07
2017
İlkokula henüz başlamamıştım. Sarı kırmızı bir anı var kafamda hayal meyal. Sokakta diğer çocuklarla cim-bom-bom, cim-bom-bom diye koşturuyorum. Biraz biraz futboldan anladığımda kendimi Neuchatel Xamax maçında buluyorum. Sonra Monaco maçları, sokaklarda futbol oynarken hangimiz Prekazi olacağız kavgası? Okul saatine gelmiş bir Steua Bükreş yarı final maçı. Koşa koşa ve gidiyorum. Mağlup olmuş takımı izlerken yeni bir aşk doğuyor Hagi… (Hagi aşkını ayrıntılı olarak başka bir yazımda yazarım ) Bu arada maçı kaybetmemiz rağmen takımımla gurur duyuyorum. Bir futbol ve Galatasaray aşkı var ki bende yayınlanmayan maçları bile radyoda adeta izliyorum. Küçücük yaşta gazete okuyorum, ilk sayfadan başlıyorum, sabrediyorum, sonra spor sayfası. Spor sayfasını ödül yapıyorum kendime. Hayatı da öğreniyorum bu sayede… Taktikleri öğreniyorum, kuralları öğreniyorum. Sokaktaki çocukları aynı heyecanla besliyorum. Futbol oynarken asla pes etmiyorum. Son gole kadar mücadele ediyorum (bilirsiniz zaman değil gollerle biterdi maçlarımız) ve arkadaşlarımdan da aynısını istiyorum. Hagi gibi gol atmak, Suat kadar koşmak, Simoviç gibi panter olmak istiyorum…
Ama bu işte bir tuhaflık var. 8 kişilik bir evde yaşıyorum ve tek Galatasaraylıyım. Evde ki herkes Fenerbahçeli, üstelik idolüm hayran olduğum abim iyi bir Fenerli. Fenerbahçe 103 golle şampiyon olmuş. Ama ben Galatasaraylıyım. Çevremde gelen gidenler hep Fenerbahçeli. Bende ki Galatasaray aşkını görenler seferber oluyor –sana forma alırız, sana meşin top alırız, sana krampon alırız… Hayır bu bir aşk. Kimse benim ruhumu satın alamaz. Hayatı bir kez daha öğreniyorum. Kişiliğim gelişiyor Galatasaray sayesinde. Yanlış anlamayın bu aşk fanatizm değil yanlış gördüğümde en çok ben kızarım ama asla sevdiğime küsmem ve zarar görmesini istemem. Sokaklarda oynuyoruz, mahalle maçları yapıyoruz. Şu mahalle çok güçlü onlarla oynamayalım diyor bazı arkadaşlar. Hayır diyorum yenebiliriz, yenemesek de mücadele ederiz. Çünkü ben Galatasaray’dan Galatasaraylılıktan bunu anlıyorum. Ama hala nasıl teşviksiz Galatasaraylı olduğumu anlayamıyorum.
Sonra yıllar geçiyor, Galatasaray’ın bu aralardaki başarıları, hikayeleri buraya sığmaz. 100. Yılı geliyor Galatasaray’ımın. Arkadaşım Mehmet Ali Birand’ın belgeselini almış beni beraber izlemeye davet ediyor. İzliyorum belgeseli 14 yıl şampiyon olamamanın acısını duyuyorum. Derwall’in gelişini, Florya’nın nasıl çimlendiğini görüyorum. Prekazi’nin Monaco’ya attığı golü damarlarıma işliyor. UEFA Kupasını tekrar kazanıyorum. Süper kupa… Tarihi goller, oyuncular, yöneticiler. 6 yaşında girdiğim bu dünyaya nasıl girdiğimi bu belgeselde yaklaşık 15 sene sonra anlıyorum. Evet, sorunun cevabı 14 yıl sonra gelen şampiyonlukta gizli. 14 senelik bekleyiş nasıl bir enerji patlaması yaptıysa o enerji beni içine çekmiş o kadar Fenerlinin yanında beni Galatasaraylı yapmıştı…
Şimdi kötü günlerden geçiyoruz hem Türk futbolu bazı karanlık odakların elinde hem Galatasaray’ımız tarihine yakışmayacak şekilde yönetiliyor. Ekonomik ve kültürel iflasın eşiğine gelmiş. Bunu değişen yönetici, futbolcu ve taraftar profilinden görebiliriz. Sizlere tavsiyem bu belgeseli izleyin. Daha önce izlediyseniz tekrar izleyin varsa çocuklarınıza, kardeşlerinize, yeğenlerinize izletin. İzletin ki hem sizin hem onların ruhu doysun. Ve uyanın Galatasaray demek transfer değil, Galatasaray demek Baba Gündüz’ün ifadesiyle “bilirsiniz ki her insanın ayrı bir huyu, ayrı bir karakteri olduğu gibi, her futbol takımının da kendine has bir karakteri vardır. Biz sizlere burada Galatasaray’ımızın huyunu suyunu açıkça ve iyice anlatabilirsek, onu adamakıllı tanıyıp, inşallah senelerce dost geçinirsiniz. Galatasaray bir his takımıdır. Renklerine aşık birbirlerine seven futbolcuların takımıdır. Galatasaray feragat (vazgeçiş) ve fedakârlıklarla çalışacak futbolcuların takımıdır. Galatasaray şımarıkları, kendini beğenmişleri, yalnız kendini düşünenleri sevmez. Kısacası Galatasaray, bir halatı hep birlikte çekenlerin, hep birlikte üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır.”
Bir çocuğun hikayesini anlattım sizlere. Biraz duygulandım bu çocuğu anlatırken. Ne olur kendimize gelelim bu kültür bizim kültürümüz değil. Artık hatırlayalım kim olduğumuzu, atalım üzerimizde şu Fenerbahçe taklidi ruhu. (Biz kabadayı ruhluların takımı, para ve şöhrete doymuş oyuncuların takımı değiliz, iki transfere kananların takımı hiç değiliz) Yeni çocuklara kucak açalım, “yeni” olmaz denilenlere. Kafa tutalım devlere, yere serelim onları. Biz Galatasaray’ız bizim örneğimiz kendi tarihimizdir. Bunu unutmayalım BİR ÖRNEK VARSA O ÖRNEK BİZ OLMALIYIZ, KÜLLERİMİZDEN DOĞMALIYIZ… Sevgiyle. Mutlu günler bizim olsun…
Not 1: Bu yazıyı bugün yazdım ve öğrendim ki bugün 07 Haziran 14 yıl şampiyon olamamanın son buluşunun yıl dönümüymüş. O yüzden başlığımı değiştirdim asıl başlığım “ÖNCE ÇOCUKLAR KAZANILIR...” dı.Bilginize...
Not 2: Yazılarıma tabi ki eleştirileriniz olabilir, ben sadece kendi heyecanını taşıyan bir Galatasaray’lıyım. Bir eleştiriniz olursa lütfen üslubunuza dikkat edin. Ben bu yazıları kimseyi kırmak ya da üzmek için yazmıyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim…
Twitter : @3numaraliuye yazılarımı buradan da takip edebilirsiniz.