18
2013
Tarih 16 Mart 2001 yer Nyon , Galatasaray'ımızın çeyrek finalde hangi takımla eşleşeceğinin belli olacağı gün... O gün kura şansımız 20 Aralık 2012 tarihindeki gibi yanımızda değildi.Çünkü karşımıza o zamanın Şampiyonlar Ligindeki en güçlü ve en favori takımı olan Real Madrid çıkmıştı.Kadrosunda kimler yoktu ki Iker Casillas, Ivan Helguera, Roberto Carlos, Fernando Hierro, Steve McManaman, Luis Figo, Michel Salgado, Aitor Karanka, Claude Makelele, Fernando Morientes ve Raul Gonzalez.''Futbol kağıt üstünde oynanmaz, saha üstünde oynanır'' sözünü benim gibi bütün futbolseverler bilir.Kaldı ki kağıt üzerinde oynansaydı 2000 yılındaki UEFA kupasını alamazdık ya da Avrupa Süper Kupasını alamazdık.Ve bu sözün doğru çıkacağını hele hele Real Mdarid gibi bir takımla oynanacak olan maçta düşünmek deyim yerindeyse çılgınlıktan başka bir şey değildi.
Ha bizim kadromuz da Real Madrid'in kadrosundan kötü değildi.Claudio Taffarel, Gheorghe Popescu, Bülent Korkmaz, Ümit Davala, Ergün Penbe, Capone , Okan Buruk, Hasan Şaş, Suat Kaya, Gheorghe Hagi ve Jardel.Fakat tek fark Real Madrid'in kadrosundaki tecrübe birikimiydi.Bu fark ilk maçta açığa çıkmasa da ikinci maçta maalesef açığa çıkarak Kupa 1'de yarı finalin eşiğinden dönmemize sebep olacaktı.Aslında içimizde bir umut vardı.Acaba Real Madrid' i Ali Sami Yen' de yenebilirmiyiz ? sorusu maç öncesinde ve maç esnasında taraflı tarafsız herkesin kafasında var olan yegane bir soruydu.Klasik olarak her maç öncesinde spor kanalları maçın oynanacağı stada giderek orada bulunan muhabirden maç atmosferi, taraftarlar ve hava-yol durumları hakkında bilgi alırlar.Tabiki taraftardan da skor tahmini almadan programa son verilmezdi.Dikkatimi bir taraftarımız çekti.Tamam skor bilinir.Dersin ki Galatasaray Real Madrid' i 3-2 yener.
Hatta geriden gelir öyle yener.Fakat goleri kimin atacağını kim bilebilir ? O zamandan beri düşünmüşümdür, o taraftar bilgisi ile mi bildi ? yoksa o atmosfere kapılıp da mı bildi ? bunu hep sormuşumdur kendime.Maç öncesi herkeste olduğu kadar bende de heyecan yok değildi.Aslında hiç Ali Sami Yen' de maç atmosferi yaşamamış yada yaşayamamış birisi olarak o coşkuyu ailemle hep Tv'nin karşısında yaşamışımdır.Ara sıra o kadar çok kendimi kaptırırım ki deyim yerindeyse kalbim yerinden fırlayacakmış gibi olur.
En unutulmaz olanı UEFA Kupasını aldığımız sezon TRT-1 ekranlarına kilitlenmiştik ailecek herkes birbirine sarılarak hüngür hüngür ağıladı.O anı unutamam sonra herkes uyurken ben odamda uyuyamamıştım, diyordum kendime ''Ya şaka maka hakkaten kupayı aldık mı ? '', '' biz yaptık mı ? '' gerçekten kupayı aldık ve biz yaptık.Konuyu dağıtmadan , maça istediğimiz gibi başlayamadık.Önce Hierro sonra Makelele 2-0 yaparak soyunma odasına yenik gitmemize sebep olmuşlardı.Ama kurt hoca Mircea Lucescu iki hamleyle başladı ikinci yarıya önce Fatih Akyel sonra da Bülent Akın'ı aldı oyuna.İkinci yarının başında 47'de Ümit Davala ile penaltıdan farkı 1'e indirdik.66'da Hasan Şaş ile beraberliği sağladık ve son nokta 75' te Jardel'in altın kafasıyla maç 3-2 bitmiş ve yine tüm Türkiye sokaklara dökülmüştü.Bir ilki daha yaşamıştık Galatasaray'ımızla ve tüm Türkiye'ye bir ilki daha yaşatmıştık.Bugüne dönersek ... Kura iyi kura yani o zamanla kıyasla Schalke turnuvanın favori takımı değil.
Ayrıca yarı final oynadığı sezon olan 2010-2011 sezonundaki görüntüsünden çok uzakta.Kısacası kura istediğimiz bir kura, rakipse istediğimiz bir rakip.Kurayı TV'den takip ettim.Tabi Steve McManaman'ı görmeyeli uzun bir zaman olmuştu.İlk kura yani ilk eşleşme çekiliyordu.İlk takım Galatasaray, dedim o anda Schalke Schalke ! ve dediğim gibi de oldu rakibimiz Schalke 04 olmuştu.Çekebileceğimiz en iyi kurayı çekmiş ve eşleşebileceğimiz en iyi takımla eşleşmiştik.Karşımıza Barcelona da çıkabilirdi ve pek tabi Bayern München'de.Rakibimiz bu sezon Şampiyonlar Ligi B Grubunda Arsenal , Olympiacos ve Montpellier'nin rakibi olmuştu.Bu gruptan Arsenal'in lider çıkacağını ve ikincinin ise Schalke olacağını düşünmüştüm.Fakat beni ve tüm otoriteleri haksız çıkararak 3 galibiyet ve 3 beraberlikle namağlup lider çıktı bu gruptan.Başarı oldukça güzel bir başarı hatta Schalkeliler güvenmesin istatistiklere çünkü Sir İmparatore Fatih Hocamızın da dediği gibi ''İstatistikler mini etek gibidir ''.
Dedik ki Schalke gruplardan çıktı fakat Bundesliga da 8 galibiyet 6 beraberlik ve 8 mağlubiyetle 9. sırada.5-4 zar zor kazandıkları Hannover maçını bir kenara itersek toplam son 10 maçta puan kaybeden bir takım ve bu durum bir takım için içinde bulunulması istenilmeyen bir durum.Ayrıca Japon sağ bek Atsuto Uchida, Rumen forvet Ciprian Marica, Yunan stoper Kyriakos Papadopoulos, Hollandalı kanat oyuncusu Ibrahim Afellay, Alman orta saha oyuncusu Christoph Moritz, Hollandalı forvet Klaas Jan Huntelaar sakat olan oyuncuları, bunlara Lewis Holtby'i şöyle ekleyebiliriz.
Bu futbolcu sezon sonu Tottenham'a katılacak ve bu oyuncunun kafasında sürekli Andre-Villas Boas ve Tottenham bulunuyor.Nasıl fayda verebilir takıma aşikar.Tamam Şampiyonlar liginde namağlup son 16'ya kalan bir takım tamam Almanlar panzerdir, disiplinlidir tamam Alman ekolüdür.Ama bence görünen köy de uzakta değildir.Şu son cümleler ile son vermek istiyorum yazıma, asla ve asla rakibimizi küçümsemiyoruz, yıldız transferler yapabiliriz ama bu durum burnumuzu havaya kaldırmıyor.Fatih Hocamızın 3'üncü dönemine ne zorluklarla başladığını unutmadık, unutamayız.Biz aslında bu takviyeler ile gücümüze güç kattık.
Tabiki Fatih Hocamız ve teknik ekibi bizden daha iyisini bilirler ama son derece akıllı, güçlü, profesyonel, sakin, hırslı ve tutkulu bir 11' le maça başlarsak taraftarımızla, sahadaki oyuncularımızla, teknik direktörümüzle, teknik ekbimizle, yönetimimizle ve malzemecilerimizle bir bütün olursak her şeyin üstesinden geliriz Evelallah.Şimdi soruyorum herkese Neden Bir İlk Daha Olmasın ?