10
2014
İddiasız Galatasaray'ın bu yılki son Avrupa sınavını izledik. Sınıfta kalmayı önceden garantileyen takımımız ne yazık ki prestij sınavını da geçemedi. Ama Hamza hoca ve biz cimbomluların neyin ne olduğunu görmesi açısından önemli bir maç oldu.
Harika ve aynı zamanda içimizi burkan bir taraftar resitali vardı. Galatasaraylılar stadda tezahüratlarıyla aslında şunu söylediler: iyi futbolu ve iyi futbolcuyu bağrımıza basarız; kötü futbolu ve kötü futbolcuyu da protesto ederiz... ve bu mesajlarında sonuna kadar haklıdırlar. Bu gece Sneijder, Bruma, Emre, Yasin gibi oyuncuları bağrına bastı taraftar. Ve yaptıkları duygu yüklü tezahüratlarla takımın bu halde oluşuna katkı sağlayanlayanlara ve diğer herkese iç acıtan bir mesaj vermiş oldular. Bravo! İşte bu yüzden Galatasaraylıyız!
Şuna karar vermeli yönetim: bu takımı eski şanlı günlerine döndürüp ondan Avrupa'da oynayan bir dünya takımı mı yaratacak, yoksa bu takım kendi ligimiz olan çöplüğü eşelemekle mi yetinecek? Eğer ilkinden yanalarsa o zaman Hamza hocamız da şuna karar vermeli: bu takım Sneijder'in seviyesine mi çıkarılacak, yoksa aynı seviyede mi kalacak. Eğer ikinci şık geçerliyse (ki olmadığı aşikar) Sneijder'in bu takımda oynamasına hiç lüzum yok. Derdimiz Avrupa'ysa takım Sneijder seviyesine çıkarılmalı. Ki hiç kimsenin "hayır, derdimiz bu değil" diyeceğini sanmıyorum. Öyleyse bir an evvel Hamit'in maç sonunda söylediği gibi, radikal kararlar alınmalı.
Inter Şampiyonlar Ligi kupasını aldığında Sneijder takımın beyniydi. Takımın çekirdeğiydi. Bütün toplar onda toplanıyor bütün toplara o yön veriyordu. Bir insan da olduğu gibi 11 insanın bulunduğu futbol takımında da iki beyin olmaz. Selçuk ve Sneijder'den biri oynamalıdır. Avrupa'da başarı içinse kesinlikle Sneijder oynamalıdır ilk 11de.
Drogba ilk maçlarına çıktıktan sonra bir gazeteci ona Burak'ı sormuştu. O da Burak'ın iyi futbolcu olduğunu ama kendisini geliştirmesi gerektiğini söylüyordu. O sıra Burak 28 yaşındaydı. Drogba gibi bir usta topçu 28 yaşındaki futbolcuya gelişmesi gerekiyor diyorsa, burada mühim bir sıkıntı vardır. 28 yaşındaki topçunun çoktan gelişmiş olması gerekir. İşte takımımızın as forvetinin hali ortadadır. Umut'u saymıyorum bile.
Bu geceki maçta gördük ki komple bir takım vardı karşımızda. Sanki Fifa oyununda Pc'nin başında biri onları yönetiyormuş gibi, daha ayaklarına top gelmeden kime pas atacakları, nereye koşacakları falan belliydi Arsenal'li topçuların. Ve adamlar çok atiklerdi! Kondisyonları çok iyiydi. Birebirde çok dayanıklılardı. Biz teknik oyuncudan, çalım atan oyuncuyu anlıyoruz. Ama teknik oyuncu demek futbol tekniğini iyi bilip uygulayan futbolcu demektir. Messi gibi çalım atamaz belki adam ama ne yapacağını iyi bilir. Arsenal'li topçuların hepsinde de bu vardı.
Galatasaray'ımızda ne gördük? Total futbolun T'si yoktu malesef sahada. Sneijder topu aldığında pas yapacak, üçgen kuracak, alan yaratacak varyasyonları bulamadı. Hücumda ne yapacağını bilmeyen, dağınık, şablonsuz, plansız bir takım vardı. Hücumda plansız başıboş bir koşturmaca vardı. Ama defansımız kadar da beter değillerdi hani. Yedek kaleci Sinan, Semih, Hakan ve en mühimi de, Tarık... Tarık'ın Galatasaray için yetersiz bir futbolcu olduğu gün gibi ortadadır. Podolski'nin bu kadar eğlenmesine neden olmuştur kendisi. Telles de oldukça etkisizdi.
Tek tek oyunculara bakmak önemli. Daha önemlisi bütüne bakmak. Takımımızın komlple bir yapılanmaya ihtiyacı vardır. Özellikle yerli oyuncular piyasası kısırlığına rağmen didik didik edilip kulübümüze yakışan oyuncular bulunmalıdır. Gereksiz yerli ve yabancı topçular gönderilmelidir, ki Hamza hocamız bu "obez" kadronun zayıflatılacağı müjdesini verdi. Doğru işler yapılması için önce bir düşünsel altyapı lazım. Oturup düşünmeli futbolu yönetenler ve teknik heyet: biz ne istiyoruz, başarı çıtamız neresi olacak, diye. Sonra buna göre bir transfer politikası belirlenmeli. Çünkü eldeki oyuncular yüksek çıtalar için, yetersiz.
Doğru hamleler büyük paralar gerektirmez. Beşiktaş bunun en bariz örneği. Dengeli, dinamik, çabuk ve tek pas oyununu benimseyen, taktik disiplini yüksek bir takım yaratmak bizimki gibi köklü bir kulüp için zor olmasa gerek. Bu yapılırsa en kötü ihtimalle her yıl ortalamanın üstünde Avrupa macerası yaşayan bir takım olması işten bile değil Galatasaray'ımızın.
Bu takım sanılanın aksine Drogba ve Sneijder'in gelişiyle bozulmadı. Daha öncesinde bizzat Fatih hocanın da katkılarıyla Burak, Umut, Hamit, Ambrabat gibi oyuncular alınarak bazulmaya başlandı. Kendi kurduğu takımı yine kendi bozmaya başladı Fatih hoca! Haliyle toz kondurulmayan Fatih Terim'e de artık o tozlar kondurulmalıdır. Milan Baros'un Fatih hoca hakkında "taktik anlamda soyunma odasında hiçbir şey yapmıyordu, sadece bağırıp gaz veriyordu" demesi, dikkate alınıp düşünülmeli. Artık dünya futbolu gazla çalışmıyor. Türk futbolu ve Galatasaray, buna bir an evvel ayak uydurmalı.