20
2014
Terim gaza getirip kaos futbolu oynatıyordu yea" cılardan olmadım hiç. Aksine, Terim'in dünya çapında bir taktisyen olduğunu da düşünüyorum. Ancak 2011-2012 senesinde kurduğu 4 merkez orta sahalı kompakt takım, sonrasındaki rezil planlamalarla o saha kenarındaki Terim'in sihirli ve sinirli bakışlarına ve oyuncuların bireysel performanslarına muhtaç, teknik ve taktikten uzak bir takıma dönüşmüştü. terim'in cezalı olduğu, kenarda şaş ve davalanın olduğu maçlarda ortaya çıkıyordu bu açıkçası. kendimizi kandırmayalım.
Yabancı sınırı ve ona uygun planlama yapmamanın karşılığı olarak minnet duymaya mecbur bırakıldığın bu 'vasatlık', cezasını hem mancini'nin, hem berk'in, hem diğer genç oyuncuların kariyerine ve galatasaray'ın 1 senesine ağır şekilde kesti. skor tabelasının haklılığı belirlediği bu ülkede, sezon başı aldığı tek yerli oyuncuyu 1.5 ay sonra gönderen terim elbette bu cezadan hiç pay almayacak. ancak 'fatih hoca adam eder' mottosuyla kurulan ve belki de yalnız kendinin tam olarak yönetebileceği bir kadro mancini yada sonrasında gelecek hangi yabancı teknik direktörlerin kariyerini yakacak acaba.
mancini, rijkaard, skibbe, gerets, del bosque, aragones... bunların hepsi hatalıydı mı gerçekten, yoksa bizim gerçek diye inandığımız şeylerde mi var sorun. her yabancı teknik adamı 'burası türkiye, işler farklı' diyip göndermek, avrupadaki rakipleriyle mücadele etmek için 100lerce milyon dolar harcayan takımlarımızı sadece kendi köyünün muhtarı olmaya zorlamak değil mi?
çok değil 5-6 sene önce skibbe'nin yaşadıklarını yaşamaktadır mancini. tam istediklerini yaptırabilmeye, sistematik olarak kaliteli bir takım yaratmaya başlamışken her şey birden tepe taklak olmuştur.
skibbe ilk devrenin son 4 haftasında önce ali sami yen'de hacettepe'ye 3, sonra ankaragücü'ne deplasmanda 3, sonra yine gençlerbirliği'ne deplasmanda 3 atmış ve dönüp son hafta içerde beşiktaş'ı 4'lemiştir. hem de ne futbolla. hücumda dar alanda kısa ve çok pas, pasları takip ederken aptal durumuna düşen anadolu savunma oyuncuları. ibrahim toraman ve gökhan zan'ın o derbi maçtaki aciziyetleri hala gözümün önünde.
fakat sonra mancini'nin de dediği gibi türk futbolcusunun en büyük sorunu 'doyma' problemi. bunlar da eli sopalı, hırs aşılayıcısı adamlar değil. sistematik olarak, akıl ve kalite olarak kurulan üstünlük lakaytlıktan son buluyor.
hatırlayın mancini antalya maçı sonrası ne demişti? " oyuncularım ilk yarım saat golü atıp, golleri kaçırdıktan sonra her şeyin çok kolay olacağını düşündüler." uzun lafın kısası, türk futbolcusunun hemen şaftı kayıyor, şımarıyor. argo deyimle bir tarafları kalkıyor.
misal antalyaspor maçı yenen ilk gole bakın. rakip topu almış neredeyse kaleye 40 metre uzaklıkta, ceyhun zaten kapatmış önünü, semih ise fırlamış gitmiş taa oralara kadar rakibe basmaya, rakip ara pasını bir attı ve semih'in boşalttığı alana koşu yapan tita kaleciyle karşı karşıya kaldı affetmedi.
bu antalya maçı hangi maç? bursaspor'a 6 tane, eskişehirspor'a 3 tane attıktan sonra oynadığın ilk maç!
mancini sadece sistamatik kaliteyi aşılamakla değil, bu futbolcuları çocuk olarak görüp baştan mental aşılamaya da başlamalı seneye.
tabi mancini'nin de galatasaray'ın da geleceğini ünal aysal'ın vizyonu belirleyecek. bakalım kriz döneminde adnan polat'tan farkı var mı yok mu? polat mesela hiç sistematik oyun kalitesine, benfica'yı deplasmanda yenmeye, hertha'ya deplasmanda tek kale oynamaya, olympiakos'u ezip geçmeye bakmamış, beşiktaş'ı 4'lemeye bakmamış skibbe'yi gönderip hırs aşılaması için bülent korkmaz'ı getirmişti.
yine hatırlayın korkmaz'ın ilk maçlarında sabri, arda, ayhan inanılmaz hırslı top oynadılar. arda gollerden sonra sürekli hocasına koştu, sarmaş dolaş oldular, lincoln apar topar kadro dışı kaldı falan bir iki maç ligde 1-0, 2-1 ite kaka kazanıldı ama sonra gördük ki sadece hırs aşılama da yetmiyor. müthiş paslaşan zeka ile oynayan gs gitti, 'koş oraya-koş buraya, dilin dışarı çıksın' futbolu oynayan, kaos futbolu oynayan gs geldi. ve bir haftadan sonra da pozisyona bile giremeyen kısır mı kısır bir anadolu takımı gibi oynayan gs'ı izlemeye başladık. nereden, nereyeee hem de sadece 3-4 ayda.
burada aysal'ın vizyonunu göreceğiz, taraftarın geçmişten ders çıkaramayan sadece duygularıyla hareket eden, aklıyla hareket edemeyen bir topluluk olduğunu gördük. bakalım şimdi aysal da sürekli taraftar gibi hareket eden adnan polat'ı mı taklit edecek yoksa derwall'e sabredenlere, büyük vizyon sahibi adamlara mı benzeyecek?
taraftar şunu senelerdir yaşamasına rağmen öğrenemedi. her gelen teknik direktör der ki "elimde sihirli değnek yok, bir şeyleri oturtmak için zamana ihtiyacım var"
o "bir şeyler" dedikleri kendi felsefeleridir ve bu felsefeler kendilerine hastır. her teknik direktör değişikliğinde bu felsefeyi oturtmak için geçebilecek minimum 3 ayı kayıp hanenize yazmak zorundasınızdır. üstelik her değişen felsefe, oyuncuların o felsefeye uyumunu zorlar. terim'in futbola bakışı bambaşka, mancini'nin bambaşka. bu sert geçisi futbolcular zar zor atlattı, yarısı atlatamadı, ıslıklandı, ıslıklanıyor. şimdi mancini'ye alışanları, telles'i, sneijder'i, stoper hakan balta'yı da düşünün. bir sonraki hoca değişikliği bambaşka bir akıl tutulması yaşatacak demektir.
bunu feldkamp, cevat güler, skibbe, bülent korkmaz, rijkaard, hagi, bülent ünder döneminde 4 sezonda 7 hoca değiştiren gs'da anlayamayan hakikatten futbolla ilgilenmesin. galatasaray kalli ile şampiyon da oldu ancak tüm bu süre zarfında bir sistem takımı, terim dönemindeki gibi ne oynayacağını ezbere bilen bir takım olamadı. belli dönemlerde ben feldkamp'ın ısıran, basan fizik gücü yüksek atletico madrid vari takımını da çok sevdim, skibbe'nin de rijkaard'ın da takımını sevdim ama bu sürekli olmadı ve hiç sabır gösterilmedi.
kimse bana "rijkaard'a sabır gösterildi, ertesi sene de takımı çalıştırdı" demesin. keita'yı gönderip yerine serdar özkansız'ı alan, rijkaard'ın istediği jo'yu gönderip yerine mehmet batdal'ı alan, yine rijkaard'ın istediği dos santos'u almayıp pino'yu getiren yönetim hiç de sabır göstermiş falan değildir. bu isimlerle de serdar özkan'la, mehmet batdal'la, ali turan'la olsa olsa küme düşmeme mücadelesi verilir, başarılı olunmaz.
yani sadece görevinden almamak, sabır göstermek değildir. samimiyetle hocasının isminin değil, fikirlerinin de arkasında durmak gerekir. adam size dos santos'u önerirse boşver santos'u türk özkansız var diyemezsiniz. ha bu transferlerden sonra istifa etmeyen rijkaard kendi açısından hatalıdır ama bu başka konu.
şimdi size soruyorum, yine dereyi geçerken at değiştirip, her şeye sıfırdan başlamayı, iyice ambele olan bir oyuncu grubunu mu yeğlersiniz. yoksa mancini'ye gelecek sezon için umut bağlamayı mı? kendinize bir sorun. siz mancini'nin bursa'ya 6 atan, eskişehir'e 3 atan takımını izlerken ağzınızın suyu akmadı mı? hiç umut görmüyor muydunuz? juventus'a karşı iki maçta da müthiş bir taktik savunma yapan mancini'nin taktik bilgisinden umutlu değil miydiniz? bunları çok kısa dönemlerde anlık parıltılar gibi gösterebildi ama... seneye bu maçları, bursaspor-eskişehirspor maçlarını ligde, juventus maçlarını, iç saha kopenhag maçlarını da avrupa'da sürekli hale getiremeyeceğini nasıl garanti edebilirisiniz? fenerbahçe 60 puan toplamış, gollerin yarısı duran toptan şişiriyorlar ileriye kuyt, emenike, sow fizik güç olarak üstün adamlar yardırıyor atıyor golleri, hiçbir organizasyon, bir pas kalitesi vs yok. ligin 'bug'ını senelerdir bu ligde takım çalıştıran ersun yanal biliyor bu şekilde golleri atıp puanları topluyor ama hatırlayın arsenal maçlarını sezon başı! arsenal içerde-dışarda dalga geçti fenerbahçe'yle. değil avrupa, ligde en zayıf rakibe karşı fenerbahçe'nin oynadığı bir oyun gösterin ve bu oyun gs'ın mancini ile şampiyonlar ligi'nde kopenhag maçında oynadığı oyunun yarısı kadar kaliteli olsun! sadece skor taraftarı olmayın oyuna bakışınızı, algınızı açın.
evet risk, seneye tüm bu küçük parıltılar için mancini'ye umut bağlamak da bir risk ama futbol takımlarında zaten her karar risktir. yerine yarın gelecek her hoca, en az mancini kadar risktir