22
2011
Geçen sene o kadar hasret kaldık ki takımımıza; bu sene her maçı iple çekiyoruz, bir önceki maçta oynanan ve şimdilik en fazla 20 dakika süren futbolu tekrar izleyebilmek için. Hele ki geçen hafta 3 forvetli sistemin kısır futbolu sonrası geçilen çift forvetli sistemin getirdiği pozisyon fazlalığı, bu hafta özlenen Galatasaray'a biraz daha yaklaşacağımıza inandırmıştı bizi.
Maç başında kadrolara baktığımızda, Fatih Hoca'nın da bizimle aynı fikirde olduğunu görüp, daha bir keyifle geçtik televizyonun başına. Ta ki 14'teki kırmızı karta kadar... O andan itibaren bizim göze hoş gelen futbol umutlarımız da bir başka bahara kaldı.
Kalecimizi çok seviyoruz, hatta bugün Ufuk'un yediği golü görünce, biraz da sevmek zorunda hissediyoruz ama oyuna konsantrasyonunu biraz daha yüksek tutmak zorunda olduğunu düşünüyorum. Bir maç elindeki topu kaçırdı, bir maç 14'te kırmızı kart gördü ve yaptığı hatalar şimdiden Galatasaray'a 5 puan ve ciddi güven kaybına mal oldu. Bu belki sezon içinde olsa idare edilebilir ama böyle kritik bir sezonun başında olması maalesef ki kimseye ekstra hata lüksü bırakmıyor.
Defans bloğu için söylenecek fazla bir şey yok, beklendiği gibi ortalama bir performans sergiliyoruz. Hakan Balta iki maçtır beklentilerin üzerinde; ilk defa sağ bek oynayan Eboue ise hala vasatın altında, merakla uyum sağlayacağı günü bekliyoruz.
Takımda beklentinin en altındaki futbolcu sistemin belki de en kritik oyuncusu olan Selçuk... Maalesef ki kendisine verilen görevin büyüklüğünü kavrayamamış bir performans sergiliyor Galatasaray'da. Bizim ondan beklediğimiz sadece derinlemesine 1-2 top atıp, uzaktan şut çekmesi değil; orta sahayı koordine etmesi ve kendisinin o bölgenin komutanı olduğunu hissettirmesi... Büyük takımdan örnek vermek gerekirse Xavi Barça için, küçük takımdan örnek vermek gerekirse Cernat Karabükspor için ne yapıyorsa, Selçuk'un da Cimbom için aynısını yapması lazım. Ama o şimdilik kaçak güreşmeyi seçiyor... Arzuladığımız takım için tempolu oynayan ve topa sahip olan bir orta saha; böyle bir orta saha için de Selçuk İnan şart. Umarım bu durumun ve kendisinin öneminin kısa sürede farkına varır.
Forvet hattında ise gönlümüz tabii ki Milan Baros'un yedek kalmasından yana değil. Fakat Elmander'in Baros'a göre daha mücadeleci, daha iyi top saklayan ve uzaktan daha isabetli vuran bir yapısı olduğunu kabul etmek lazım. Diğer bir deyişle İsveçli'nin olmayan bir pozisyonu golle sonuçlandırma ihtimali Çek oyuncuya göre çok daha yüksek ve bence bu özelliği de onu Baros'un önünde ilk tercih yapıyor.
Tamam, takım çok yeni, muhakkak ki zamana ihtiyaçları var. Böyle durumlarda herkesin temcit pilavı gibi söylediği '96 takımı bile, genç milli takımlarda yıllardır beraber oynamış oyunculardan kurulu olmasına rağmen, ilk sezonlarında devre arasına 9 puan geride girmişti. Sabretmek lazım. Ama geçen sezonun camiada açtığı yaralar o kadar derin ki; gerek taraftarın takıma, gerekse oyuncuların kendilerine güvenebilmek için acil galibiyetlere ihtiyacı var.
Umarım Fatih Hoca bu maçta şans verdiği çift forvetli sisteme Eskişehir maçında da ilk tercih olarak düşünür, Arena'daki maç ile bu seriye başlamış oluruz. Yoksa ilk maçta komple, ikinci maçta ilk yarı, bu maçta da karttan sonra mecburen oynadığımız sistemin başarıya ulaşabilmesi için sabrın yeterli olmayacağı düşüncesindeyim.