17
2015
Değerli arkadaşlar...
Öncelikle makalemi okumaya zaman ayırdığınız için size çok teşekkür ediyorum ve yazımın başlığını açıklama gereği duyuyorum. ''İTE KAKA GİDİYORUZ''...
Bugün güzel bir galibiyet aldık, hem de dört güzel golle. Oynanan oyun topun ayakta kalması ve pozisyon zenginliği açısından güzel görünüyor ama yinede takımda ters giden birşeyler var. İlk golü yedikten sonra içinden gitti maç diyen arkadaşlar mutlaka olmuştur ki buna bende dahilim. Gol yedikten sonra takımımızın maçı çevirebiliceğine dair hissiyatım olmuyor malesef. Özellikle bu sezon daha fazla karamsarlığa kapılıyorum. Elimizi ensemize bağlayıp ayaklarımızı uzatarak Galatasarayı seyrettiğimiz bir sezon yaşamıyoruz. Böyle bir sezonu en son 2011-2012 sezonunda Fatih Terim varken, ileride Elmander'li ve ortada Selçuk'un harikalar yarattığı dönemde izlemiştik hepimiz.
Gelelim bu durumun nedeni ile ilgili düşüncelerime. İmparatorun ''en iyi savunma saldırmaktır'' mantığından yola çıkarak şunu açıkça söyleyebilirimki üçüncü bölgede topu tutamıyoruz. Tamam elimizde Burak ve Umut gibi pres yapabilen forvetlerimiz var ve kendi ligimizdeki bazı maçlarda işe yarıyor ancak zorlu maçlarda ve özellikle şampiyonlar liginde baskı altında oynamaya alışkın defans oyuncularına karşı pozisyon üretmekte çok zorlanıyoruz. İşte buradada devreye yaratıcılık ve yetenek giriyor. Örnek vermek gerekirse Elmander... Adam sırtı rakibe dönükken öyle güzel top alıyor ve topu saklayabiliyordu ki sağından, solundan ve geriden bindiren orta saha oyuncularına çok güzel alan boşaltabiliyordu ve özelliklede pres yeteneği Umut ve Buraktan kat kat fazlaydı. Buna Fenerbahçe maçında Volkanın ayağından top alıp üçüncü golümüzü atmasını örnek verebilirim. Elmander bilinçli pres yapıyordu yani Umut gibi sağa sola boş boş koşmuyordu. Bir örnek daha vermek gerekirse Drogba... Yaşı fazlaydı, tempo konusunda sıkıntıları vardı, maç seçiyordu doğrudur, fakat durucağı yeri ve nereye nasıl vuracağını öyle güzel biliyordu ki, bizi çoğu maçta ipten almıştır. Bunada Akhisar ve Juventus maçlarını örnek verebilirim. Yani demem o ki Umut gibi sadece koşan ve Burak gibi sadece karşı karşıya kaldığında gol atabilen iki santforla ligte idare edebiliriz fakat şampiyonlar liginde feci çuvallarız.
Bizim yapmamız gereken sezon başında Burak ve Umut inadından vazgeçip, Elmander tarzında pres yapmayı bilen, hava toplarına hakim ve özellikle sırtı dönükken top almayı becerebilen bir forvet transferi yapmaktı. Hamza hocanın ve yönetimin burada hata yaptığını ve hatta Hamza hocanın lig başladıktan sonra bu hatasını anlayıp pişman olduğunu düşünüyorum.
Diyelim ki forvet transferinde ısrarcı olmayıp aynı forvetlerle devam etmeyi tercih ettin. Olabilir fakat burada da bir hata mevcut. O zaman ise orta sahayı kalabalık tutmak için sürekli bindirme yapan ve topu ileriye taşıyabilen bir SAĞ AÇIK mutlaka ama mutlaka alınmalıydı. Sol kanadı etkili kullanabilen oyuncularımız var ama sağ kanatta bence resmen dökülüyoruz. Sol özellikli oyuncuyu ise sağ kanada alınca aynı verimi alamıyoruz ve bütün yük 31 yaşındaki sabriye ve onun muhteşem ortalarına biniyor. Bu sorun ile ilgili kafamda olan bütün oyuncuları ise Fenerbahçe aldı. Şener, Ozan ve Volkan mutlaka alınması gereken oyunculardı. Üçüncü bölgede etkili olamamamız ise oyunun daha uzun mesafeye yayılmasına sebep oluyor. Üçüncü Terim döneminde oyunu ortalama 40 metrede oynuyor iken şimdi ise 65-75 metrelerde oynuyoruz. Bu da oyuncuların kondisyon açığını ve kademe hatalarını daha fazla ortaya çıkarıyor. Bunun tek telafisi ise az önce bahsttiğim özelliklerde bir santforun veya sağ açığın Ocak ayında mutlaka alınmasından geçiyor. Ocak ayında adını bir türlü söyleyemediğim ve yazamadığım alman oyuncununda (:)))) takıma katılıcağını düşünürsek bir forvete mutlaka ihtiyacımız var.
İte kaka gidiyoruz. Bugün geriye düştük fakat kazandık. Bunda Yasin'in olağanüstü mücadelesinin ve Chedjo'nun Umut ve Burak'ın bir türlü yapamadığını yapabilmesinin payı çok büyük. Yenekli oyunculara sahibiz ve bu tür maçları yenekli oyuncuların bireysel yetenekleri sayesinde ''ite kaka'' kazanıyoruz. Ama asla unutmayalım ki dünyada başarı yetenekli oyuncuların bireysel becerileri sayesinde değil, yeteneklerin harmanlanması sayesinde kazanılıyor. Takım olmak birbirinin açıklarını kapatmaktan geçiyor. Yine de iyi yolda olduğumuzu ve eksiklerimizin çok olduğunu düşünüyorum. Halen saha içinde hata yapan oyuncunun açığını kapatmaya çalışan değil ona bağırıp çağıran oyuncularımız olduğunu görüyorum ve bunuda Galatasaray formasının her zaman kazanmak zorunda olma alışkanlığından gelen strese veriyorum.
Bana zaman ayırıp makalemi okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Düşüncelerimin yanlış olduğunu söyleyen kardeşlerim olucaktır, eleştiriye her zaman açığım fakat eleştirirken bile yapıcı olalım. Sağlıkla kalın, Galatasaray'la kalın, hoşçakalın...!!!!