27
2014
Bugünlerde bir orta oyunu izliyoruz. Galatasaray darma duman olmuş, tel tel dökülüyor, resmen kontroldan çıkmış durumda. Ne yönetim, ne hoca, ne futbolcular ne de taraftarlar bir türlü olan biteni anlayamıyorlar, çözemiyorlar. Anlayamıyorlar, çözemiyorlar derken birinin dediğini diğeri kabul etmiyor, birileri Ünla Aysal'a, birileri yeni yönetime, birileri hocaya, birileri de futbolculara sallıyorsa sallıyor. Bu arada bu eleştirilerden taraftarlarda alıyor payını.
Galatasaray'ın borcu tavan yapmış 812 milyon liraya yükselmiş, gelirler yeterli değil, Ünal Aysal zoru görünce en kısa yoldan kaçmayı seçti. Ünal Aysal en başta Ali Dürüst, Adnan Öztürk, Abdurrahim Albayrak gibi isimleri yönetiminden atarak büyük bir hata yaptı, sonrada ikinci hatasını yaptı ve Fatih Terim ile yollar ayrıldı. Burada karşılıklı neler olup bitti o konulara girmek istemiyorum ama hem bu kadar borç batağında olup hemde daha 2-3 yıl anlaşmaları olan Selçuk İnan ve Burak Yılmaz ile hemde inanılır gibi değil ücretlerine zam yaparak süreleri uzatmak anlaşılır gibi değildi. Adamlar zaten yokları oynuyorlar, bunun yanında zaten 2-3 yıl daha sözleşmeleri var hangi akla hizmet daha yüksek ücretli sözleşme uzatıyorsun.
Transferde yapılan yanlışlar, boşa giden paralar, elde kalan işe yaramaz topçular, diplomalarını nereden ve nasıl aldığını hiç bir zaman çömeyeceğim Prandelli ve Mancini gibi futboldan ve futbolcudan bihaber teknik adamlar ile işte bugünkü orta oyununu izlemeye mahkum edildik.
Geçtiğimiz sezon Galatasaray Fatih Terim zamanında da kötü gidiyordu ama Mancini diye bir adam geldi, Galatasaray'ı tanımadığı için, Galatasaray'ın tarihini bilmediği için, Galatasaray'ın hedeflerinden haberdar olmadığı için kimse de bunları anlatmadığı yada kendisini durdurmadıkları için istediği gibi at koşturdu, neredeyse her maça farklı kadro ve dizilişlerle çıkarak teknik direktörlük eğitimi aldı bir bakıma. Galatasaray onun staj yaptığı bir kulüp oldu çıktı.
Sonra ne mi oldu? Mancini tazminat almadan gitti ve gönlümüzde çok iyi İtalyan oldu bir anda ve yerine Dünya Kupası'nda İtalya milli takımıyla hüsran yaşayan Prandelli başladı staja. İtalya milli takımının başına geçmek için şimdi daha iyi anlıyorum ki yeteneğe ve kaliteye gerek yokmuş. Bizim iki yüzlü basınımız adamı öyle bir lanse ettiler ki, yok hücumcuymuş, yok çok babacanmış, yok öyleymiş, yok böyleymiş, bir de İtalya milli takımından geliyor referans sağlam hepimiz tamam dedik. Keşke o zaman acele etmesek ve tamam demeseydik, kendi kültürümüze uygun yoğurdu üfleyerek yeseydik ama insanız sonuçta bir İtalya'na daha staj verdik.
Bizler o kadar iyi niyetliyiz ki, bizi yerin dibine sokanlara dahi milyon dolarlık harçlık veriyoruz ve sırtlarını sıvazlayarak gönderiyoruz. Şöyle bir bakıyorum da Mancini'den de Prandelli'den bu işi daha iyi yapmazsam gider kendimi boğaz köprüsünden atarım. Adamların hangi çelişkilerini yazayım bilemiyorum.
Ne teknik, ne taktik, ne oyun okuma, ne futbol bilgisi, ne sporcu psikoloji, ne taraftar, ne yönetim, ne medya faktörleri, ne oyuncu değişiklikleri, ne rakibi tanıma, ne ön hazırlık, ne maç hazırlığı, ne taktiksel hamle, ne oyun felsefesi... Adamlarda bunların neredeyse hiç biri yok yada varsa da anlama ve kavrama becerileri çok kısıtlı olduğu için algılayamıyorlar.
Yada tüm bunlarda ben yanılıyorum, sizler yanılıyorsunuz, yönetim yanılıyor, futbolcular yanılıyor, medya yanılıyor, kısacası hepimiz yanılıyoruz. Adamlar bizimle açık açık alay ediyorlar, adamlar gözümüzün içine baka baka hem bizi perişan ediyorlar, hemde neyimiz var neyimiz yok söğüşlüyorlar. Adamlar buraya öylebir geliyorlar ki hepimizin ağzı açık ne olup bittiğini uzun süre anlayamıyoruz.
Adamlar bizim geleneksel orta oyunumuzu sahneleyip bizi uyutuyorlar.