç olarak biz taraftar olarak durumu 80 dakika izledik. Sonrasında Fatih hoca fizikli ve gole en yakın oyuncusu olan Maicon'u oyuna aldı. Ardından R.Donk'u. Zaten kaliteli bir uzun karşısında zorlanma kapasiteleri olan bu defans oyuncuları 87.dakikada teslim oldular.
Sonrası komedi başladı. 87 dakika sahasından çıkmayan Antalya hücum etmek zorunda kaldı. Fakat Fatih hocanın forvete aldığı iki uzun oyuncu defansa dönünce Galatasaray üçlü bir stoper (Maicon, Serdar, Ozan) üçlü bir önlibero (Donk, Fernando, N'diaye) hattına sahip oldu. Şapka tersine döndü. Yine de son saniye bir pozisyon bulsa da Antalyaspor'un şutları 87 dakika kendisinin ördüğüne benzer bir etten duvara tosladı kaldı.
Bu takımlar böyle oynayıp netice aldıkça durum değişmeyecek. İğrenç futbol, anti futbol kazanmayı sürdürecek. Seyirci statları terk etmeye devam edecek. Yöneticiler seyirci çekmek için daha fazla euro ve dolar harcayarak tribünleri doldurmaya çalışacaklar. Bu da bir süre sonra iflas edecek. Peki nasıl bundan takımlar vazgeçirilebilir. Galatasaray veya Fenerbahçe bütçesine de sahip olsalar bu takımlar bu oyundan vazgeçmezler. Zira son yıllarda, özellikle Galatasaray ve Fenerbahçe karşısında netice aldılar. Hatta bu şekilde bir şampiyon dahi çıkardılar (Bursaspor). Dolayısı ile bunun eğitimle filan ilgisi yok. Bir çözüm önerim var: Artık her şeyin istatistiği tutulur oldu. Bir takımın topa ne kadar süre sahip olduğu hesaplanabiliyor. Öyleyse golsüz beraberlik durumunda rakip sahada en fazla topla bulunan takıma 2 puan verilebilir. Kaybedene de puan vermezsin. O zaman hiçbir takım kapanamaz. Hücum eden takım salt 2 puan için mücadele edemez. Beraberliğe oynayan takımın ise mutlaka bir gol bulması gerektiği için 11 kişi kapanamaz. Bu bir öneri.
Çözüm ne olursa olsun milli takımda olumlu yönde bir fark yaratmak isteniyorsa savunmada kalıp "compact" oynamaya çalışan takımlar bundan vazgeçirilmeli. O zaman tribünler de dolar, izleyenler keyif de alır, Türk futbolu dört büyüklerin hegemonyasından da kurtulur, uluslararası şampiyonalara da düzenli katılına bilir. Yoksa futboldan kaçarak başka sporları izlemeye başlayacak futbol seyircisi.