26
2015
Merhaba Renkdaşlar;
Uzun zamandır blogtaki makalelerimde son zamanlar Galatasaray'ı ayaklarımı uzatıp keyifle seyredemediğimden ve önde bile olsak sürekli tedirgin olduğumdan bahsediyorum ve nihayet Anletico maçı ile bu tedirginlik yerini saç baş yolmaya, dua etmeye ve utanmaya bıraktı.
Evet utanmak! Utanmak ama gönül verdiğim renklerden değil oynanan basiretsiz, kifayetsiz ve şuursuz futboldan utanmak. Şampiyonlar liginde 6 gol yediğimiz Real maçında ve hatta daha geriye gidicek olursak, tribünden izleme şansım olduğu 1999'da Ali Sami Yen'deki 5-0'lık Chelse hezimetinde bile bu kadar utanmamıştım. Tarihimiz boyunca çok maç kaybettik ama hiç bir zaman bu kadar aciz hale düştüğümüzü hatırlamıyorum. Bir takım yenilebilir, Galatasaray'da yenilebilir hiç sorun değil. Ama aslan gibi yenilmek vardır, korkakça kazanmak vardır ve ezile ezile yenilmek vardır. Biz maalesef ezile ezile dalga geçer gibi bir maç kaybettik ne yazık ki. Sahaya çıkarsın futbolunu oynarsın yapmak istediğini yapmaya çalışırsın ama gücün yetmez yapamazsın yenilirsin, taraftarda arkanda durur yapmak istedik ama yapamadık diye. Çıkarsın gümbür gümbür oynarsın, bir ters top gelir gol olur yine yenilirsin ki böyle maçlar yaşadık, taraftar yine arkanda durur. Ama bu yenilgiden sonra kim neden arkanda dursun senin. Biz Galatasaray taraftarı olarak takımımızın her zaman arkasında dururuz ama şu eziklikten utanmayan arkadaşım varmıdır?
Atletico maçında ne oynadığımızı bilen arkadaşım varsa bana açıklasın lütfen. Defansmı oynadık, hücummu oynadık, topmu çevirdik ne yaptık biz lütfen söyleyin bana. Saha içinde ne yapmaya çalıştığını bilen oyuncumuz yoktu. Hücuma çıkmaya çalışıyoruz çıkamıyoruz, defans yapmaya çalışıyoruz yapamıyoruz, top çevirmeye çalışıyoruz onuda beceremiyoruz. Bir ara pres yapalım dedik onada kimsenin ciğeri yetmedi. Allah aşkına biz neyi doğru düzgün yapabiliyoruz. 3 tane uzun defans oyuncumuzun arasından Grezmann nerdeyse yükselmeden kafa vuruyor ve biz izliyoruz şaka gibi. Selçuk yoktu, Burak yoktu eksikler vardı vs... ama hepsi bahane bence. Profesyonel bir futbolcu iki metre yanındaki adamın ayağına pas atamazmı? Soldan bindirme yapan adamın üzerine gidilmezmi? Şut çekmesine veya orta yapmasına neden müsade edilir? Bu saydığım şeyleri yapmak için çok yüksek top tekniğine yada oyun zekasına ihtiyaç yok. Yüreği ile oynayan her futbolcu tekmeye kafasınıda sokar, tek kolu bandajlı ve sakatken UEFA finalide oynar.
Yürekli oyun! Atletico maçında bir kaç oyuncumuz hariç (ki siz kimler olduğunu zaten biliceksiniz) kim yüreği ile oynadı soruyorum size. Ben tekmeye kafasını sokan Bülent Korkmaz'ı ve 90+7 de skoru korumak için canla başla pres yapan Hakan Şükür'ü görmüş bir kuşak olarak, bugün oynanan futboldan utanıyorum arkadaşlar. Maalesef yüreksiz ve güvensiz oynuyoruz. Oyuncularımızın çoğunun kendine güveni yok. Buna teknik direktörler ''mental anlam'' diye bir ifade kullanıyorlar ve Mustafa hocanında bu sorunu çözebiliceğini düşünüyorum.
Mustafa Denizli geldi diye veryansın eden çok arkadaşım var biliyorum ama şu şartlarda daha iyi kimi getirebilirdik bunuda düşünmenizi istiyorum. Yabancı hoca olsaydı eğer ligi ve takımı tanıyana kadar bu sezon değil önümüzdeki sezon bile şampiyon olamazdık. Fenerbahçeden kovulan ve Trabzon'u yarı yolda bırakan Ersun Yanal'dan da hayır gelmezdi diye düşünüyorum. Mustafa Denizli ile en azından daha kötü olmayız ümidim var. Takım en azından kaldığı yerden devam edecektir. Yani oyun olarak daha da geri gidiceğimizi sanmıyorum.
Bu takımın çok eksiği var bunu herkes biliyor ama eksiklerden biride herkesin gözüne batıyor artık. Burak ve Umut ile sezon sonunu zor görürüz. 24 yaşındaki Grezmann iki maçtada canımızı çok yaktı ve iyi araştırılsa benzer bir oyuncu bulabiliceğimizi düşünüyorum. Muslera, Schneider ve Podolski yenekli oyuncular ki bunların yanına en azından kendi ligimiz için Selçuk ve Yasin'ide ekleyebiliriz ve az öncede söylediğim gibi biraz daha yürekli oynarsak bu sorunu kendi içimizde çözebiliceğimizi düşünüyorum.
Hepinize saygılar...