13
2013
Son bir haftada izlediğim iki röportaj ve haftasonundaki derbi maçtan sonra kafamda birşey netleşmeye başladı. Yaş itibariyle Metin Oktay'ı izleyemediğim ve yeterince tanımadığım için onu bu kıyaslamanın dışında tutacağım. Ancak onun dışında Galatasaray forması altında izlediğim futbolcular arasında en başarılı, en efendi, en mütevazi, en ağırbaşlı, en vefakar, en komplekssiz, en bizden biri olanı Selçuk İnan'dır. Bu yazıyı kazanılan şampiyonluk, attığı frikik golleri yada Sivas maçındaki harika slalomundan dolayı yazdığımı zannetmeyin. Öyle olsa geçen sene Selçuk'a metiye dizmek için daha uygun olurdu. Bu yazıyı Selçuk İnan'ın kişilik özelliklerini daha net görebildiğim son iki röportajından ve herkesin birbirine girdiği derbideki sakin tavırlarından sonra yazmaya karar verdiğimi belirteyim.
Onu anlatmaya en kolay olan yanı, futboldaki başarısından başlayacağım. Başarılı çünkü futbola aşık. Babasının marketini kapatıp maç yapmaya kaçan, henüz ön dört yaşında iken ailesini geride bırakıp tek başına gurbete, taa Çanakkale'ye giden bir çocuk futbola aşık değil de nedir? Tabi aşk, başarının büyük bir kısmını halletse bile tek başına yeterli olamazdı. Çalışmak Selçuk'un futbola olan aşkının bağlılık noktası idi. Antrenmandan sonra bir saat daha ekstra frikik çalışmaları şimdiki başarısının tesdaüf olmadığının ve derin temellere dayandığını gösteriyor.
Selçuk'un kişişliği ise tam anlamıyla eksiksiz. Başarıları için övüldüğünde suratındaki utangaç ifade, yapmacıklıktan uzak ve yüzde yüz gerçek. Kendisi çok daha iyi olmasına rağmen, Drogba'ya serbeşt vuruş atmak istediğinde "ne zaman istese yok diyemem" cevabı , büyüklere saygısının en büyük örneği. En iyi arkadaşlarından biri olan Burak'tan sadece iki yada üç maç önce A takıma seçildiğinde, Burak'ın belki de tebrik telefonunu "acaba ayıp mı olur?" düşüncesi ile açamaması arkadaş canlılığının kanıtı. Yıllardır izlediğim maçların hiçbirinde anormal bir tavrının olmaması ve gördüğü kartların tamamının oyunla alakalı oluşu efendiliğinin sonuçları. Amatör takım hocasından tutun, Şenol Güneş, Ersun Yanal, Metin Tekin ve Fatih Terim ile ilgili minnet dolu sözleri vefakarlığının göstergesi. Yaptığı basın açıklamalarında asla uç noktalara gitmeyen, kimseyi kırmayan buna rağmen kendi taraftarını da mutlu eden söylemleri barışçıl kişiliğinin izlerini bizlere gösteriyor. (Son derbide yaşanan olumsuz olayların hiçbir yerinde yer almayışı bunu kanıtlar cinsten.)
Yayıncı kuruluşa verdiği röportajda beni en çok etkileyen cümlesi futbolcu olarak hedefi sorulduğunda verdiği cevaptı. Normalde bu soru Selçuk gibi popüler bir futbolcuya sorulduğunda alınacak cevap; "büyük liglerin, büyük takımlarına transfer olmak" olarak duymak normal olan sonuç olurdu. Ancak Selçuk'tan aldığımız "Her sene 30 maç oynamak" cevabı, iyi kariyerin sırrının istikrardan geçtiğini özümsediğini gösteriyordu. Avrupa hayali sorulduğunda "Galatasaray'la daha ileriye gitmek" cevabı ise Avrupa'ya gitmenin tek yolunun transfer olmadığını ve Galatasaray ile birlikteliğinin devam edeceğini bizlere müjdeliyordu.
Örnek aldığı futbolcu kısmına gelindiğinde ise Selçuk, Zinedine Zidane cevabını verdi. Onun estetik futbolunu ve frikik gollerini izlemenin hoşuna gittiğini söyledi. Böylece, Selçuk'un futbolunu izlediğimizde az da olsa Zidane'nın izlerini görmemizin nedenini anlamış olduk. Belki futbolcu olarak Zidane'nin yakaladığı başarı ve kariyeri asla yakalamayacak ama yetenek ve kişilik olarak Zidane'den bir eksiği olduğunu düşünmüyorum. Ortaya koyduğu aslan yüreği ve attığı gollerden sonra kulübüye doğru koşarken dalgalanan saçlarıyla bir aslanı andırması, bize doğru kulüpte olduğunu hissettiriyor. Umarım ömrünün sonuna kadar, o veya bu şekilde bu kulübün bir parçası olmaya devam edersin, büyük insan Selçuk İnan...