14
2014
Galatasaray'ın düşüşü birçok nedeni içinde barındırıyor... Fakat bu nedenlerden biri Mancini'nin çok değişiklik yaptığı ve takımın kimyasını bozduğu fikri hiç değil bana göre.
Aksine bence Mancini hiç değişiklik yapmıyor, kendi fikrinin uygulanabilmesi konusunda çok katı ve oynattığı oyuncular performans veremese de bunun üzerine gidiyor.
En son eski Galatasaray yardımcı antrenörü Hasan Şaş da bu konuya değinmişti ve 7'den 77'e herkesin ağzında bu var. (Mancini takımı neden değiştiriyor?)
20 küsur maçtır farklı 11'lerle sahaya çıkılması gibi temeli olmayan verilerle bu düşünceyi desteklemeye çalışıyorlar.
Hâlbuki sezon ortasında göreve gelen teknik direktör takımı tanımak için değişiklikler yapar, üç kulvarda yarışan teknik direktör de yorgunluklardan ve sakatlıklardan kurtulmak için daha fazla rotasyon uygulamak zorunda kalır. Öte yandan kendi futbol felsefesine uygun isimleri bulmaya çalışır, bulamadıklarını transfer ettirir, kendi fikrine uymayanları da takımdan gönderebilir. Bunlar son derece doğaldır. 20 küsur maçlık farklı 11 tercihlerini de buna yorabilirsiniz.
Siz Mancini'ye "2 senedir her şey iyi gidiyordu, sen Terim ne 11 çıkarıyorsa aynılarını çıkarmalısın" diyemezsiniz. Her teknik direktörün kendine has bir futbol fikri olur ve bu son derece doğaldır, olması gerekendir.
Konyaspor maçında yine takımın kimyasını bozmasıyla, çok sayıda değişiklik yapmasıyla ilgili bir soru gelince Mancini delirdi.
"Ne değiştirdim?" dedi. Hakikatten sezonun 2. yarısından bu yana ne değiştirdi? Hücum hattındaki oyuncuları Sneijder, Burak, Umut, Drogba ve Hajroviç. 3 oyuncu kullandığı hücumda 5 alternatifle oynuyor, üstelik Hajroviç’e de bana göre çok az süre veriyor. Orta üçlüde kullandıklarına bakalım. Ceyhun, Yekta, Melo, Selçuk. 3 oyunculuk mevkide sadece 4 kişilik rotasyona gitti.
Savunmada ise ikinci yarıdan beri Telles, Hakan Balta, Semih, Chedjou, Eboue, Sabri, Veysel ve çok az da olsa Burdisso'yu kullandı. 4 oyunculuk bölgede sekiz farklı isim. Bu sayının ideali 6-7 olabilirdi.
8+4+5 bir de Muslera 11'ini sadece 17 kişilik (Burdisso’yu saymazdım ben olsam o zaman 16 olur) bir rotasyondan oluşturdu Mancini ve bu üç kulvarda yarışan bir takım için aksine az bir sayı.
Ben hücumda ve özellikle orta saha üçlüsünde ise değişiklik yapmadığı için eleştiriyorum Mancini'yi. Orta saha üçlüsü çok yoruldu, hem fiziksel, hem mental olarak. Üstelik yaşları da 29 Selçuk, 30 Melo, 28 Yekta... Genç oyuncular da değil bunlar. Hücumda en çok kullandığı isimler Sneijder, Drogba, Umut falan da aynı. Savunma harici genç diyebileceğimiz tek orta saha ve hücum oyuncusu var Galatasaray’ın o da en az oynayanı Hajroviç.
Nedir Mancini'nin mantalitesi ve Terim'in mantalitesine göre farkı nedir?
Bir kere Mancini takımının temposu daha düşük fakat topa daha çok hâkim. Son 20 küsur yılda, baştan kurulmuş ve zirveye yükselmiş takımlara da dikkatli bakarsanız (bunların başında Barcelona gelir) ilk yıllarında çok düşük tempo ama yüksek seviye topa hâkimiyet görürsünüz. Bu takımlar da ilk yıllarında deplasmanda sıkıntı yaşarlar.
Yekta-Melo-Selçuk hep topa daha çok hâkim olmak için... Terim göbekte iki oyuncu ve kanatlarda da iki oyuncu, santrfor hattında da ikinci oyuncu kullanarak, topu rakibiyle daha çok paylaşarak ve daha tempolu bir takım yaratarak bir temel oyun anlayışı oturtmuştu. (Geçen sezon 2. yarısından itibaren bunda değişime gitmek zorunda kaldı sadece) Mancini'yi bu temelin üzerinden devam etmediği için eleştirmeye kimsenin hakkı yok!
Hamit tam olarak iyileşmiş olsa, Emre Çolak sakatlık yaşamasa, Umut Gündoğan bu kadar kondisyon eksiğiyle gelmese muhtemelen Mancini o bölgede daha çok rotasyona giderdi ama o o bölgede Veysel ve Salih gibi çok koşan, basan, agresif isimleri kullanmadı. Hem de her şeyden çok o tarz oyunculara ihtiyacı varken...
Galatasaray'ın en büyük eksiği yavaş olması, rakibe verdiği topu kolay kolay geri alamaması ve kötü pres yapması. Bunu nasıl engellersiniz? Ortasahanıza Veysel, Salih gibi müthiş mücadele eden, çok sert oynayan genç oyuncuları yerleştirirsiniz ve bunlar yaşlanan ve yorulan Selçuk'la, Melo'nun da yükünü hafifletirler.
İtalyan daha Tokatspor maçında Veysel'i ön liberoda denediğine göre onun geçmişte Eskişehirspor'da o bölgede oynadığını öğrenmiş. Hakkında yazılan kitaplara ve eski futbolcu ile antrenör arkadaşlarının dediğine göre tam bir ‘işkolik’ olan Mancini bu konularda çok araştırmacı zaten. Peki, takım bu kadar yorgun, aciz bir pres yaparken onları orada neden denemedi?
Mancini'ye sorulacak soru neden çok değişiklik yaptığı değil, neden her şeyi kaybederken (lig, Şampiyonlar Ligi hatta Türkiye Kupasını zora sokması) moral motivasyon olarak da çöken oyuncuları, inatla tercih ettiği olabilirdi. "Neden değişiklik yapmadınız?" olmalıydı esas soru.
O zaman Mancini muhtemelen şöyle cevap verirdi. "Mantıklı bir soru, Veysel ve Salih'i orta sahada denemedim çünkü takımıma topa sahip olma alışkanlığını aşılamak istiyorum. Bunu da bu sezonu kaybetme pahasına göze alıyorum çünkü bugünü kazanmak isterken, bu güne kadar oturtmak istediğimiz mantaliteyi ve bununla birlikte yarını da kaybedebilirdik. Kötü de pres yapsak, top kazanmada sorun da yaşasak, bu sene sonuna kadar benim hedefim bu mantaliteyi oturtmak olacak"
Fakat spor basınımız o kadar cahil ki! Senelerdir de hiç değişmiyorlar. Hep aynı dinozorlar ve/veya onun bunun yeğeni… Hep aynı diyorum çünkü bundan seneler önce Feldkamp bir röportajında şöyle demiş.
“Bundan sonra Almanya'da yapılan teknik direktör eğitim seminerlerine katılmama kararı aldım. Çünkü aramızda bana gerekli eğitimi verecek basın mensuplarının olduğunu görüyorum.” Çok komik, çok güzel! Feldkamp çok akıllı bir adamdı ve çok güçlü bir karakterdi. Bilgisine, zekasına güvenmediği cahil Türk yorumcularının veya gazetecilerinin haberleriyle, sorularıyla böyle dalga geçerdi. Mancini ise duygularını Kalli gibi kontrol edebilen, güçlü bir karakter değil. Bu yorumların onu olumsuz etkilediği ve takımı da motivasyon olarak berbat derecede kötü etkilediği anlaşılıyor. Feldkamp basın toplantısında “aptalca sorular sormayın” diye kavga etmezdi mesela… Gereksiz derecede duygusal ve zayıf bir görüntü bu Mancini için.
Sorulan sorular da şunlar… Bunlara cevap bile vermeye değmez. "Eboue neden oynuyor? Hakan Balta aslında sol bek, siz stoper yaptınız, takımın kimyası bozuldu" diyorlar.
Bir kere son 2-3 ayda Hakan Balta'nın stoperde daha verimli olduğunu, ona en uygun mevkiinin orası olduğunu, Mancini'nin de bu sayede seneye bir yabancı stoper transferinin zorunluluğundan Galatasaray'ı kurtardığını görmeyen hakikatten bu işi yapmasın.
Olaya tamamen ezber ve dogma bilgilerle "Hakan Balta aslen sol bek" cümlesiyle yaklaşan herkes, sadece futbol değil tüm takım sporlarıyla ilişkisini kesebilir. Hakan Balta'yı sol bek olarak tanrı mı belirlemiştir? Ana rahminde ona sol bek özelliği mi girilmiştir? Bu oyun bilgisayar oyunu mudur? Bu insanlar da robot mudur?
Zamanında ligimizde sol bek yetişmediği için alt yapısını Almanya'dan alan bir Hakan genç yaşında bu kadar ağır da olmadığı için sol bek mevkiisine yerleştirilmiştir. Fakat Hakan'ın fiziği stopere uygundur, oyun bilgisi uygundur, konsantrasyonu, tekniğinin topa yatkınlığı, pozisyon alması uygundur, Hakan zeki bir oyuncudur ve fakat yaşıyla birlikte daha da yavaşlamıştır. Mancini'nin Hakan'ı mevcut yeteneklerine göre en doğru yere koyması bir teknik direktörlük meziyetidir. Oyuncunun 'asıl' mevkii diye bir şey olamaz. Olsa olsa 'alıştığı' mevkii olabilir. Oyuncu hangi sistemde hangi özelliklerini ön plana çıkararak veya hangi eksiklerini gizleyerek, nerede, nasıl oynayacak ona teknik direktörü karar verir ve teknik direktörlerin en önemli işlerinden biri budur.
Fatih Terim Semih'in yanına, Ujfalusi'yi kaybetmesinin ardından Cris'i, Dany'i monte etmeye çalışmaktansa Hakan'ı monte etseydi bu Terim'in büyük becerisi diyecektik. Kendisine bir de yabancı hakkı açmış olacaktı. Mancini, Terim'in görmediğini gördü ve bu onun becerisi.
Bunu erken görebilseydi, muhtemelen Burdisso'yu da aldırmayacaktı. Chedjou ve Gökhan Zan'ın sürekli sakat olması, Hakan Balta'nın o mevkiide devre arasına kadar pek denenmemiş olması onu transferin son günü Burdisso transferine de itti ama aslında savunmada da çok rotasyondan bahsedemeyiz Mancini adına.
Telles geldiğinden beri dur durak bilmeden 3 kulvarda oynuyor ve maçların 2. yarılarında kondisyon sorunu yaşıyor. Bazen daha atletik ve daha güçlü bir stoper istediği için Chedjou'yu da deniyor ama Chedjou sürekli sakatlandığı için fiziksel olarak bir türlü istediği boyuta gelemiyor. Sağbekte de bazen savunması daha iyi olan Veysel'i bazen de hücumu daha iyi olan Sabri'yi kullanıyor. Yabancı kuralı el verdiğinde de bu ikisini de daha iyi yapan Eboue'yi kullanıyor. Bu arada Burdisso'yu Türkiye Kupasında falan oynatmak istemesi sanırım üzerinde yaratılan baskılardan oldu.
Mancini Ocak ayında, Umut, Burak ve Drogba'nın hiç sakatlanmamasını ve cezalı duruma düşmemesini düşünerek, Hakan Balta'yı da stopere tam olarak monte edemediği için santrfor yerine genç oyuncular ve stoper tercih etti. Belki de devre arası hazır bir santrfor satın almalı veya kiralamalıydı. Drogba'nın sakatlık sorunları, Umut ve Burak'ın performans düşüşü Galatasaray adına en büyük sorunu, gol atamama sorununu ortaya çıkardı. Galatasaray ligin ikinci yarısında gol sorunu yaşamasa, ligde Fenerbahçe’yle kafa kafaya olur, kupada da şimdiden finale çıkmış gözüyle bakabilirdik.
Aslına bakarsanız, bu hatayı Ersun Yanal da yaptı. Hep aynı tarz, fiziksel forvet oyuncularıyla oynadı ve 3 oyuncu kullandığı hücumda 4 kişilik bir rotasyona sahipti. Forvet al(dıra)madı ve forvetleri aynı anda iki kişi sakatlanınca da çok puan kaybetti. "Ersun Yanal takımları 2. yarıda düşüyor, bu sene düşmedi" açıklamaları o yüzden doğru değil. Bu kayıpların ardından Fenerbahçe iç sahada oynadığı Konyaspor, Kasımpaşaspor maçlarında dahi büyük bir baskı altında görünüyordu. Rakipleri yakalayamadı diye Fenerbahçe düşmedi diyemeyiz.
Rakipleri bugün Fenerbahçe'nin hemen altında olsa ben yine Fenerbahçe'nin Bursaspor maçındaki gibi rahat ve yaratıcı oynayabileceğini düşünmüyorum.
Fenerbahçe hücum oyuncuları fiziksel olarak çok üstün, Kuyt, Emenike, Sow hatta arkada Alper... 21-22. haftaya kadar Fenerbahçe neredeyse bütün puanlarını yan toplar, karamboller ve fiziksel zorlamalarla aldı. Galatasaray çok daha yaratıcı ve organize hücumlar edebilen bir takımdı daha geçen aya kadar. Fakat moral her şeyi değiştiriyor ve Ersun Yenal nihayet 10 puan fark attığında Salih Uçan'ı oynatmaya cesaret edebildi o da takımın moralliyle birlikte yaratıcılık konusunda büyük fark yarattı. Hafta sonu derbide Yanal'ın Salih'i oynatma konusundaki cesareti de çok belirleyici olacak.
Bunlardan başka Mancini'nin ülkeyi tanımaması da büyük sorun. 90+'larda yaptığı değişiklikleri "Gol için her şeyi yaptık bu değişiklikle bir 30 saniye daha kazanmayı hedeflemiştim" diye yorumladı.
Garip, bunları sanırım İngiltere'de de yapıyormuş. Uzatlamalarda oyuncu değişikliğiyle duran 30 saniyeyi hakem oyuna ekstra ekliyormuş. Fakat Türkiye'de öyle şey olur mu yahu? Türkiye'de hakemler o kadar baskı altında ve o kadar korkak maç yönetiyorlar ki, "bir an önce süre dolsun da şu maçı bitireyim kurtulayım” kafasındalar. O 30 saniye katiyen eklenmez, aksine sen süre kazanacağım derken süre kaybedersin.
Neyse, bunlar ufak tefek ayrıntılar. Galatasaray gelecekte başarı istiyorsa sabır göstermek zorunda… 3 ayda 5 ayda bir hoca değiştirerek hiçbir başarı gerçekleşmez.
Galatasaray'ın 14 sene şampiyon olamadığı dönemde kaç hoca değiştirdiğine bakın. (Ben size söyleyeyim 15) Sonra Derwall'le birlikte ilk sene 6. ikinci sene mağlubiyet almamasına rağmen 2. olan takıma bakın. 3. sene şampiyonluğa ve ardından 4. sene 12 puan farkla şampiyon olup, (bu üç puanlı sisteme geçildiğinden beri rekor puan farkı Türkiye’de) Şampiyon Kulüpler kupasında yarı finale giden takıma bakın.
Yani her şey adım adım. Basamak, basamak.