10
2020
Galatasaray nihayet sistemini buldu. Fenerbahçe ve Sivas deplasmanlarında aynı taktikle oynadı. Savunmasını öne çıkararak rakibi orta sahada karşıladı. Amaç, defans ile orta saha arasındaki mesafeyi daraltıp rakibe geniş boşluklar vermememek, rakibi burada yani 2. bölgede durdurmak ve kazanılacak toplarla da daha kısa sürede kaleye gitmekti. Yani önce rakip orta sahada durdurulacak sonra da direkt kaleye gidilecekti. Bu, bazen organize paslarla bazen de savunma arkasına atılacak toplarla olacaktı. Evet, son derece etkili bir deplasman taktiğiydi bu.
Halbuki ligin ilk yarısında nasıl oynuyorduk? Berbat. Savunma hattı şimdikinin en az 20 metre gerisine kuruluyordu. Bunların 20 metre önünde Nzonzi, Nzonzinin 20 metre önünde Seri, Serinin 20 metre önünde de Belhanda vardı. Seri ile Belhanda arasında çapraz olarak ise en az 40 metre mesafe bulunuyordu. Hem savunmayı geride kurup, hem de orta alanda rakibe böylesi boşluklar vermek, rakibi üzerimize çekip, elini kolunu sallaya sallaya oyna demekten başka bir şey değildi. Bu taktik anlayışa rağmen sonradan keşfedilen Lemina, sadece bireysel performansıyla göz doldurdu. Fakat o da tek başına çözüm olmadı. Zaten tüm futbolcular bireysel performanslarının maksimumunu verseler bile yine de bir şeyler eksik kalırdı. Çünkü mesele, bireysel performans değil, taktiksel hatalardı.
Rakibi nerede durduruyorduk? Ya da daha başka bir ifadeyle topu nerede kazanıyorduk? Orta saha kolay geçildiği için ancak orta saha futbolcularının geri çekilmesinden sonra kendi ceza sahamızın önünde topu kazanmış oluyorduk. Topu kazandıktan sonra da kaleye gidebilmek için önümüzde 70 metre mesafe vardı. Peki bu mesafeyi nasıl kat ediyorduk? Geriden uzun toplarla kanat futbolcularını kaçırmaya çalışarak mı, hayır. 30 pasla orta sahayı geçtikten ve rakip de kendi sahasına tamamen yerleştiktan sonra boşluk bulmaya çalışarak rakip kaleye gitme çabasındaydık. Tam bir işkenceydi yani tüm bunlar. Bu taktik anlayışla Feghouli 3 kişiyi geçip gol atsa ne olacaktı? 5 dakika sonra yine aynı işkenceli futbol oynanmaya başlayacaktı.
Terim, devre arasında çok önemli adımlar attı. Nzonzi ve Babel gönderildi. Belhanda inadından vazgeçildi. Onyekuru, Saracchi ve adeta yeni bir transfermiş gibi Emre Akbaba takviyesi geldi. Terim, asıl icraatını ise taktiksel düşüncede yaptı. Fakat bu taktik, yazının başında da belirttiğim gibi son derece etkili bir deplasman taktiğiydi. İşin ilginç tarafı kendi sahamızdaki Gençlerbirliği maçını da aynı anlayışla kazandık. Çünkü Hamza Hamzaoğlu takımını oynatmayı seven bir teknik adam, bu da bizim işimize geldi. Aslına bakılırsa Sergen Yalçın da öyle. Başakşehire karşı bekleyen değil, oynayan taraf olmayı tercih etti. Peki şimdi ne yapacak?
Kendinizi Sergen Yalçının yerine koyun. Siz Galatasaraya karşı deplasmanda oynayan taraf olmayı mı tercih edersiniz yoksa bekleyen taraf mı? Mantık bekleyen taraf diyor fakat ego, oynayan taraf.
Sergen, şu anda sakin ve soğukkanlı değil. Hayallerinin takımına gelmiş ve kendisini ispatlamak istiyor. Bu yüzden oynamak isteyecektik. Oynarken bizi yenebilmeleri ise çok zor gözüküyor. Çünkü kanat futbolcuları skor üretemiyor ve ceza sahası etkinlikleri de son derece az. İstekli futbolları onları iyi oynamış gibi gösterse de 3. bölgeye geldiklerinde film kopuyor. Kanatlar etkin olmadığı için forvet ve forvet arkası futbolcuları da bu yüzden daha çok ön plana çıkıyor.
Bize karşı oynamayı seçerlerse, 3. bölgede etkinlikleri duracak ve stoperleri çok da uyumlu olmadığı için kaptırdıkları her top, kalelerinde bir tehlikeye dönüşebilecek. Onyekuru bu bağlamda gerçekten çok etkili bir silah. Sadece hızıyla bile rakibi tehtit ediyor. Dolayısıyla Beşiktaş oynamak isterse, biz de aynı taktik anlayışla çıkarsak, bu durum bizim işimize gelir.
Peki Beşiktaş beklemek isterse ne olur? Bu durum biraz karmaşık. Çünkü her ne kadar Beşiktaşın kanatları etkili olmasa da, Galatasaray savunmasını önde kurduğu için merkezden Burakı kaçırabilirler. Bu yüzden Beşiktaşın beklemesi, kendileri için daha büyük bir avantaj. Çünkü Galatasarayın asıl etkinliği, rakip tamamen kendi yarı sahasına geçtikten sonra değil, 2. bölgede topu kapıp hızlı hücumlarla kaleye gittikten sonra oluyor. Dolayısıyla asıl soru şu: Beşiktaş beklerse, Galatasaray rakibini 2. bölgede mi karşılamalı yoksa 3. bölgede mi?
Cevap, kesinlikle 3. bölge olmalı. Çünkü 3. bölgede karşılarsa, Beşiktaş Burakı kaçırabilecek imkanı bile bulamayabilir. Fakat 2. bölgede karşılarsak, atılacak her uzun topta Burak savunma arkasına sızabilir ya da özellikle Marcao ile birebir kalabilir.
Dolayısıyla, Beşiktaş oynamak isterse, aynı taktikle sahaya çıkmalıyız fakat beklemek isterse 3. bölgede baskı yapmamız gerekiyor. Ömer Bayrama çok yük bindi ve bence biraz yoruldu. Emre Akbaba her iki farklı anlayışın da üstesinden gelebilir. Hem 2. bölgede hem de 3. bölgede rakibi karşılayabilir. Heleyse Beşiktaşın pek de uyumlu olmayan bu stoperlerine karşı maçın yıldızı da olabilir. Çünkü hemen önünde oynayan Falcao, Emreye boş alanlar oluşturup boş koridorlar açacak tecrübeye fazlasıyla sahip. Bu yüzden bence çok iyi bir ikililer.
Diyeceksiniz ki, Emre 3. bölge baskısını ne kadar yapabilir? Emrenin Falcaoya yakın olup 3. bölgede bulunması bile aslında başlı başına bir baskı unsuru. Çünkü Emre oynarsa, Elneny geri gelecek. Bu yetmeyecek, Atiba da Elnenynin yanına gelmek durumunda kalacak. Beşiktaşın orta sahası ile forvet arkası arasındaki köprü kopacak ve Seri inanılmaz boş alanlar bulacak ki Beşiktaşın kanatları zaten iyi değil. Bu durumda Burak önde tek başına kalacak. Eğer Beşiktaş tüm bunlara rağmen Galatasaraya topu vermeyip, Galatasaraya karşı oynamayı seçerse de, bu durumda Galatasaray 2. bölgede topu kazanıp direkt kaleye gittiğinde Emre, Falcao hatta Onyekuru ile beraber maçı ilk yarıda bitirebilecek. Yani Emre, Beşiktaşın her iki oyununda da onların korkulu rüyası olmuş oluyor. Tüm bunlar benim öngörümdür.
Fatih Terimin bir karar vermesi gerekiyor. Ömer mi yoksa Emre mi? Benim idealim aslında ikisinin de oynaması ve Emrenin Feghouliye tercih edilmesi. Çünkü Emre, top rakipteyken en az Feghouli kadar rakibini takip eder ve toplu ya da topsuz olarak kanattan içeriye girdiğinde de Feghouliden daha net işler yapar.
Galatasarayın özellikle kendi evinde ilk golü bulasıya kadar 3. bölge baskısı yapması gerektiğini düşünüyorum. Rakip takım futbolcusu maç 0-0 iken şunu düşünmeli:
Biz acaba orta sahayı ne zaman geçeceğiz?
İşte benim idealim böyle bir Galatasaray. İlk golü bulduktan sonra ise şimdiki futbolumuza dönebiliriz. Fakat o kadar kritik haftalardayız ki, Fatih Terim bunu bir risk olarak görüyor ve bekliyor. Son 15 dakika kalasıya kadar da risk almıyor. Halbuki Feghoulinin yerine Emrenin oynaması hiç risk değil, tam tersi Emrenin yerine Feghoulinin oynaması aslında bence bir risk. Çünkü gol erken gelmedikçe, hatta iki farkı yakalamadıkça tıpkı Sivastaki gibi işler tersine dönüşebiliyor. Sivasa karşı o kadar ucuz goller kaçırdık ki, Emre maça ilk 11 de başlasaydı ilk yarıda Sivas 4 lük 5 lik olabilirdi. Çünkü Falcaonun açacağı her boşluktan nasıl yararlanması gerektiğini biliyor, hem gol atıyor, hem gol attırıyor. Daha ne olsun. Galatasaray maça hangi taktik anlayışla çıkarsa çıksın Emre gibi bir futbolcunun yedek kalmasına anlam veremiyorum.
Terim, ligin ilk yarısındaki Belhanda inadını kırıp Emreye forma verdiğinde seri yakaladık. Ben vicdani adalet istiyorum. Belhanda ve Feghoulinin bu zamana kadar o kadar kötü maçları oldu ki, bunlara tanınan hakkın yarısı Emreye de verilmeli. Allah aşkına, Emrede olmayıp da Feghoulide ya da Belhanda da artı bir özellik olan tek bir şey söyleyin bana. Aklınıza gelmiyor değil mi? Çünkü yok. Fakat ben, Emrede olup da bu ikisinde olmayan özellikler hakkında sayfalar dolusu yazıyı kaleme alabilirim.
Fatih Terime şunu söylemek istiyorum. Emre asla risk değil. Bilakis 2 ya da 3 farklı skora direkt katkı yapıp takımı erkenden rahatlatacak belki de tek futbolcudur Galatasaray kadrosunda. Neden kesildi, onu da anlamadım. Oysaki Belhandanın üzerine o kadar iyi gelmişti ki, hepimiz sevinmiştik. Terim, Fenerbahçe maçında Emreyi oynatsa, galibiyet golü 80 de değil, belki de çok daha önceden gelecekti. Hatta Fenerbahçeye fark bile atabilecektik tıpkı eğer ilk 11 de başlasaydı, Sivas maçını da farklı kazanabileceğimiz gibi...
Bu sezon Fatih Terimin Galatasarayda 10. yılı. Dile kolay, 10 koca sezondan bahsediyoruz. Bu güne kadar Terimin iyi oynayan bir futbolcuyu kestiğine hiç şahit oldunuz mu? Ben olmadım. Eğer varsa aklınıza gelen söyleyin. Fakat aklınıza gelmiyor değil mi? Çünkü yok. Çünkü futbolcu formayı vermediği taktirde Terim o formayı futbolcudan almaz. Bugüne kadar hep böyle bildik. Haksız mıyım? Fakat maalesef, kötü oynadığı halde bu zamana kadar kimleri inatla oynattığını size sorsam, her futbolcu için ayrı ayrı yazılar yazılır. Belki de Terimin kariyerindeki en büyük zaafiyeti de bu. Bazı futbolculara değerinden fazla bel bağlamasıdır.
Acı ama gerçek. 10 sezondan beri Fatih Terimin iyi oynadığı halde kestiği tek futbolcu Emre Akbabadır.
Özetle, Beşiktaşın bizi oynayarak yenmesi çok zor. Çünkü ancak 3. bölgeye kadar gelebiliyorlar. Kanatları skor üretmiyor ve zayıf. Beşiktaş oynarsa Emre, muazzam pozisyonlar bulur. Beşiktaşın bizi bekleyerek yenmesi de kolay değil. Çünkü Burakı savunma arkasına kaçırmaları gerekecek. Eğer Beşiktaş bizi beklerse, bu durumda Emre yine maçın adamı olur. Çünkü ceza sahasını karıştırıp, Beşiktaşı en fazla tehtit edecek futbolcu yine Emre olacaktır.
Falcaoya sorun, arkasında kimin oynamasını ister diye? O da Emre diyecektir. Çünkü Falcaonun bütün kariyerine baktığımızda etkili olduğu sezonlarda mutlaka kendisine yakın oynayan bir futbolcu vardır.
Fatih Terime akıl hocalığı yapacak değilim. Fakat hem vicdani adalet gereği, hem de Beşiktaş nasıl oynarsa oynasın, tüm yollar maçın kilit adamı olarak Emreye çıktığı için Emrenin tekrar hakettiği formayı sırtına geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Fatih Terim, Belhandanın oynayamadığı bir maçın sonunda, Belhanda için anahtar futbolcu ifadesini kullanmıştı. Bence Terimin kariyeri boyunca söylemiş olduğu en büyük gaf da budur. Çünkü Galatasarayda kapıyı ardına kadar açacak anahtar futbolcu varsa, o da kesinlikle Emre Akbabadır.
Saygılar...