08
2013
Son söyleyeceğimizi ilk söyleyelim. Günlerdir yabancı kısıtlamasının Türk futboluna etkilerini tartışanların çok büyük çoğunluğunun (bu çoğunluğa ben de dahilim) konudaki önceliği Türk futbolu değil. Herkes yabancı kısıtlamasının kendi takımına olan etkisine bakıyor, hangi durum işine geliyorsa; "Türk futbolu için öylesi faydalı olur" yorumu yapılıyor.
Çoğu zaman olduğu gibi iki karşı kutbun başında yine Galatasaray ve Fenerbahçe var. Galatasaray sınır kalksın, Fener kalkmasın hatta düşsün peşinde.
Herkesin şu soruya çok samimi bir cevap vermesi lazım...
Fenerbahçe şu anki şikeci damgası yemiş ve muhtemelen önümüzdeki 2 yıl Avrupa'ya gidemeyecek, bundan dolayı kulübün uğradığı prestij ve maddi kayıp sonucu önemli oyuncuları bünyesine katamayacak, zaten 6 yabancı da kendisine Türkiye ligi için fazla fazla yetecek hali yerine; Alex, Ortega, Anelka, Roberto Carlos gibi yıldızları aldığı, en çok kombine, en çok forma sattığı ve diğer tüm kulüplere örnek olduğu dönemde olsa… Galatasaray da Sneijder, Drogba gibi yıldızlara parçalıyı giydirdiği, son iki sezonda en yakın rakibine ortalama 9,5 puan fark atarak şampiyon olduğu, satışa çıkardığı 45000 kombinenin sadece 2 gün içerisinde tükendiği bu hali yerine (bu arada şu son yazdığıma hala inanamıyorum, Türkiye şartlarında inanılmaz bir olay) ; ucuz, genç ve yetenekli yabancı oyuncu aradığı, en büyük transfer umudunun Haim Fresco'nun şahsi bağlantıları olduğu dönemde olsa… Yine herkes bugün yaptığı yorumu yapabilir miydi?
Neyse… Şimdi olabildiğimz kadar objektif olarak konu hakkındaki yorumlarımızı belirtelim.
"Yabancı kıstılaması" başlığı altında üç soru var tartışılması gereken…
Birincisi kısıtlama olsa bile bunun formülü doğru mu? 6+0+4'e hiçbir şekilde aklım yatmıyor. İlk 11'e giremediği halde tribünde oturacak oyuncuyu takıma ısındıramazsınız. Yedek kulübesine yabancı soktuğunuzda birbirine yakın kapasitede oyuncular alıp rotasyonla en yüksek verimi alabilirsiniz. Ama kulübede "0" yabancı buna müsaade etmez. Avrupa'da istediğiniz kadar yabancı oynatabiliyor olmanızın da bir anlamı yok. Hiç bir oyuncu ligde tribünde oturup Şampiyonlar Liginde sahada başarılı olamaz. Sonuç olarak bu sistemle o +4 oyuncu takımda zaten ilk 11 oynayamayacak düşük seviyede oyuncular olur. Aksi takdirde sezon boyunca tribünde oturmayı beğenmeyip takım içerisinde hem maddi hem de manevi problem çıkartırlar ki yanlış hatırlamıyorsam TFF'nin karar verirken en dikkat ettiği konulardan biri de oyuncular ve kulüpler arasındaki davalardı.
İkinci soru Federasyon verdiği kararda geri adım atmamakta haklı mı? Kararın değişebilmesinin hukuki zemini hakkında yorum yapabilecek bilgiye sahip değilim. Fakat eğer kanunlar buna müsaade etmiyorsa, federasyonun bunu açıklamak için yeni toplantıyı beklemesini doğru bulmuyorum. Bu konu ilk gündeme geldiği gün toplarsın hukukçularını, tartışırsın konuyu ve dersin ki: "Biz bu kararı geçen yıl açıkladık. Karar bu yılı ilgilendirdiğinden; değişiklik yapabilmemiz için tüm kulüplerin ortak talebi olması gerekiyor. Bir kulüp bile değişiklik kararına itiraz etse, karar bozulur. Bunun için bir değişiklik yapamıyoruz." Fakat sen bu cevabı hemen vermez, kulüpleri 2 hafta bekletir, konuyu kurulda tartışır ve olumsuz yanıt verirsen, kimseyi yukarıdaki gibi olduğuna inandıramazsın. Kaldı ki Fenerbahçe'nin bu değişikliğe neden onay vermediği zaten herkesin malumu… En büyük dayanakları olan "biz tüm planlamamızı mevcut kurala göre yaptık" cümlesinde bahsettikleri plana uyabilecek tek transfer, imza gününden 10 gün önce resmi sitelerinden kesinlikle ilgilenmediklerini açıkladıkları Alper Potuk… Bir de işin AB statüsü boyutu var. Yine hukuki boyutunu tam bilmiyorum ama yapılan tüm yorumlar Galatasaray'ın AİHM'ye başvurduğu takdirde emsal davaların ışığında olumlu yanıt alacağı yönünde… Bu durumda işlerin daha da karışacağı aşikar… Bu konuyla ilgili federasyona güven anlamında en büyük soru işareti UEFA tarafından şikeyle suçlanan, kupalardan men edilen, herhangi bir karar için 17 kulübün karşısında tek başına kalan Fenerbahçe değil de, Galatasaray olsaydı, federasyon yine bu ısrarını sürdürebilir miydi? İşte bu konuda çok ciddi şüphelerim var…
Gelelim son olarak Türk futbolunu asıl ilgilendiren soruya… Yabancı sınırı Türk futbolunun geleceği için nasıl olmalı?
Ben bu işin 2+2=4 gibi net bir doğrusu olduğuna inanmıyorum. İyice düşünüp bir sistemde karar vermeli, sonra da sonuçlarını takip etmeliyiz diye düşünüyorum. Özellikle geçen sezonki çeyrek ve yarı finaller ile Galatasaray'ın takıma kazandırdığı yıldız oyuncu profillerinin de etkisiyle, Avrupa'da daha yüksek başarı hedefleyen kulüplerin önünü açmak için kontenjanda bir revizyon ihtiyacı olduğu aşikar. Bana göre en etkili çözüm yolu şu şekilde… Sınır kalksın, fakat kadrolarda belli miktarda Türkiye'de ve kulübün kendi altyapısında yetişmiş oyuncu oynatma zorunluluğu olsun. Yani pasaporta değil, yetiştiği yere bakılsın. (Böylece Almanya'da kalsa gelişimini tamamlayacak bir sürü oyuncunun Türkiye'de tembellik yapması da engellenir.) Örneğin; 18 kişilik kadroda 8, ilk 11'de 3 tane Türkiye'de yetişmiş oyuncu bulundurma zorunluluğu olsun. Hatta bu sayının ilk 18'de 2, ilk 11'de 1 tanesi kulübün kendi altyapısında yetişmiş ve 25 yaşından ufak olmak zorunda olsun. Buna ek olarak geçenlerde Mehmet Demirkol'un önerdiği gibi kulüpteki yabancı sayısı arttıkça bir havuza para aktarılsın ve bu para yıl sonunda kullandığı yabancı sayısıyla ters orantılı olarak tüm kulüplere dağıtılsın. En çok yabancısı olan 3 kulüp bu paradan faydalanamasın. Bu konuda öneriler arttıtılabilir.
Sınırın kalkmasının tabii ki dezavantajları da olabilir. İlk olarak akla gelen yabancıların Türk futbolcusunun önünü kesmesi... Kısmen haklılık payı da var. Ama bir de şu yönden bakmak lazım. Büyükler olarak adlandırdığımız, hedeflerini her sene şampiyonluk olarak belirleyen kulüpler herhangi bir anadolu kulübünde biraz kendisini gösteren bir oyuncu olduğunda transfer etmek zorunluluğunda hissediyorlar. Bu transferlerin birinci sebebi de çoğu zaman oyuncunun çok iyi olması yada kulübün ona çok ihtiyacı olması değil, sadece Türk olması… Bugün olmasa bile ileride ona ihtiyaç olma ihtimali… Şimdi onlar almazsa seneye rakip kulübün alıp avantaj yakalama ihtimali… Bu çarpık sistem nedeniyle hayatında Avrupa maçı oynamamış Hasan Ali'yi 3,75M Euro'ya alabiliyorken; Premier League'de 130, Şampiyonlar Ligi'nde 50 küsür (biri final) maç oynamış Emmanuel Eboue'yi 3,5M Euro'ya alabiliyorsunuz.
Şöyle bir düşünün…
Örneğin, Alper Potuk önümüzdeki 1-2 sezon boyunca Emre Belözoğlu, Cristian, Salih, Mehmet Topal ve Raul Meirelles ile forma mücadelesine gireceğine, muhtemelen Salih'in kendisini göstermek için ona çok lazım olan dakikalarından çalacağına, Eskişehir'de kalsa, gelişimini tamamlasa, takımıyla Avrupa'da başarı yakalasa, yurtdışına transfer olacak futbolcu önce İstanbul'dan geçer klişesini yıksa, yok illa İstanbul'a gelecekse, küçük takımın büyük oyuncusu değil de, Türk futbolunun süperstarı olarak gelse, neredeyse Tevez'le aynı bonservisi Türk olduğu için değil de, Tevez kadar iyi oyuncu olduğu için alsa fena mı olur ?
Tüm bu yukarıda yazılanlar, tabii ki çok ham, üzerinde günlerce tartışılması gereken fikirler… Şu an yapılması gereken, herkesin hem fikir olduğu atanmış değil, seçilmiş yeni bir federasyon ve kulüplerin başbaşa verip 2014-2015 sezonundan itibaren geçerli olacak şekilde yeni bir düzenlemenin görüşmelerine başlanmasıdır.
Son olarak şunu da söylemek istiyorum ki; istedikleri kadar önümüzü kesmeye çalışsınlar; o kupanın müzemize girmesi sadece ertelenebilir, asla engellenemez…
Sarıyla yaşamak, kırmızıyla yaşlanmak dileğiyle...