06
2021
Galatasaray taraftarı; hem kulübün hem tüm sportif faaliyetlerin asıl sahibidir. Neden? Çünkü taraftarların sinerjisi sahaya aksetmeden başarının oluşması mümkün değildir. Bu önermeye yüzlerce örnek verebiliriz. (Ne demek istediğimi soracak olanlar çıkarsa; Fatih hocanın görevden alınması sonrası psikolojik buhranın etkisi ile Drogba’lı, Sneijder’li 2013-2014 senesinde şampiyon olamadığımızı, aynı kadroları koruyan rakiplere karşı Umut’lu, Dzemaili’li 2014-2015 senesinde üstünlük sağladığımızı hatırlatmak isterim. )Bence Galatasaray’ın içinde bulunduğu durumun en büyük etkeni güven problemidir.
Mevcut durumumuzu ele alalım. Bugün itibari ile lig liderinden 3 puan gerideyiz ve lig lideri ile ilerleyen haftalarda kendi sahamızda maçımız var. Seyirci avantajı olmasa dahi direk rakibinizle olan maçı bir final gibi kazanarak öne geçme şansınız mevcut olabilir. Peki bu ümitsizlik ve güven probleminin kaynağı nedir? Sadece son haftalardaki kötü futbol mu? Problemin kaynağı maalesef yıl boyu değişti. Ben bu sezonu Galatasaray için iki kısma ayırıyorum.
1.Kısım;
Sene başı sadece bonservisi elinde olan veya düşük ücretlerle kiralık oyuncular transfer edilmiş. Hocanın stoper ve orta saha için istediği takviyeler yapılmamış bir takım. Bu takımda Erzurumspor’un yedek 10 numarası ön libero oynuyor, Rizespor’un yedek açık oyuncusu zaman zaman forvet oynuyor, Sezonun en iyi kanat oyuncularından Sivasspor’un önemli oyuncusu merkez orta saha oynamak zorunda kalıyordu. İşte taraftarlar büyük ümitlerle bekledikleri yeni sezona hiç tatmin olmadan ve kadro profiline güven problemi duyarak başladı. Transfer yapamadık diye hocası dert yanan rakiplerimiz Ljaic’i çıkarıp Mensah’ı sokarken, biz Taylan’ı dinlendiremeden maçlar oynadık. Ancak ilerleyen haftalarda görüldü ki bu takım en kritik haftalarda 3 puanları topladı. Ligde ışıl ışıl parıldayarak başlamış zirvedeki rakiplerden kopmadı. Bence bu durum Fatih hocanın elindeki düşük profilli oyunculara daha az insiyatif verip çalışılmış set oyunlarını uygulamasından dolayı meydana geldi. Aynı tarz golleri bir hafta Arda attı, bir hafta Oğulcan attı, bir hafta Kerem Aktürkoğlu attı, bir hafta Emre Kılınç attı. Topa sahip olarak, birbirine yakın oynayan ve küçük üçgenlerle pozisyona giren takım hem en az gol yiyen takım oldu hem de ihtiyaç duyduğu puanları topladı. Konyaspor, Beşiktaş deplasmanları gibi maçlarda da oyun zora girdiğinde sıradan oyuncuların ağırlık koyamadığını da bizzat tanıklık ettik. Bizi yarışta tutan üzerine çalışılmış taktiklerdi.
Ancak ilk yarı bitene kadar her şey bu kadar basit değildi. Taraftar önce kadroya, sonra sakatlanan yıldız futbolculara, sonra Fatih hocadan kurtulmak isteyen yönetime güven duymadı. Teknik heyet ve kulüp yönetimi de kendi güven problemleri ile boğuştu. Hatırlayın bundan 3-4 ay önce kazanılan maçlardan sonra dahi hafta aralarında Fatih hocanın kovulacağı toplantı saatleri konuşuldu. Ligin ilk yarısı yönetim-takım-taraftar üçgeninde aslında gerek olmamasına rağmen gerginlik ve güven problemi ile geçti. Zaman zaman olumlu sinerji sağlansa da aslında beklenenden daha iyi sonuçlar elde eden takımın hakkı tam verilmedi.
2.Kısım;
Ligin ikinci yarısına başlarken ise transfer tahtasını ilk yarının tam tersi şekilde kapattık. Potansiyeli yüksek ve popüler oyuncular transfer edildi. Kadronun genişlediğine tanıklık ettik. Transferlerin etkisi midir bilinmez yavaş yavaş hücumdaki sakatlarda iyileşmeye başladı. Taraftarlar arasında bir memnuniyet havası ortaya çıktı. İlerleyen haftalarda bu olumlu hava çok kısa sürdü maalesef. Bunda asıl ihtiyaçlar olan orta saha ve stoper mevkilerine oyuncu alınmamasının da etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü Fenerbahçe maçı sonrası ligin ilk yarısında bahsettiğimiz 40 m mesafede oynayan, hızlı top çeviren, yenilse de kapasitesince mücadele ettiğini bildiğimizi takım gitti ve yerine (hocamızın tercihlerinde de bu var maalesef) hücumdaki kabiliyetli oyunculardan gol bekleyen, top kayıplarında 11 kişi geri koşan ve 90 m’de top oynamaya çalışan bir takım görüntüsü geldi. Bunda yüksek skor üreten Onyekuru, Mostafa, Falcao gibi oyuncuların hepsini birlikte oynatma ve sonuca erken gitme hevesinin rol oynadığını düşünüyorum. Bu yazıyı okuyan herkes Hakan Şükür, Ümit Karan, Necati Ateş, Hasan Kabze’ nin birlikte oynadığı ve sadece tempo yaparak kazanılan maçlarla şampiyonluklar kazandığımızı net hatırlar. Ancak atlanan çok önemli bir konu var. Finansal fair play bizim ligdeki makası çok daralttı. Görmek istemediğimiz şey şu; Artık Hatayspor, Sivasspor gibi takımlarla aynı seviyede transferler yapıyoruz ve mali disiplin gereklilikleri devam ettikçe bu makas daha çok kapanacak. Bundan dolayı da sadece taktik disiplini oturan takımlar öne geçebilecek. Galatasaray ligin ilk yarısında bunu yaptı. Kadrosu görece zayıf olmasına Falcao, Feghouli gibi yıldızlardan faydalanamamasına rağmen zirvede kaldı. Ancak kötü oyunlar hem taraftar nezdinde hem de teknik heyette takıma karşı güven problemi yarattı. Yakın zamanda bazı oyuncuların son 9 hafta tercih edilmediğini göreceğiz.
Şunu belirtmek gerek hiçbir şey bitmedi. 9 hafta var ve bu hafta rakiplerimizi izlediğimizde tekrar şampiyonluk ümidim yeşerdi. Beşiktaş görece oyunu olan bir takımken bir iki eksik takımın yarışa devam etmesinde sıkıntılar olacağını gösterdi. Bu kadar etkilenmemeleri gerekiyordu. Fenerbahçe ise dağ gibi problemlerine devam ediyor. Oyunu yok, oyuncular mutsuz, teknik heyet yok. Bir karmaşa içindeler. Sadece takım içindeki ve taraftar nezdindeki güven problemini yenersek bu seneyi şampiyon bitirmememiz için hiçbir sebep yok. Fatih hoca ve takımına güvenmeliyiz. Ancak en önemlisi onlarında kendilerine güvenmesi gerek.