03
2015
Galatasaray, ülkemizde yaşanmakta olan zor durumun yanında, bugüne kadar geçen bütün yönetimlerin el birliğiyle oluşturduğu zor zamanlardan geçmektedir. Bu yönetim şekliyle kolay kolay da düzlüğe çıkamayacakmış gibi görünmektedir. Plansız programsız yapılan bir sürü olay hala devam etmekte. Transfer yanlışları, alt yapı gelişimi eksikliği, a takım düzeyinde olan futbolculara eksik yükleme gibi bir sürü olay sayabiliriz.
Böyle kriz ortamlarını yönetebilmek büyük meziyettir, hem yönetici olarak hem antrenör olarak. Yönetici bir boşlukta halamın oğlu sen geç, emmimin oğlu sen buyur dedikçe profesyonelleşmek ve düzlüğe çıkmak zor bir durumdur.
Antrenör bir maça hazırlanırken, karşı takımın oynadığı oyuna göre taktik belirleyip elinde ki kadroya göre oyuncu seçimleri yapar. Günü kurtarmak isteyen antrenörse oynanacak futbolu önemsemez, her maç aslanların önüne atacağı bir veya birkaç futbolcu üzerinden kadro kurmaya çalışır ve kendini rahatlatır maç sonu konuşmalarıyla.
Önümüzde ki maçlarda daha iyi olacağız, çok kullanılan taraftarı kandırma politikasıdır. Bir işyerini zarara uğrattığınızda patronunuza “şey patron bir daha ki ay telefi edeceğim” dediğiniz zaman başınıza ne gelir siz düşünün. Futbolun bu gerçeklikten bir farkı var oda kazanılan paralardır. Bu büyük paraları kaybetmemek isteyen kişiler tabi ki önümüzde ki maçta iyi olacağız gibi bir erteleme kullanırlar.
Mesele gelecek meseli, “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir”, tamam biz demiyoruz ki daha iyi olma olduğun yerde say diye. Şimdi ki yaptıkların gelecekte yapacaklarının kanıtı olması lazım, şu an itibariyle yapılan tek şey taraftar karşısında sevimli gözükmek için yapılan sponsorluk, transfer, seçimi kazanamayan biz olsak bunu alırdık, üç kişi ile anlaştık yeni yönetime vereceğiz bu oyuncuları, günü kurtarmak için hazır olmayan futbolcuların kullanılması gibi birçok olay sayılabilir ve yaşanmıştır.
Bu zor zamanlarda en büyük birlik ve desteği yine cebinde üç kuruş kazandığı paraya göz dikilen taraftar vermektedir. Fahiş değerde satılan bilet fiyatları, pasolig gibi hizmet vermeden alınan hizmet bedelleri, her platformda ki maçı izlemek için alınan üç ayrı yayıncı kuruluş. Yine anlayacağınız günü kurtarmak için tek şansı çalışmak olan insanlar üzerinde kazanılan kazançlar. Her şeyin para ile ifade bulduğu zamanda tabi ki olan işçiye emekçiye olacaktır, futbolcu bir işçi değildir benim gözümde çünkü sabah uyandığında nasıl bir işin onu beklediğini düşünmez ya da akşam eve giderken otobüse nasıl bineceğini ya da eli boş gidince evdekilerin düşeceği durumları.
Bu kadar büyük para ve rantın döndüğü ortanlar da bazen zor zamanlar birileri için ekmek kapıları olabiliyor ve bu kapıların kapanmaması için çalışmalarına devam ediyor. Onlar kazanırken biz konuşuyoruz ve kendimizi sıkıntılara sokuyoruz “bu maça gidiyim bir hafta aynı pantolonu giymeye razıyım” gibi konuşmalarla kendimizi avutup günü kurtarıyoruz. Zor dönem yönetimi yapıyoruz…