Makale Yaz
Bu haberi yazdır
Futbolcuların Ayıbı mı?
 Kas
05
 2014

Aslında yazımın başlığı tam olarak Galatasarayımız değil Türk futbolunun da nasıl kurtulacağıyla ilgili olmalı ama benim için öncelik Galatasarayım olduğu için bu reçeteyi sunuyorum acizane.

Ben 35 yaşında, üç üniversite bitirmiş, İngilizce ve Almanca bilen, asıl mesleği eğitimcilik ama aynı zamanda da sosyolog olan bir Galatasaray aşığıyım.

Galatasarayımızın bugün ki düştüğü duruma bakıldığında gerçekten tıpkı Türk futbolunun da olduğu gibi yerlerde süründüğü hepimizin malumu. Özellikle son yıllarda kulüplerin transfer politikalarına, aldıkları oyunculara ve bu oyuncuların gelişim seviyelerine baktığımızda en ufak bir artı durum dahi gözümüze çarpmıyor.

Özellikle yerli futbolcu kardeşlerimizin hemen hemen tamamına baktığımızda fiziksel yeteneklerinden önce bu kardeşlerimizin tam bir cahiller topluluğu olduğunu görüyoruz. Özellikle 20-28 yaş arası futbolculara yıllık milyon Eurolar verilip sadece futbol oynasın dediğimizde bu çocukların içerisine düştüğü ikilem içler acısı. Hayatla ilgili bir ideolojisi, belli bir çizgisi, hayat felsefesi olmayan, etrafı güya yatırımcı yalakalarla çevrilmiş, futbolun sadece ayakla oynandığını zanneden, her maç sonunda uzatılan mikrofona iki lafı bir araya getirip konuşamayan ve tek söyledikleri önümüze bakıcaz olan, kişisel gelişim teriminin anlamını dahi bilmeyen,hayatlarında bir tane dahi kitap okuyup bitirmemiş, içerisinde bulunduğu ülke insanının sosyolojik boyutta tahlilini yapamayan, maç sonu sabahlara kadar barlarda dağıtan, gösterişli araçlarıyla bambaşka hayat yaşayan bu insanların tamamı cahil hem de kara cahil arkadaşlar. Peki ne yapmalı? Her şeyden önce federasyon bir kural koymalı. En azından Galatasarayımızın yönetimi koymalı bu kuralı: Her futbolcunun bir belli periyotlarda görüşmesi gereken bir psikoloğu ve sosyoloğu, bir imaj makeri, kişisel gelişimi pozitif yöne götürecek profesyonel insanlarla çalışma zorunluluğu olmalı. Kulübün en alt yaş gruplarından itibaren zihinsel gelişimi arttırıcı çalışmalar yapılmalı. Gerekirse olayı daha da abartıp tüm futbolculara hızlı okuma dersleri aldırılmalı. Size abartılı gelebilir ama dakikada 200 kelime okuyan (ki bu rakama dahi Türkiye'de hiçbir futbolcu ulaşamaz eminim) bir insanın saha içerisindeki bakış-görüş açısı, tahlil ve karar verme yetisiyle dakikada 500 kelime okuyan bir insanın ulaşabileceği kapasite arasında en az beş kat fark vardır. Soruyorum şimdi size: Siz hiç elinde kitap olan bir futbolcu gördünüz mü? Türk futbolunun çimleri üzerinde bırakın sahanın yarısını, gözünün önünü bile zor gören binlerce topçu koşmakta. Unutmayınız ki 100 metre dünya rekortmeni saatte 37,5 km koşarken herhangi bir profesyonel oyuncunun %50 güçle vurduğu top saatte en az 70 km hıza ulaşır. Bu da demek oluyor ki futbol ayaktan önce beyin-göz koordinasyonuyla oynanan bir oyundur. Hakan Şükür örneği tam da buna uygun bir örnektir aslında. Fiziksel olarak futbol oynamaya tam anlamıyla vücudu müsait olmasa da beyin-göz koordinasyonunu iyi sağladığı, kitap okuyan ve bilgili bir insan olduğu hepimizin malumudur.İşte Türk futbolunun gelmiş geçmiş en büyük golcülerinden biri olma şerefini kendisine sağlayan en önemli özellikler bunlardır aslında ona. Ya da hepimiz Zidane'yi seyrederken attığı o müthiş paslardan sonra "Yahu bu adam sahayı tepe kamerayla mı görüyor?" diye hayretle sormuşuzdur birbirimize. Ama maalesef Türkiye'de şu anda bunu yapan tek bir futbolcu dahi yok. Şu anda Avrupa'daki gurur kaynağımız Arda'nın Galatasarayımızda oynadığı bir dönemde takımın sezon öncesi kamp çalışmalarının birine şahit olduğumda çıplak gözlerimle gördüm. Takım spor salonunda antrenman yaparken Arda kardeşimiz antrenör arkasını her döndüğünde ters mekik çekmeyi bırakıp antrenör yüzünü kendilerine dönesiye kadar bekliyordu. O dönemin yedek kalecisi Ufuk kardeşimiz bench preste 2.5 kg'lık ağırlıkla çalışıyor, Türkiye'nin en güçlü futbolcusu dediğimiz Servet kardeşimizin leg adductionda kullandığı ağırlık ise sadece ve sadece 5 kg'dı. Arda'nın o günlerdeki fiziği ile bugünü kıyasladığınızda daha iyi anlayacaksınız bu söylediklerimi. Bu manzarayı çıplak gözlerimle görünce anladım işin aslını. Size ilginç gelebilir ama Konyaspor ile Barcelona aynı antrenman programını uyguluyorlar. Peki sonuç? Mesele uygulanan antrenman programından önce iş disiplini ve ahlakını sağlayacak eğitimi vermek. 

Sonuç olarak kendi egolarını tatmin etmeyi, tanınma arzusunu, servetlerine servet katmayı ve bu milletin paralarını har vurup harman savurmayı bırakıp tüm emek ve enerjilerini Türk futbolunu kurtarmaya adarlarsa bir gün sayın büyüklerimiz, yapmaları gereken ilk şey kulüplerin, futbolcuların patronu olduğunu onlara hissettirmek ve sadece 90 dakika değil günün 24 saati onların hayatlarını şekillendirmek olmalı.Hepimiz eğitimin elbette şart olduğunu ancak eğitimin uzun vadede getirisi olduğunu söyleyip kısa vadede başarı arayıp dururuz. Ancak unutmayın ki 20 yıl önce de ülke futbolu harap vaziyetteydi.Bir yerlerden başlamak gerekiyor artık. Andriy Schevchenko'nun Milan'a transfer olduğunda gördüğü muameleyi ve yaşadıklarını biraz araştırırsanız ne demek istediğimi çok daha iyi anlarsınız. 

Tüm Galatasaray aşığı büyüklerime ve küçüklerime saygılar.

Murat GÜLHAN





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
Son Girilen Makaleler
beawerheart
| 28 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 25 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 24 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 15 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 05 Ağustos 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...