06
2016
Burak Yılmaz'ın Türkiye'nin ulaşamadığı ve ulaşması için de çok bir ümit olmadığı futbol ekonomisi ile, bir çok Avrupalı yıldızın transfer olduğu Çin'e transferi sonrası, insanlar ister GS olsun veya olmasın ikiye ayrıldı. Kimisi bunun yanlış bir karar olduğunu söylerken, özellikle GS taraftarlarının çoğu aksini düşünmektedir. Peşinen söyleyelim, biz bu yazıyı, Burak Yılmaz'ın gitmesinin iyi olduğunu anlatmak için yazdık.
Birisi bir yerden ayrılınca üç sözden birisi söylenir: Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur.
Burak Yılmaz'ın transfer haberi duyrulunca televizyonlarda Burak Yılmaz'ın ne kadar iyi bir golcü olduğunu; yerinin ne kadar doldurulmaz olduğunu anlatılmaya başlandı. Bu platformdan defalarca GS'da bir golcü eksikliği olduğunu yazmış birisi olarak yine tekraren yazacağım.
Öncelikle, GS, FB, BJK gibi takımların kaleye sırtları dönük oynayabilen, fizikli, hava toplarına hakim, asistan özelliklere sahip bir oyuncu (Hakan Şükür gibi...) Hakan Şükür Türk futbolunda sahne aldığında bu özellikleri ile ön plana çıkmış; futbolu bıraktığında da rakipler bu özelliklerinden dolayı bir "oh!" çekmişlerdi. GS yıllar sonra Elmander'i transfer edince bu açığı doldurabilmişti. Elmander'in çok iyi bir şutu ve defansa kadar gelip takım savunmasına yardım etmesi ile forma giydiği kısa sürede GS'ın unutulmazları arasına girmişti. Ondan önce takımın golcüsü olan Milan Baroş, bu özelliklere sahip olmasa da fırsatçı, adam geçme özellikleri olan hızlı bir oyuncu idi. Her ne kadar başlarda Fatih Terim, ikisini ayna anda oynatmama isteğinde olsa da, sakatlık ve cezalıların zorlaması ile ikisini ayna anda denediği ilk maçtan sonra bu ikiliden vazgeçememişti.
Milan Baroş, GS'da oynadığı sürede iki önemli sakatlık geçirdi. Bunlardan ilkinde (2009-2010 sezonunda) FB'li E.B.'un darbesiyle sakatlandığı sezondu. O sezon lider giden takıma, yöneticiler devre arasında adam gibi bir golcü almayı başaramayınca takım şampiyonluktan olmuştu. Baroş'un ikinci sakatlanması Fatih Terim'in 3.kez GS'ın başına geçmesine rastlar. Yine devre arasında bir golcü aranmış; son anda yapılan "en iyi devre arası transfer" ödülüne layık görülen Necati Ateş transfer edilerek boşluk doldurulmuştu. Fatih Terim, Baroş'un yerine sezon sonunda bir oyuncu aramaya başladı ve o sezonun gol kralı Burak Yılmaz'ı kadroya kattı. Bununla birlikte Baroş'u da takımdan göndermek için çalıştı ve başarılı da oldu.
Burak Yılmaz'ın Baroş'un yerini dolduracağı konusunda, spor camiasında nedense bir konsensüs hakimdi. O gün bugündür, konu Burak Yılmaz'ın GS'ın aradığı golcü olup olmadığı konusu tartışmaları sürüp gitmektedir.
Yılmaz, tipik bir kontra atak oyuncusudur. Bu yetenekleri ile de GS'a goller kazandırmıştır. Lakin, onun dışında hatrı sayılır bir şutu yoktur. Ayak içi plaseleri iyi olsa da genelde dağlara taşlara şutlar çekmiştir. Adam geçme özelliği bir tarafa, topu alıp driplingle sürme özelliği de yoktur. Hava topu hakimiyetini GS'da kazansa da yeterli caydırıcılığı yoktur. Sırtı dönük oynayamamasının tek neden fizik olarak zayıf olmasındandır. Rakip defan oyuncuları, Burak Yılmaz gibi bir oyuncunun rakipleri olmasından gayet memnundular. Zira marke edilmesi kolay bir oyuncudur. Bundan dolayı defansta bir kişi bırakıp defans oyuncuları rahat rahat ileri çıkabilmekteydiler. Bu oyuncuların attığı goller hiç de azımsanmayacak kadardır.
Bunların dışında defansa hemen de hiç yardım etmemesi ile takım savunmasını aksatmaktaydı. Drogba transfer olunca her ikisi de defansa yardım etmemeleri nedeniyle aralarında problem oluşmuş; yaşı daha genç olan Burak'ın defansa gelmemesi üzerine Drogba, 34 yaşına rağmen defansa kadar gelmek zorunda kalmıştı. O dönem Melo'nun olması gedikleri kapasa da, bugün çok problem üretmekteydi. Ceza sahasında kendisini atarak kazandırdığı haksız penaltılar ise taraflı tarafsız herkesi kızdırmıştı. Oyundan çıkarken Fatih Terim'e ve de Hamza Hamzaoğlu'na gösterdiği anlamsız tepki ve oyundan bir türlü çıkmak istememesi de ayrı bir problem üretmişti.Hepsinden önemlisi, takıma bir golcü alınma haberleri çıkar çıkmaz yaptığı afra tafralarla bunu her defasında engellemeyi başarmıştı. İstisna Drogba'dır. Onun gelmesi ile birlikte Elmander takımdan gönderilmiş; Umut Bulut transferi ile de Necati Ateş takımı terk etmişti. Drogba'dan sonra da takıma golcü alınamamasının tek müsebbibi kendisidir.
Bunları göremeyen kişilere söylenecek söz ikinci sözdür: Mezarlıklar yerleri doldurulamayacak denilen kişilerle doludur. Burak Yılmaz yerine sene başında alınabilecek o kadar oyuncu varken, alınamamıştı. Bir forvet alınacağı her konuşulduğunda yaptığı triplerle bunu engellemiş ve takımı kendisi ve Umut Bulut'a mahkum etmiştir. Sonra sakatlanınca takımın yegane opsiyonu PTT 1.lig golcüsü Umut Bulut kalmıştır. Bundan dolayı bu sezon kaçan şampiyonlukta Burak Yılmaz'ın payı da vardır. Bundan sonra ilk ikiye bile girmek mucizelere kaldığına ve artık UEFA kupasına katılma hedefi kaldığına göre kalması ile gitmesi arasında bir fark yoktur. Geöen sezon 2-3 maç dışında takıma puan kazandıran maçı da yoktu. En iyi maçını Türkiye kupası finalinde oynamıştı. GS'ın golcüsü yılda 2-3 maç değil her maç sonuna kadar mücadele eden; oyuna etki eden birisi olmalı. Ara sıra oynayan birisi değil.
Önümüzdeki transfer sezonunda Burak Yılmaz'dan çok daha iyi oyuncular bulunup alınabilinir.Yeter ki alınan oyuncu, GS'ın büyüklüğüne layık birisi olsun. Elbette bir Elmander veya Baroş bulunabilir. Ama şimdiden aramak lazım. Transfer edilecek oyuncu şimdiden aranıp en kısa sürede anlaşılmalı; yaz transfer dönemi başlar başlamaz imza attıracak şekilde planlama yapılmalı. Son güne kalırsa alınacak oyuncu için 3.söz söylenmeye yer bırakılmamalıdır. O söz de: Gelen gideni aratır.
Özellikle Burak Yılmaz gibi bir oyuncu için bu hiç söyletilmemeli. Yazdıklarımı çok mu abartılı buldunuz? Burak Yılmaz için milyonlarca doları saçan Çinlilerin ödediği rakama bakabilirsiniz. Veya sene başında West Ham'ın ödemediği bonservis bedeline bakılabilir. Veya Jackson Martinez'e verilen bonservis bedeline bakılabilir. O zaman belki yazdıklarımızın abartılı olmadığı belki anlaşılabilir.