Galatasaray şampiyon. Hem de ikinci kez...
Tarihin belki de en çalkantılı sezonunda hem de. Sadece futbol oynayarak ve başarıya odaklanarak. Terim, Florya'ya geldiğinde dağınık bir takım vardı. Özgüvenden yoksun, üzerinde taşıdığı formanın kıymetini yaşayamayan oyuncular topluluğu birlikteydi. Gerçekten çok büyük bir değişim yaptı Terim ve Galatasaray yönetimi.
Sezona girildiğinde coşku zaman zaman yerini belirsizliğe bırakır gibi oldu. Ancak birlikte oynadıkça, çalıştıkça ve Terim'in B planı devreye girince işin rengi ortaya çıkmaya başladı. Bu takım, sonuna kadar gidecekti.
Yalnızca lige odaklandılar. Şampiyonluğu yürekten istiyorlardı çünkü takımın çoğu yeniydi, çoğunun ilk şampiyonluğu olacaktı sarı-kırmızıyla. Hep önde olmak istediler bu yarışta...Sahada da önde olup rakibe baskı kurmaktı amaçları; kurdular da. Galatasaray felsefesi Florya'da her antrenman sonrası, her kamp gecesi aşılanıyordu.
Takımın kalbi Florya doğru atmaya başlayınca, diğer organlar girdi devreye. Yönetim daha az açıklama yapmaya, muhalefet neredeyse hiç konuşmamaya başladı. Bülent Tulun – Fatih Terim krizi de ustalıkla çözülmüştü. Artık tek yapılması gereken sahada kazanmaktı. Kazanıyorlardı, üstelik bunu yaparken iyi futbol oynanıyordu. Şampiyonluğun işaretleri yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.
Devre arasında Shaqiri için yüksek bonservis bedeli gözden çıkarıldıysa da hücuma katkı yapması için alınan Necati Ateş elinden geleni yaptı. Doğru bir hamleydi. Tıpkı Kazım'ın gönderilmesi gibi.
Sezonun ikinci yarısında kazanmaya devam etti Galatasaray. Fakat ortaya konan play-off sistemi moralleri de bozuyordu içten içe. 9 puan farkla önde tamamlanılan bir ligde, bir kez daha şampiyon olunması gerekiyordu. Sakin olup bir kez daha konsantre oldular, işler ters gitti. Tüm aktörlerin istediği, beklediği o muhteşem final (!) geldi çattı. Herkes mutluydu o final için...
Taraftar için ise unutulmaz bir mutluluk olurdu Kadıköy'de kupa kaldırmak. Fenerbahçe açısından ise böyle yıpratıcı bir sezonun sonunda en büyük hediye gibi duruyordu süper final maçı...Fakat Terim'in öğrencileri sahaya çıkıp yine sevdikleri şeyi yaptılar. Futbol oynadılar, savundular, akıllı savundular hem de. Elmander'in sakatlığı belki de galibiyetin kaçmasına neden oldu.
Tüm sezon ülkenin en iyi futbolunu oynayan takım kazandı Kadıköy'de. Bu en çok futbol adına sevindirici bir durum. Çünkü özellikle play-off'un getirdiği karmaşa, silinen puanlar, biraz da işleyen düzeni bozdu. Sonuç olarak o unutulmaz takım, Kadıköy'ün karanlığında kupayı kaldırdığında bir çok Galatasaraylı sevinçten ağlıyordu. Çünkü futbol haricinde yaşanan gelişmelerden hep uzak kalan, yalnızca şampiyonluğu isteyen, özleyen bir kitlenin sevinciydi bu.
Galatasaray'ın 18.şampiyonluğu önümüzdeki yıllar için büyük bir adımdır. Mutlaka her şampiyonluk değerlidir ancak bu sefer Kadıköy'de alınan kupa, kulübün büyük camia refleksini gösterip bir sezonda geldiği yol ve "Neden Galatasaray?" sorusunun onlarca yanıtı, altyapısına sarılıp yükselen bir takım; o takımın başında dimdik bir adam...
Bunun adı sadece şampiyonluk değil, bir dönemin bayrağını almaktır. Galatasaray bu bayrağa dik tutup şimdi Avrupa'da özlenen başarılara doğru koşacak. Emin olun şu Avrupa fotoğrafında bu zor değil. Doğru transfer politikası, ekonomik dengelerin tutturulması ve camianın birlik olmasıyla artık unutulmaz zaferlerin üzerine koymanın zamanı geldi. Bu kulüp, daha önce de yaptı; yine yapacak. UEFA Kupası ile karşılaştırmak büyük yanlış, her başarıyı döneminde düşünmek gerek. Bu dönemde de Galatasaray, TT Arena çimlerinde yeni şarkılar söyletecek.
Galatasaray taraftarı için şimdi doya doya sevinme zamanı. Bunu hak ettiler. Hiçbir zaman futbolun dışına taşmadan, sahaya atlamadan, kırmadan, dökmeden adam gibi durdular.
Bu şampiyonluk tüm camianın anasının ak sütü gibi helaldir.
Bugünlerde, ne mutlu Galatasaraylıyım diyene. Bu yoldan şaşmayana...!
evrengoz@yirmidort.tv
Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın