07
2014
Saygı değer Galatasaray Aşıkları
Türk futbolunun marka değerinin yerlerde süründüğü günümüzde herkesin ağzından düşürmediği altyapı meselesiyle ilgili karşılaştırmalı bir yazı kaleme almak istedim.
Bir ülkede, herhangi bir spor dalında altyapı nasıl oluşturulur ve geliştirilir sorusu gündeme geldiğinde yapılması gereken ilk şey bu işi en iyi yapan ülkelerin araştırılıp kendi ülkemize uyarlamak olması gerekir elbette.
2010 yılında İspanya'ya yaptığım gezide çok ilginç şeylerle karşılaştım. Bir sosyolog ve eğitimci olarak gittiğim her yerde keyifle yaptığım şeylerin en başında toplumsal gözlem ve karşılaştırma gelir. İspanya'nın Katalonya bölgesinde küçük bir şehirde aylak aylak dolaşırken sokaklarda tek bir çocuğun dahi oynamadığını gördüm ve çok şaşırdım. Hemen ilk iş olarak bir turizm ofisinden bulunduğum bölgenin ayrıntılı haritasını satın alıp incelemeye başladım. Adamların sporla ilgili tesislerini görünce resmen şok oldum ve hemen en yakın spor tesisine gittim. Etrafı tellerle çevrilmiş, kenarında birkaç küçük prefabrik kulübenin olduğu şirin bir tesisti bu ve içerisi futbol antrenmanı yapan çocuklarla doluydu. Tipik bir Akdeniz insanı olmanın verdiği sıcak kanlılık ve özgüvenle içeriye girip bir yetkiliyle görüşmek istediğimi söyledim. Sağolsunlar yardımcı oldular ve antrenmandan sonra sorumlu kişiyle görüştüm. İlk bakıştaki izlenimim bunun bir amatör kulüp olduğuydu ancak teknik direktörle konuştuğumda anlayabildim gerçeği. Bulunduğum yerin sorumlusu şahıs, içerisinde bulunduğumuz tesisin belediye tarafından yaptırılmış ve o mahalleye ait bir tesis olduğunu, o mahallenin çocuklarının içinde futbola meraklı olanlarının gelip orada futbol oynadığını ve kendisinin de çocukların burada olduğu sürece onlardan sorumlu olduğunu söyledi ve devam etti: " Bulunduğumuz bölgede futbola meraklı her yaştan çocuk buraya gelir. Sokaklarda oynayacakları yeterli alan olmadığı için hazırlandı bu tesis ve bu tesisten her mahallede bir tane var. Bizler de bu çocuklardan sorumluyuz. Onlara burada futbolun hem teorik hem de pratik açıdan eğitimini de veriyoruz. Belli aralıklarla da başka mahallelerin takımlarıyla maçlar düzenliyoruz. “dedi. " Anlattığınız kadarıyla bir mahalle kulübü kurmuşsunuz, peki bunun için bu öğrenciler seçmelere mi katılıyorlar yoksa belli bir ücret mi ödüyorlar?" diye sordum. Gülümsedi ve "Hayır!" diye cevap verdi. "Her çocuk buraya gelme hakkına sahiptir. Burada onların hem fiziksel, hem zihinsel, hem de psikolojik açıdan sağlıklı birer birey olması için çaba gösteriyoruz. Futbol yeteneği olan da, olmayan da gelir buraya. Tabi böylece neredeyse bölgedeki bütün çocuklar hakkında net bilgi sahibi de olmuş oluyoruz. Farklı branşlarda çok yetenekli olduğunu düşündüğümüz çocukların aileleriyle görüşüp onları ilgili branşlara yönlendiriyor, futbol açısından yetenekli gördüğümüz çocukları ise bölgedeki profesyonel kulübe yönlendiriyoruz." dedi. Arkadaşlar bu konuşmadan sonra ağzım resmen bir karış açık şekilde oradan ayrıldım ve sabaha kadar uyuyamadım. Adamlar resmen 90'lı yıllar ve öncesinde Türkiye'de çok meşur olan "mahalle maçları" kavramını devlet projesi haline getirmişler. O günler geldi aklıma, ne oynayacak adam gibi bir top, ne giyecek doğru dürüst bir ayakkabı, forma, ne de bir saha ve tüm imkansızlıklar içerisinde patlak bir topun arkasında sönüp giden çocukluk yılları... Hemen hepimiz 'Ya benim de tanığım bir büyüğüm olsaydı, beni nüfuzunu kullanıp üç büyük takımdan birine koysaydı küçükken, ben de çok rahat profesyonel bir futbolcu olurdum" diye hayıflanmışısızdır mutlaka.
Gelelim günümüz Türkiye'sine; siyasi partilerin seçimlerden önce böbürlene böbürlene tanıttığı kentleşme projelerinin içerisinde çocuk parkından başka hangi alan var arkadaşlar? Bu projelerin içeriği hep beton, hep bina. Artık sokaklarda oynayan çocuk göremiyoruz varoşların haricinde. Onlar da her an bir arabanın altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya, her şeye hatta ölüme rağmen sokaklardalar. Soruyorum size hangi biriniz çocuklarını yalnız başına dışarı gönderebilecek cesarete sahip? Enerjisini sokaklarda veya yukarıda tasvir ettiğim tesislerde atma imkanı olmayan çocuklarımızın büyük bir kısmı bilgisayara mahkum yaşamaktalar. Yarın işinize ya da okulunuza giderken önünden geçtiğiniz herhangi bir okulun bahçesinden içeriye bir bakın, çocukların çoğunun vücut kitle endeksinin normalin üzerinde olduğu hemen gözünüze çarpacaktır. Etleri bıngıl bıngıl veya bakımsızlıktan bir deri bir kemik kalmış çocuklar göreceksiniz bol bol emin olun. Hatta size dahasını da söyleyeyim: İçerisindeki enerjiyi atamayan ve vaktinin çoğunu bilgisayar karşısında geçiren çocukların büyük bir bölümünün ileriki yaşlarda madde bağımlısı veya obez olacağını,atılamayan enerjinin çocukta strese yol açacağını ve bunun ileriki yaşamında onu şeker hastası yapma ihtimalinin çok yüksek olduğunu biliyor muydunuz?
Altyapı, kulüplerin kendi istek ve çalışmalarından önce devlet desteğiyle sağlanmalı. Türkiye'nin yüzme sporundaki başarısına baktığınızda olimpiyatlara 6 kez katılmış ve hiç birinde de final yüzü görememiş olan Derya Büyükuncu'dan başkasını bulamazsınız. Allah aşkına bu vatanın çocuklarının içerisinde adını verdiğim bu arkadaştan başka yüzme bilen veya yeteneği olan yok mu? Elbette vardır, çıkar da ama sorulacak ilk soru 20 milyon vatan evladının hangi biri 20 yaşına gelesiye kadar bir kere bile olsun yüzme havuzu görüyor ki?
Almanya'da yaklaşık 4 milyon Türk yaşamakta. Kaba bir hesapla bu vatandaşlarımızın ancak ve ancak 300 bini çocuk yaşta ve bunların da yarısını kız çocukları oluşturuyor, ama Alman ligi Bundesliga'da şu anda 20'nin üzerinde Türk futbolcu var. Peki nasıl oluyor da bizim 10milyon çocuğun içerisinden on bir tane çıkaramadığımız yerde Almanlar 150binden 20 çıkarıyorlar?
Altyapının altyapısını devletin oluşturması gerekliliğinden bahsettik, peki ya kulüplerimiz? 21. yüzyılın Türkiyesi'nde hala altyapıya sporcu seçimi yapılırken yetenekten, zekadan, çaptan ve kapasiteden önce ahbap çavuş ilişkisinin göz önüne alındığı; futbola bir sevdadan çok kısa yoldan zengin olma sektörü olarak bakan onlarca menejerin olduğu, seçilebilmesi ve ilgili yaş kategorisinde oynamasının tamamen birilerinin inisiyatifine kaldığı bir ortamda değil 10 milyon, 200milyon da çocuk olsa bu ülkede ne bir futbolcu çıkartırsınız ne de yetenekli bir basketçi.
Kulüplerin altyapılarında çalışmakta olan ve futbolu bırakın sahada oynatmayı play-stationda bile oynatmaktan aciz ama ağabeylerinin torpiliyle oralara gelmiş antrenör ve teknik direktörlerden de başka zaman bahsederiz inşaallah.
Tüm Galatasaray aşığı büyüklerime ve küçüklerime saygılar.
Murat GÜLHAN