15
2014
Öncelikle sevgili renktaşlarım bugünkü biraz "bağnaz" kaçacak yazım için sizden çok özür dilerim. Biliniyor ki futbolu etkileyen bir çok faktör var ama bu yazımda referans olarak sadece dün akşamki ve haftalardır süregelen rezaleti almaya çalışacağım.
Gerçekten defalarca ama defalarca aynı şeyleri söyleyip bunları her deplasman maçında görmekten saçımda aklar çıkmaya başladı. Koskoca 13 maç oynamışsın deplasmanda, 90 dakika sonunda yenebildiğin iki takım var. Tamam, yenilmemiş de olabilirsin ama bu ruhsuzluk bu isteksizlik bu göz göre göre kötü oynama hevesi nerden geliyor be kardeşim...
Öncelikle en çok konuşulan konu Drogba'nın 89'da oyundan çıkarılması. Drogba haricinde mancininin son maçlarda oyuncu değişiklik tercihleri ve bu değişiklikleri yaptığı dakikalar çok tartışıldı. Ki dün de sosyal medya'da tam anlamıyla bir yaygara koptu. Ama ben Drogba'nın oyundan çıkmasına biraz farklı bir gözle bakıyorum. Yani mancini "Birader zaten 89 dakika hiç bir şey yapmadın takım zaten 8 kişi oynuyor sen de bi işe yaramıyosun 7 kişi kaldık, önümüzde chelsea maçı var bu sana bi ultimatom olsun" da demiş olabilir.
Ama inanın ki mancini şu anki konumda tartışılacak en son isimdir.
Şimdi neden 8 kişi yazdım oraya gelelim.
İsimleri tahmin etmek zor değil: Selçuk, kankası Burak ve Sabri. Sinir krizine sabredebilenler maçı açsın baştan bi izlesin bir tane olumlu bir hareketlerini bulabilecekler mi acaba. Bu oyuncuların başı çektiği grup öyle bir izlenim verdi ki bana, inanır mısınız bir maçımızda ilk 15 dakika sadece Burak'ı seyrettim. 4-5 ofsayt 3-4 tane de gereksiz faul'u vardı -abartmıyorum-.
Burak bunları her maç yapıyor. Abartısız her maç yapıyor, içerde dışarda farketmez. Son kazandığımız 6-1'lik maçta bile defalarca yaptı. İşte skor böyle olunca göze pek çarpmıyor ama bu sezon başından beri böyle. Selçuk ise geçen sezonun son haftalarından beri -bunu iddaa ediyorum- bilerek, isteyerek, göz göre göre kötü oynuyor. Takımı durduruyor, yavaşlatıyor ve hep kankasına çalışıyor. Bu takımda kankacılık sistemine YER YOK.
Yani renktaşlarım sorunu teknik direktörde aramayın, eğer seneye de bunlar olursa o zaman gelin Mancini'yi suçlayın. Şu an bu iğrenç deplasman tablosunun en büyük sorumluları futbolculardır. Yeri geldiğinde Drogba'dır o'dur yada bu'dur.
STAMFORD'DA NE OLACAK
Dün akşam hepimizin aklına şu gelmiştir, "Arena'da iyiydik hırslıydık, artık birşeyler değişmiştir Karabük'te kazanarak Chelsea'ye moralli gideriz dedik, ama...".
Ben size stamford'da olacakları şimdiden söyleyebilirim.
- Drogba'dan beklenen patlama asla olmayacak
- Her deplasman maçı gibi, biz gene ahlar vahlarla maçı izleyeceğiz
- Oyuncularda en ufak bi zihniyet değişikliği olmazsa hezimetle geri geleceğiz
Neden bu kadar karamsarsın, sen ne biçimsin taraftarsın, hiç mi umudun yok diyen renktaşlarım... İnanın herşeyden çok istiyorum Stamford'dan turla dönmemizi, ama maalesef görünen köy kılavuz istemiyor.
MART SONU
Galatasaray bu ayın sonunda inanılmaz derecede hedefsiz kalabilir. Zira 3 kulvarda da maçlar oynayacak. Realistik yaklaşmak gerekirse, çok samimi olduğunuz fenerbahçeli arkadaşlarınız varsa lig şampiyonlukları için onları tebrik etmeye başlayabilirsiniz. 4 gün sonraki Chelsea maçı için ise hiç ümitli olmadığımı zaten söylemiştim. Mart sonunda da Türkiye kupası yarı finalinde Bursa'yı ağırlayacağız. Puan durumuna bakacak olursak Bursa'nın avrupa için tek şansı bu kupa.
Yani demem o ki, yukarıdaki biraz felaket senaryosu ama açıkçası beklenen de bi senaryo. Böyle bi tablonun oluşması halinde, hele daha da kötüsü lig ikinciliğinin beşiktaş'a kaptırılması halinde -ki beşiktaş deplasmanlarda çok daha iyi bir takım- olabilecekleri pek düşünmek istemiyorum...
Sonuç olarak renktaşlarım, elimizde kaldı iki kulvar ki biri dişimizin kavuğunu doldurmaz. Biri de muhtemel 4 gün sonra gidecek ve belki de iyice çalkantılı bir döneme girilecek. Akl-ı selim tüm Galatasaray taraftarlarının gördüğü gibi bu tablonun sorumluları açıktır, hangi futbolcular hangi yöneticiler hangi antrenörler hepsi ortadadır. Ve eğer bir protesto yapılacaksa kurunun yanında yaş yanmamalıdır.
Bütün yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için son olarak şunu belirtmek isterim. Bu tüm paragraflarım bir eyyamcılık eseri değil, sevgilinin sevdiğine isyanıdır.