Yeniden Bernabeu'da olmak...
Türkiye'de kıyametin koptuğu bir zaman aralığında Galatasaray yine Bernabeu'daydı. Yüzü Avrupa'ya dönüktü, geleneğinde olduğu gibi.  
Webaslan.com
Yeniden Bernabeu'da olmak...
Bundan yaklaşık 10 yıl önceydi, Galatasaray Bernabeu Stadı'nda Şampiyonlar Ligi'nde son 4 takım arasına kalmak için çıkmıştı sahaya.

O maçtan 8 ay önce iki takım Monaco'daki Süper Kupa finalinde karşılaşmış ve sahadan başı dik ayrılan taraf Galatasaray olmuştu. Dönemin futbol otoriteleri Real Madrid - Galatasaray serisinin galibinin Şampiyonlar Ligi'ni alacağını öngörüyordu. (Ki o son 8 takım arasında yine Leeds United ve Arsenal da vardı)

Tüm bunlar, Türk takımlarının Avrupa'daki çizgisini düşününce; yaşanılan en güzel dönemler olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Fakat eskiyle avunmak, eskiyle övünmek başarılar tekrarlanmadıkça yanılgıları da beraberinde getirir.

Galatasaray, 10 yıl aradan sonra yeniden karşısına çıktı Real Madrid'in.Türkiye'de kıyametin koptuğu bir zaman aralığında Galatasaray Bernabeu'daydı. Yüzü Avrupa'ya dönüktü, geleneğinde olduğu gibi. Ümit Davala, maç öncesi çimlerdeyken Taffarel ile anılarını tazeledi belki de...Sabri, henüz 17 yaşındayken televizyondan izlediği o statta takımın en eskilerinden biriydi artık. Emre Çolak, Yekta Kurtuluş, hatta Engin Baytar o atmosferde birkaç ara pası attı, ikili mücadeleye bile girdiler.

Aradan 10 yıl geçmişti ve Galatasaray Madrid'e marka oluşundan dolayı gitmişti. Bu kez sportif başarı yok, orta sahaya açılan Şampiyonlar Ligi brandası, tribünde Uefa temsilcileri bulunmuyordu. Şuna dikkat çekmekte fayda var; 10 yıl boyunca Galatasaray neden bu ve bunun gibi elit statlara eskisi gibi gelemedi? Neden Trömsö faciası yaşandı, neden Avrupasız geçecek sezonlara başlandı, neden hep 2000 ruhu arandı da 2005 takımı kurulamadı?

Bir yerlerde yanlış şeyler yapıldı kuşkusuz. O tarihte belki de hazırlıksız yakalanmıştı Süren yönetimi Avrupa'da alınacak bir kupaya. Bir türlü sistematik hale getirilemedi, bir türlü mali disiplin sağlanamadı; bir daha 2000 gibi olmadı...

Aradan 10 yıl geçti; artık taraftarın umudu var. Bu, yalnızca Terim prensiplerinden değil. Bu; Arda Turan gibi son 10 yılın en yetenekli Galatasaraylısını kaybeden bir taraftarın gözünü geleceğe dikmesinden belli. Bu; futbol sektörünün içinde bulunduğu kaos ortamına rağmen Galatasaray taraftarının yüzünde beliriyor. Yepyeni bir dönemin temelleri atılıyor Galatasaray adına. Özellikle şike soruşturmasının futbol üzerinde orta vadede doğuracağı olumlu etki; Türkiye Futbol Federasyonu'ndan Merkez Hakem Komitesi'ne, kulüplerin yönetim tarzlarından, yazılı ve görsel basındaki duruş ile algıya kadar her noktaya sirayet edecektir.

Türkiye değişiyor, yalnızca futbolda değil bunu bir çok alanda yaşıyoruz. Bu değişimin içinde Galatasaray da tıpkı geleneğinde var olduğu gibi yüzünü Avrupa'ya dönmeye muhtaçtır. Çünkü Galatasaray'ı ülkenin batıya açılan penceresi yapan bu amacıdır. Türk futbolunun belki de başına gelen en tehlikeli virajlardan birinde; Galatasaray camiası aklıselim bir politika ile doğru yapılanarak bu virajı en iyi şekilde alıp yoluna emin adımlarla ilerleyecek yegane değerdir.

"Aynı Sarıya Sahip Asırlık İki Kardeş"

Galatasaray'ı büyük yapan şeylerden biri de ezeli rakibidir, bunu asla yadsımamak lazım. Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu durum, takımlarını sadece gönülden destekleyen taraftarların bugünlerde yaşadığı o büyük hayal kırıklığı, nefret ile değil olgunlukla karşılanmalı. 1980'lerde sokaklardan statlara taşınan ve 1990'larla hız kazanan futbolda şiddet olgusu, en hassas dönemlerini yaşıyor. Ezeli rakibinin zor zamanında buna sevinmek, asla büyüklük olamaz. Adı geçen kişiler, mahkeme tarafından suçu ispatlanırsa zaten cezalarını çeker. Toplumun her kesimine dokunan hacme sahip kurumlar, kişilerin yanlışlarıyla çiğnenmemeli. (Tulun-Polat hadisesinde yapılmak istendi fakat başarılı olunmadı) Beraber büyümüş, asırlık iki kardeşin; biri yerdeyken diğerine gülmesi sporun amacıyla ters düşen bir durum.

Nefret, malesef gencecik bedenlere zehir gibi akıtıldı. Çıkıp demeçler verdiler futboldan tonla para kazanan, renklerin ardına sığınıp insanların oyun sevdasını sömüren yönetimsel kişilikler; körüklediler rekabeti, sokaklarda gençler birbirini bıçaklarken onlar hisselerinin peşindeydiler. Çoğu da alacağını tahsil edip çekildi masadan. Medya da daha çok satmak adına yıllarca bu rekabetleri kızıştırdı. Ancak günümüzden bakınca, artık insanlar kendi medyalarını kendileri yaratabiliyor teknoloji sayesinde. Medyanın gücünü her geçen gün kaybettiği zamanlarda rekabetten menfaat sağlayanlar da mutlaka azalacak.

Fenerbahçe olmadan Galatasaray'ın da olmayacağını; ezeli rekabetin böyle zamanlarda alaydan öte samimiyete dönüşmesi gerektiği fikrindeyim. Çünkü dünyayı idrakıyla doğru orantılı olarak iki renge tutulan küçük bir çocuk, bugün büyüdü ve gördüğü masalın içindeki siyahı keşfetti. Ortada bir oyun vardı, kirlendi; ama iki camianın da tek bir sarısı olduğunu unutmamak gerek. Yani Şükrü Saracoğlu'ndaki Migros tribünü de bir zamanlar "açık"tı...

Düşmanlığın değil dayanışmanın zamanıdır. Arada herhangi bir sınıfsal ayrım yok. Fenerbahçesiz bir yarışta Galatasaray hangi heyecandan tat alır ki?Ya da hangi Fenerbahçeli Galatasaraysız bir rekabete katılır ki?

Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
En çok okunan haberler