22
2017
Konya deplasmanında oynanan kötü futbola rağmen alınan 3 puan kör topal gidişatımızın acı gerçeklerini yüzümüze vurmuştu aslında, fakat yine görmezden geldik. Karabük deplasmanında acısı daha da artarak o tokat indi yüzümüze. Dursun Özbek ve yönetiminin bırakın Galatasaray gibi asırlık koca çınarı yönetmeyi, amatör kümede kulüp yönetebilecek kapasiteleri olmadığını anlamamız için daha ne olması gerek acaba? Riekerink'den Galatasaray'a Teknik Direktör olmaz, daha fazla zorlamak sadece Galatasaray'a ihanet değil, aynı zamanda bizlere de büyük zulüm. Biz bu filmi daha önce izledik, sonunu biliyoruz.
Karabük deplasmanı bu sezon Galatasaray'ın topun arkasında en iyi durduğu maç oldu diyebiliriz. Dengeli başlayan mücadelede ilk tehlikeyi yine rakibimiz yarattı. Ve Galatasaray'ın transfer işleriyle uğraşan, yönetim, teknik kadro vs. gibi tüm futbol aklının ne kadar akılsız olduğunu ispatlarcasına bir tehlike. Bizim en büyük savunma zafiyetimiz stoperlerimizde değil, bek oyuncularımızda. Bütün golleri onların üzerlerinden gelen kafa topları ile ya da arkalarına kaçırdıkları adamlardan yiyoruz. Buna rağmen transfer önceliğimiz kanat hücumcusu, stoper, santrafor, ön libero. Dalga mı geçiyorsunuz siz? Sabri çok iyi bir Galatasaraylı olabilir, ama bu onu çok iyi bir futbolcu yapmaz. Sürekli aynı hataları tekrar etme konusunda bir rekor varsa şayet, Carole ile birlikte Guinness Rekorlar kitabına çoktan girmiş olmalılar.
Birde Yasin Öztekin krizimiz var. Yahu bu adam sezon başından beri Galatasaray'ın lehine istikrar sağlayan Muslera ile birlikte yegane adam. Sneijder olduğunda top çok az bölgesine geliyor olmasına rağmen sürekli oyunun içinde gözüküyor, rakip savunmayı sürekli ve ısrarlı koşularıyla rahatsız ediyor ve en önemlisi skor üretiyor, tabela değiştiriyor bu adam. Fakat gelgelelim oyundan sürekli alınan adam oluyor. Allah aşkına dün gece Bruma ve Podolski 90 dakika oyunda kalmayı hak edecek ne yaptılar? Olumlu olan tek bir hareketleri vardı da biz mi kaçırdık? Bruma sürekli artan bencilliği ile rakibin tüm oyuncularını tek başına çalımlama fantezileri üretip durdu. Podolski ise koca bir sıfır. Sadece ortada dolaştı. Üstelik Yasin dün gece yapmadığı bir hırsızlıkla suçlandı dakiklarca rakipleri tarafından fakat bu onu kötü etkilemek yerine daha da kamçılamıştı. Yine rakip savunmayı tek tehdit eden oyuncumuzdu. Bunu gören Selçuk, Josue ve De Jong sürekli olarak Yasin'i savunmanın arkasına kaçırmak için çabaladılar. Ve golden sonraki en önemli gol pozisyonuna yine Yasin girdi, Josue'nin gönderdiği topla. Sonra ne mi oldu? Bu adam nasıl rakip savunmayı tehdit eder diyerek oyundan aldılar kendisini.
Sneijder'in olmaması, oyunun sürekli sol kanada yığılıp kalmasının önüne geçti dün. Yerine oynayan Josue sağ kanadı yetim bırakmayıp oraya da yaklaşarak oynadı. (Gençlerbirliği maçının ilk yarısı birlikte en iyi maçıydı diyebiliriz.) Tamam Galatasaray seviyesinde değil hala, ama dün çabaladı. Oyunun içine girebilmek için geri gelip top aldı, oyun hangi kanatta oynanıyorsa o tarafa yaklaştı, Podolskinin yarattığı tüm boşluklara koşularak yaparak doldurmaya çalıştı. En azından bir şeyler katabilmek için takımına mücadele etti. Selçuk'ta hücum organizasyonlarında Josue'ye destek verince top orta sahada önceki deplasmanlar maçlarına oranla daha uzun süreler kaldı bizde. Fakat tek tehdit unsuru olarak elimizde Yasin olduğundan koca maç boyunca Yasin'in girdiği pozisyonlarla yetindik.
Tamam hatalı bir penaltı kararı ile yakalandık rakibe. İkinci yarıya yine aynı oyuncu performansları ile girdik. Hücumda Podolski ve Bruma haricindekiler işlerini yapmaya gayret gösterdiler. Sonrasında Riekerink Bey sahne aldı ve ben bu oyunu bozarım dedi. Yasin eğer ilk yarında gol atmasaydı muhtemelen devre arasında maçtan alınacaktı yeni transferini oynatabilsin diye beyefendi. Yasin çıktı yerine Garry Rodrigues girdi. İki kanadı kırık takım olduk ve sonrasında Eren girene kadar koca bir sıfır. Eren'in oyuna girmesi için ya Riekerink'in başına bir taş düşmesi gerekti ya da ikinci golü yemek. Golü yedik ve Eren oyunda. Sonrasında doldur boşalt. Podolski o kadar burda kalmak istemiyor ki Eren'in indirdiği tüm hava toplarını ayağına bekliyor, oysa uzun toplarla hücum eden takımlarda top kime şişiriyolarsa indirdiği yere etrafındakiler koşu yapar rakibe baskı altına almak, hata yaptırmak için ama Podolski istemiyor burda kalmayı. Riekerink sahada hala onu tutup önce Yasin'i sonra Josue'yi alıyor. Pes doğrusu oyun ancak bu kadar rezalet okunur.
Ve tabiki Cüneyt Çakır; yine eyyam, yine rezalet yönetim. Yasin'in golünde verdiği doğru karara o kadar inanmıyor ki "değerlisinden" uydurduğu bir penaltıyla dengeliyor maçı aklınca. Riekerink de oyundan çıkardığı akla mantığa sığmayan iki oyuncuyla onun hatalarına tüyü dikiyor.
Sonuç mu Cüneyt Çakır:1 Riekerink Bey:2
diğer yazılarım için;
http://gurcankaragoz.blogspot.com.tr/