Tulun olayı şikeden bağımsızdır
Webaslan.com yazarlarından Osman Tanburacı, Galatasaray'da son günlerde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
Webaslan.com
Bu olay Galatasaray’ın iç meselesidir.
Yıllardır Galatasaray’ı pençesine almış sen-ben kavgasının bir sonucudur.
Şöyle ki;
Şike soruşturmasıyla ilgili olarak Fenerbahçe ön plana çıkınca yanına bir kurban daha arandı ve Galatasaray da majino hattına sürüldü. Bu durum, spor kamuoyunu rahatlatmak, taraftarın tansiyonunu düşürmek ve dikkatleri biraz da Galatasaray’ın üzerine çekme gayretiydi. Nitekim gündem değişti. Şimdi Fenerbahçe değil, Galatasaray konuşuluyor.
Niye bu fikirdeyim?
İki türlü;
1-Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü? 2005 -2006 sezonuna neden geri dönülüyor? Hani milat 14 Nisan 2011’di!
2-Bu konuyu kim ya da kimler dillendirdi de Bülent Tulun ve Adnan Polat ifadeye çağırıldı? Muhakkak birileri tetikledi ve işin içine Galatasaray da çekildi.
Ya da;
Şike dosyasıyla ilgili olarak ifadesi alınanların cümleleri arasında Bülent Tulun ve Adnan Polat’ın da isimleri geçmişse veya geçirilmişse Emniyet onların da ifadelerini alma gereği duymuştur. Bu da çok doğaldır.
Zaten Galatasaray Başkanı Ünal Aysal da aynı şeyi peşin peşin söylemiştir;
‘Galatasaray’ı da araştırın!’
SONUÇ
Ben de diyorum ki araştırın ve de varsa bir bit yeniği Galatasaray’ı da en ağır cezaya çarptırın!
Bu ülkenin artık böyle yasadışı eylemlerle tüketecek vakti yok!
Bakın futbol göçtü yerini dedikodu ve acımasız rekabetin kavgası aldı. Taraftar husumet denizinde yüzer oldu.
Futbol bitti!
Yazık değil mi Türk futboluna?
Bizi bu hallere düşürenlere asla ve asla müsamaha edilmemeli.
Tulun’u iyi tanırım; Duygusaldır, Galatasaray aşığıdır
Dönelim Bülent Tulun olayına…
Olay şudur;
Canaydın dönemi Bülent Tulun Futbol Şubesi’ni yönetmektedir.
Teknik Direktör de Gerets’tir. Sezon 2005-2006.
Sasa İliç’in transferi sırasında menecerlere ödenen parada komisyon dedikodusu ayyuka çıkmış ve Bülent Tulun’un İliç’in transferinden 75.000 euro komisyon aldığı fısıltı gazetesiyle ortaya atılmıştır.
Atan kimdir bilemem. Tulun’a göre Adnan Polat!
Polat’ı iyi tanırım. Düzgün bir Galatasaraylıdır. Lisesiz olmasına rağmen Alp Yalman’ın yönetiminde yaptığı güzel işlerle anılır. Oy potansiyeli de vardır. Canaydın’ın bir kez daha seçilememe kaygısıyla Adnan Polat’ı rica minnet listesine aldığını da bilirim. Kaç kez Polat’ı ikna için Polat Holding’e gittiğini de…
Bülent Tulun’u da tanırım. Çok duygusaldır. Galatasaray uğruna canını verir. Böyle bir olayın içinde olacağını hiç mi hiç tahmin etmiyorum. Galatasaray rahle-i tedrisinden geçmiş birinin böyle işlere karışmayacağını da çok iyi bilirim. Bülent Tulun bugün başkan danışmanıdır. Ünal Aysal da ona güvenmektedir.
Sonuç;
Canaydın’ın başkanlığı döneminde Adnan Polat göreve gelince Adnan Sezgin’i futboldan sorumlu kişi yapar. Hal böyle olunca da Bülent Tulun görevinden ayrılır. Bu görev profesyonel bir görev olduğu için de Bülent Tulun’a tazminatı ödenir ve Tulun gider.
Tulun gider ama kendisine yapılan haksızlığı da beraberinde götürür. Onu bu durumlara düşüren kişilere de kırgınlığı bitmez.
Bu da çok doğaldır. Bülent Tulun haklıdır.
2007’de Polat’a yazılan mektup!
Son soruşturmada adı geçen mektup da Bülent Tulun’un 2007 yılında Adnan Polat’a yazdığı sitem mektubudur.
Mektubun meali şudur;
Siz kulaktan kulağa üfleyerek benim için İliç’in transferinden komisyon aldı diyorsunuz. Böyle bir şey asla yoktur. Sizi ispata davet ediyorum.
Ancak; benim de elimde size ait makbuzlar var. Galatasaray kulübünden şoförünüzle iki parçada aldırdığınız 1.5 milyon euro para var. Bunu Rigobert Song’un transfer ödentisi için aldırdığınızı söylüyorsunuz ama bu paranın sadece 500 bin eurosu Song’a ödenmiş. Geri kalan meblağı da umarım Galatasaray’ın yararına kullanmışsınızdır.
Olay budur ve doğrudan iki kişiyi ilgilendiren bir durumdur.
Kendisine bühtan atılanla, bühtan atan arasındaki yazılı tartışmadır.
O tarihlerde bu iki isim Galatasaray Spor Kulübü’nde görevli oldukları için ve de 2005-2006 yılında Galatasaray şampiyon olduğu için sorgulanmışlardır.
Bu olay, 16 dakika uzayan Denizli – Fenerbahçe maçı dönemine denk geldiğinden ve Adnan Polat’ın saat 20.45’de şampiyon Galatasaray dediği için dikkat çekmiş, Emniyet güçleri de Bülent Tulun ve Adnan Polat’ın ifadelerine baş vurmuştur.
Nasıl bu duruma gelindi?
Galatasaray onca başarılı yıldan sonra neden bu duruma geldi. İşte bütün mesele bu! Sorgulanması gereken sadece Bülent Tulun ve Polat değil;
Sorgulanması gereken camianın tümüdür.
Onu da anlatayım;
Adnan Polat, Canaydın yönetimine girip (2006) Adnan Sezgin’i futboldan sorumlu konuma getirince Bülent Tulun’a yol görünür. Bu hoş bir durum değildir. Galatasaray’ın üzerinde durduğu devamlılık prensibi 1996’dan bu yana yaşanan husumetlerle iyiden iyiye sarsılmıştır.
Daha da başa dönelim. Tulun’u yedirmeyelim!
1994’te Faruk Süren, Özhan Canaydın ve Ateş Ünal Erzen’in Alp Yalman’ın başkanlığındaki yönetime girişleriyle Galatasaray’da ‘sen-ben’ kavgası başlamıştır. Camia benden olanlar olmayanlar diye ikiye bölünmüş, sonrasında Alp Yalman yönetiminin içinden çıkan Faruk Süren, Liseli Özhan Canaydın’ın büyük desteği ile başkan seçilmiştir. Yıl; 1996
Süren’in ilk yönetiminde onu başkanlığa seçtiren Özhan Canaydın 2. Başkanlık beklerken devreye Ergun Gürsoy da girmiş ve Canaydın ile Ergun Gürsoy 2. Başkanlık kavgasına tutuşmuştur. Uzun tartışmalardan sonra çözüm olarak her ikisinin de büyüğü olan Liseli Atilla Donat 2. Başkanlığa getirilmiş ve böylece Canaydın ile Gürsoy arasında bir husumet doğmuştur.
Aradan iki sene geçmiş Faruk Süren’in ikinci kez başkan seçilmiş ama kendisine ilk seçimde kefil olan Canaydın başkanı Faruk Süren’e kızarak bir daha yönetimine girmemiştir.
Köprülerin atıldığı yıl; 1998’dir...
Bu tarihten sonra Süren ve Canaydın görünüşte dost, gıyaben hasım olmuşlardır.
Galatasaray, Lisesiz Faruk Süren başkanlığında 1996’dan başlayarak Terim’le 4 yıl şampiyon olmuş, 2000’de de UEFA Kupası’nı alarak görülmemiş bir başarıya imza atmıştır. Camia bu başarılarla sevinirken husumetler mecburen hasıraltı edilmiş ama içten içe kaynayan kazan Galatasaray’ı derinden hırpalamaya başlamıştır.
1996-2000 seneleri arası mükemmel bir başkanlık yapan Faruk Süren’in basiretli yönetimi bu kavgaların su yüzüne çıkmasını engellemiş ne zaman ki Süren (2001’de) erken seçim kararı almış, işte o zaman koltuk kavgaları daha da büyümüş ve Mehmet Cansun’un 8 aylık başkanlığı sonrası Özhan Canaydın’ın başkan seçildiği 2002’den bu güne Galatasaray kendi içinde sen-ben kavgasıyla bölünerek yoluna devam etmiştir.
2000’den 2011’e kadarki dönemde tam 11 yıl Galatasaray ne yazık ki tek tük şampiyonlukların ötesinde kendine yakışır bir başarı elde edememiştir.
UEFA Kupası görmüş camia hizipleşmeler yüzünden; zaman, para ve ne yazık ki itibar kaybetmiştir.
Bugün hala; ‘UEFA Kupası alındı ama paraya çevrilemedi’ sorusunun cevabı işte bu hizipleşmelerde yatmaktadır.
Galatasaray altın yıllarını bu iç çekişmelerle sürdürememiş ve kazanılan UEFA Kupası sen-ben kavgasıyla güme gitmiştir.
Bu kavganın taraf isimlerini camia çok iyi bilmektedir.
Camia da bu kötü gidişe çare bulamayınca Galatasaray giderek ilkelerinden sapmış ‘ağabey-kardeş, abla-kardeş, sevgi-saygı ortamı koltuk sevdasına kurban edilerek bu günlere gelinmiştir.
Tavşana kaç tazıya tut politikası, senden olanlar benden olmayanlar ayrımı, Galatasaray’a büyük zararlar vermiştir. Koltuk uğruna sevgi bütünlüğü zedelenmiş, ayak oyunlarıyla bazı isimler ekarte edilerek dostluklara leke düşürülmüştür.
Bülent Tulun’u bu konuda gayet haklı görmekteyim.
Başkan Ünal Aysal’a da hep söylediğim şudur;
Sayın Başkan lütfen Galatasaray’daki kırgınlıkları önleyin. Camiayı kaynaştırın.
Sevgi ve saygı, transferden çok daha önde gelmelidir.
Sayın Ünal Aysal’dan bu kucaklaşmayı yapmasını temenni ediyorum.
Tulun şike dosyasının figüranıdır
Üzülerek söylüyorum ki Bülent Tulun şike dosyasının figüranıdır.
Bu tanımlama asla Bülent Tulun’un kişiliği üzerinde bir saptama değildir.
Bülent Tulun beyefendi adamdır.
İyi Galatasaraylıdır. Herkes tarafından da sevilir. Şendir, muziptir ve çok da esprilidir.
Belki hataları da olmuştur ama çizgisi nettir.
Şimdi gelelim esas meseleye;
Yıllardır üzerinde spekülasyon yapılan bu Sasa İliç olayının bugün patlak vermesi de ayrı bir soru işaretidir.
Kim ya da kimler bu konuyu gündeme taşımıştır?
Sezgilerim odur ki;
Şike olayına Galatasaray’ın da sokulması amaçlanmıştır.
Gündemi işgal eden Fenerbahçe’nin yanına bu yıl ondan 40 puan geri kalmış Galatasaray’ın da sokulması, spor kamuoyuna ‘bakın işin içinde Galatasaray da var’ demek istemekten başka bir şey değildir.
Ancak şunu da net, açık ve de tekraren söyleyebilirim ki;
Her kim ki şike yapmıştır, teşvik vermiştir ve de yapmaya yeltenmiştir cezasını çekmelidir.
Bunda renk ayrımı güdülmez!
Galatasaray da suçlu görülürse layığını bulmalıdır.
Polat’a soru; nereye gitti 1 milyon euro?
Bülent Tulun; üzerine atılan lekeyi silmek için Polat’a yazdığı sitem mektubunda 1 milyon euronun nereye gittiğini üstü örtülü olarak sormaktadır. Yani bana İliç olayındaki 75 bin euronun hesabını soruyorsunuz siz 1 milyon euroyu ne yaptınız?
Bu soru Tulun tarafından doğrudan Adnan Polat’a sorulmuş bir sorudur?
Şikeyle ilgisi yoktur.
Olsa olsa zimmet olur!
Ayrı bir suç kapsamına girer!
Hesabını bireysel olarak Polat verir. Galatasaray’ı bağlamaz!
Emniyet güçleri de bu bilgiye nereden ulaştı hala tatmin olmuş değilim.
Gazeteci Tahir Kum deniyor, Lube Ayar deniyor falan ama kim hangi amaçla bu konuyu gündeme getirmiştir. Bilinmiyor!
İspiyon da olabilir.
Neyse…
Üstü örtülü söylenmek istenen de şudur;
Şike soruşturmaları yapılırken bu mektup söz konusu olmuş ve Denizli-Fenerbahçe maçı tarihlerine denk geldiği için de 1 milyon TL’nin şike için mi kullanıldığı ihtimaline karşılık Tulun ve Adnan Polat’ın ifadeleri alınmıştır.
TFF Başkanı M. Ali Aydınlar ne diyor?
“Şu an yurtdışındayım, olaylarla ilgili bilgim yok. Ancak 20 yıl öncesine kadar dönüp inceleme yetkimiz var. Eğer bir başvuru, daha da önemlisi bir kanıt olursa gerekeni yaparız. Kim sportif suç işlemişse Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor bizim için farketmez. Biz zaten bu bataklığı kurutmaya geldik. Ancak, geriye dönük dosyaların adli boyutu olmaz. Yasa yeni çıktığı için adli boyuttan öte biz, gerekirse kupa almak ve hak mahrumiyetleri vermek dahil her türlü yaptırımı uygularız.”
TFF Başkanı Aydınlar’ın bu cümleleri bir biriyle müthiş çelişkili.
Söylenme amaçları bile farklı yorumları getirebilir.
Örneğin;
-20 yıl öncesine kadar dönüp inceleme yetkimiz var.
Aydınlar’ın bu ifadesi doğrudur. Bir zamanlar TFF Talimatnamelerinde geriye dönük 3 sene vardı. Öyle olsaydı Galatasaray’ın bu sorgulanmasından bir şey çıkmazdı. Zaman aşımına uğramış olurdu. Oysa bu madde şu tarihte ve şöyle değişti;
15 Ağustos 2008’de UEFA Kriterlerine uyum açısından TFF bu süreyi geriye dönük 20 yıl olarak değiştirdi.
Yani; Galatasaray’ın incelenen mektup olayı Mayıs 2007’de olduğundan ve Ağustos 2008’de de eski karar yerine (geriye dönük 3 sene) yeni kararla bu süre 20 yıla çıkartıldığından Galatasaray konuyla ilgili olarak TFF tarafından yeni yasayla bağlantılı olarak cezalandırılabilinir.
- Eğer bir başvuru, daha da önemlisi bir kanıt olursa gerekeni yaparız.
Aydınlar’ın bu sözü muğlak! Anlaşılır gibi değil.
Yani; eğer biri şikayet ederse…
Eğer kanıt bulunursa…
Gerekeni yaparız.
Yani bugünkü şike dosyasıyla ilişkisi yok! Ayrıca mütalaa edilebilir.
- Geriye dönük dosyaların adli boyutu olmaz. Yasa yeni çıktığı için adli boyuttan öte biz, gerekirse kupa almak ve hak mahrumiyetleri vermek dahil her türlü yaptırımı uygularız.”
Aydınlar’ın bu ifadesi de;
Bu konuda adli yargı olmaz!
Yani şahıslar yargılanmaz!
Ancak; TFF olarak gerekeni yaparız, mealindedir.
Gereği nedir?
Düşürülmek dahil her şey!
Çünkü o tarihlerde benzer olaylarda Tahkim Kurulu kararları arasında küme düşürülen takımlar da vardır.
SONUÇ
Şike dosyası giderek yayılmaya uğraşılıyor.
Nedense olay Fenerbahçe’nin dışına da taşırılmak isteniyor gibi…
Tulun ve Polat olayından bir şey çıkacağını tahmin etmiyorum o olay doğrudan Galatasaray’ın iç meselesidir.
Denizli-Fenerbahçe maçıyla ilgisi yoktur.
Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
Diğer Haberler
En çok okunan haberler
AVRUPA'DAN FUTBOL