24
2012
Sonunda ligin ilk yarısı bitti ve 1 aylık soluklanma sürecine girmiş olduk.Bende açıkçası son 1 aydır,burada bir yazı paylaşmadım çünkü kendi naçizane görüşümle genel bir değerlendirme yapmak adına bu sürecin bitmesini bekledim.Bu sebeple hem geçen seneden örneklerle,hemde bu sezon ki bazı istatistiki veriler eşliğinde bir takım alt başlıklar altında bazı değerlendirmelerim olacak.
GALATASARAY BAŞARILI MI?
Benim bakış açıma göre "Başarı" denen kavram bir sürecin sonunda belli olur.Yani ben Galatasaray'ı daha yolun yarısına gelmişken "Başarılı" veya "Başarısız" diye nitelendirmem.
Ama illa ki şu an ki durum için bir değerlendirme yapmamız istenirse,Avrupa'nın 8 liginde şu an lider konumda bulunan takımlar ile Galatasaray'ı kıyaslayarak bir takım veriler sunabiliriz.Hani sadece 4 büyük ligi örnek veripte haksızlık yapmak istemedim.O yüzdendir ki,Ukrayna'dan Portekiz'e kadar başka ligleri de ekledim.Buyrunuz rakamlar:
(Not: M: Oynanan resmi maç sayısı, G: Galibiyet, B: Beraberlik, Y:Yenilgi )
İtalya lideri Juventus: 26M, 19G, 5B, 2Y Galibiyet oranı %73
Almanya lideri Bayern: 27M, 21G, 4B, 2Y Galibiyet oranı %77
İspanya lideri Barcelona: 28M, 24G,2B,2Y G.O %85
İngiltere lideri Manu: 26M, 19G, 1B, 6Y G.O %73
Fransa lideri PSG: 27M, 17G, 4B, 6Y G.O %63
Belçika lideri Anderlecht: 35M, 22G, 7B, 6Y G.O %63
Portekizde Porto'nun tek maçı eksik olduğu için şu an Benfica'nın 3 puan gerisinde bulunuyor o yüzden iki takımı da değerlendirmeye aldım.
Portekiz zirvesinde Benfica: 21M, 15G,4B, 2Y G.O %71
Porto: 22M, 17G, 3B, 2Y G.O %77
Ukrayna lideri Shaktar: 27M, 23G, 1B, 3Y G.O %85
Ve gel gelelim Galatasarayımıza: 26M, 14G, 7B, 5Y G.O %54
Yani Avrupa'nın 8 liginde ki lider takımlar ile kıyaslandığında galibiyet yüzdesi en düşük olanı...Ki kendisine en yakın rakiplerden galibiyet oranında yüzde 9 daha aşağıda.. Ve yukarıda ki takımlardan sadece Anderlecht Avrupa'ya veda etti.Benfica'da yola UEFA'da devam edecek.Ki onunda Barcelona'nın olduğu grupta bulunduğunu ve Nou Camp'ta puan aldığını hatırlatmakta fayda var.Bunlar dışında 6 takımda Şampiyonlar Ligi'nde yoluna devam etmekte...Bu da demek oluyor ki, "Aklımız Şampiyonlar Ligi'ndeydi" bahanesi bir tek biz Türkler için geçerliymiş! 2 kupayı birden götürmeye alışık değiliz şeklinde ki feryatlarımızı duyanda, sanki Türkiye Ligi'nde Barcelona ve Real Madrid ile çekiştiğimizi sanır!
Sonuç olarak ben rakamları verdim,değerlendirmeyi okuyuculara bırakıyorum...
2012 MODEL TERİM VS. 2013 MODEL TERİM
Geçen sezon Fatih Hoca'nın çok farklı bir havası vardı.Saha kenarında güven veren,hamleleriyle oyunun akışına damga vuran,maç önü ve maç sonu konuşmalarında harika analizler yapan,kaybedilen maçlardan sonra hatanın kendisinde olduğunu itiraf edecek kadar olgunlaşmış,yeri geldiğinde 18-19 yaşındaki oyuncuları yılda 3 milyon euro alan oyunculara tercih edebilecek kadar adaletli bir profil çiziyordu.
Ancak bu sezon 180 derece tersine döndü rüzgar...Özellikle kendi adıma konuşmam gerekirse; maç önü ve maç sonu konuşmalarında adeta ağzımı açık bırakan sözler sarfeden,maç esnasında yaptığı hamleler 2-3 maç dışında hep olumsuz sonuçlar veren,adalet duygusu tamamen törpülenmiş ve her kayıp sonrası devamlı oyuncularını eleştiren bir görüntüdeydi Fatih Hoca...
Maç önü ve maç sonu konuşmalarına örnek olarak;dilerseniz Braga maçı öncesinde ki konuşmalarını bir hatırlayalım Fatih Hoca'nın:
"Bu gruptan kim çıksa haketmiş olacaktı.Braga bu grubun en güçlü takımı diyebiliriz.Ancak Manchester maçının sonucuna göre bize beraberlik,hatta mağlubiyetin bile yetebileceği bir maç oynayacağız"
Peki kurdeşen dökülerek kazanılan maç sonrası Fatih Hoca neler demişti bir de onu hatırlayalım:
"Oyuncularım ilk yarıda Manchester kesin kazanır düşüncesiyle sahadaydılar gibi geldi bana..Herkese güveneceksiniz ama önce kendinize güveneceksiniz"
Şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye sormak gerek...Maçtan önce "Vasat" kategorisinde nitelendirebileceğimiz Braga takımını olduğundan abartılı şekilde gösteriyorsunuz.Ardından bu maç sonunda bize yenilgi bile yetebilir şeklinde sözler sarfediyorsunuz.Maç bittiğinde de oyuncularımın aklı Manchester'daydı diyorsunuz.E peki bu düşünceyi maçın öncesinde oyunculara bizzat siz aşılamış olmadınız mı? Veya o maç kaybedilmiş olsa sorumlu yine oyuncular mı olacaktı?
Bu sadece tek maçlık bir örnekti.Bunun gibi en az 10 tane daha örnek çıkarabilirim.Ama bu örneği vermemin sebebi belkide bu sezon Fatih Hoca'nın şu ana kadar ki özetini en iyi ortaya koyan örnek olmasıdır.Ki zaten bende, bu maçtan sonra,ligde zayıf takımlara kaybedilen puanlar sonrasında,oyuncuların maç seçtiği yönünde ki eleştirilerime son vermiş oldum.Çünkü maçı seçen oyuncular değil,Fatih Hoca'nın ta kendisiymiş maalesef...
Her kaybedilen maç sonrası, "Oyuncularımın aklı Şampiyonlar Ligi'ndeydi" şeklinde açıklamalar yaparak bu sayede oyuncuları da mental açıdan ister istemez umursamaz bir yapıya getirmiş oldu Fatih Hoca...Veya sezon başından beri kendini buna inandırdı..Yani Fatih Hoca bu maçların ciddiyetini oyunculara aşılamadı demiyorum,çünkü zaten bizzat Fatih Hoca'nın kendisi bu maçları ciddiye almadı.Eee ne demişler; Çoban nereye giderse sürüde oraya gider! Tıpkı Braga maçında olduğu gibi..
Bir de hafta içinde Şampiyonlar Ligi kura çekiminden 1 gün sonra Abdurrahim Albayrak'ın açıklamaları oldu.Şu sözleri çok dikkatimi çekti: "Hocam yine gece uyumadı,sabaha kadar Schalke'nin maç kasetlerini seyretti"
E destur be hocam! 3 gün sonra ligde çok önemli Trabzon maçın var ama sen 2 ay sonraki maçın analizine başlıyorsun...Yani kusura bakma da,sen yine şimdiden böyle yaparsan,bu oyuncularda lig maçlarında sahada ruh gibi gezerler...Açıkçası ligin 2.yarısında da sırf bu sebepler yüzünden saçma sapan puanlar kaybedicez diye endişeleniyorum.
Bunları destekleyen bir başka şeyde;en taze durum olarak dünkü Trabzon maçı sonrası konuşmaları da söyleyebiliriz.Maçın sonunda "Trabzon'a kaybetmediğimiz için mutluyuz" dedi hoca...Açıkçası bu sözü en son Rijkaard'dan duymuştum sanırım.O günden beri de hiç özlememiştim bu lafı...Aynı şekilde futbolcularda Fatih Hoca ile bire bir aynı şeyleri söylediler.Anlaşılan Trabzon beraberliği soyunma odasında baya bir bayram havası estirmiş! Çoban ve sürü durumu burda da kendini göstermiş anlaşılan..
Yani maça 8 eksikle gidersiniz,bide üstüne maçın 15.dakikasında 10 kişi kalırsınız,o zaman bu açıklamalara saygı gösteririm.Ama maçın başından sonuna kadar sadece yenilmemek üzerine kurgulanmış bir Galatasaray takımı olduğu apaçık belliydi.Maçın hiçbir anında o kazanma hırsı olmadı takımda..
Bunlar dışında,maç sonunda ki transfer açıklamalarında, Galatasaray'a seviye atlatabilecek oyuncular olursa takıma katabileceklerini söyledi Terim...Keşke bu sözleri sene başında söylemiş olsaydı diye geçirdim içimden..Belki bu sayede 8,5 milyon Euro gibi bir rakamı Amrabat için kullanmazdık.Veya belki Demba Ba gibi bir ismi veto etmek gibi tuhaf işler yapmazdık o zaman!
BURAK,UMUT,AMRABAT VE TRANSFER MEVZUUSU
Uzun süredir etrafıma bakıyorum da,ilk defa Galatasaray tarihinde belki de bir futbolcu,ligde 9, Şampiyonlar Ligi'nde 6 gol atmasına,hatta UEFA tarafından Şampiyonlar Ligi'nde grup aşamasının en değerli oyuncusu seçilmesine rağmen,bir türlü Galatasaray taraftarına kendisini kabul ettiremiyor.
Maalesef bu kişilerin arasına bende dahilim.Doğruya doğru! Kağıt üzerinde takıma bu kadar katkı vermiş bir adama nasıl oluyor da antipatim günden güne artıyor diye soruyorum kendime...
Ardından Fener ile Trabzon maçları oynanıyor ve "Az bile düşünmüşüm" diyorum! Bu adam sadece Galatasaray'ın kadrosunda ki bir santrafor olabilir, ama "GALATASARAY'IN SANTRAFORU" olamaz,olmamalı!
Evet, Burak Yılmaz belki de bu sezon bittiğinde tüm kupalarda 25 gole ulaşmış olacak.Ama sanıyorum Galatasaray tarihinin en çok top ezen oyuncusu olarakta tarihe geçecek! Ayrıca en bencil oyuncu kategorisinde de zirveye aday kendisi...
Yani Burak'ın attığı golleri gözümün önüne getiriyorum ve spikerlerin golü anlatışları canlanıyor gözümde:
"Orta geldi Burak kafayı vurdu,GOL!"
Veya; "Şimdi ara pası,Burak karşı karşıya vurdu GOL!"
Yani hepsi tek vuruş golü...Sanıyorum sadece Cluj maçında 3-5 saniye top sürüp rakibini geçip gol atmıştı.Bir kez de İBB maçında Umut'a attırdığı bir gol var..E bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir illa ki!
E be arkadaş,santrafor dediğin adam 1 kez olsun sırtı dönük top almaz mı? Bir kez olsun rakip defansa pres yapmaz mı? En azından topu ayağına aldığında 2 saniyeden fazla tutamaz mı bir santrafor?
Az önce spikerlerin tepkilerini söylemiştim ya hani...Siz hiç bir spikerden şuna benzer tepkiler duydunuz mu acaba:
"Burak topu sakladı,takımına nefes aldırdı"
"Burak rakip savunmayı hataya zorladı"
"Burak bugün gol atamadı ama rakip savunmayı bunalttı ve arkadan gelen arkadaşlarına koridor yarattı"
"Burak'tan üst üste güzel hareketler!"
Eğer duyan veya gören varsa benimle de paylaşsın,çünkü ben böyle bir sahneyi hiç yaşamadım ve yaşayacağımı da sanmıyorum.
Gelelim Umut'a...
Gerçekten iyi niyetine ve çalışkanlığına şapka çıkarıyorum.Ama ligde 11 golle zirvede olmasına rağmen,Umut bu takımda sade ve sadece alternatif oyuncu olabilir.Yani çok şey yapmak istediği belli ama bu iyi niyeti takıma çoğu zaman zarar veriyor.
Herşeyden önce pas oyununa katkısı neredeyse sıfır...Hatta Trabzon maçında da az daha gol yememize sebebiyet verecekti.En az Burak Yılmaz kadar top kaybı yapıyor,onun kadar top eziyor..
Kısacası Galatasaray,şu anda kadrosunda,tarihinin en çok top kaybı yapan ve takım oyununa katkısı en az olan forvetlerle mücadele ediyor.Bakın "skora katkısı" demiyorum, "takım oyununa katkısı"ndan söz ediyorum.
Zaten ben şahsen,takımın gol yükünün yüzde 80'inin 2 oyuncunun üzerine yığıldığı bir takımdan ziyade,geçen seneki gibi kalecisinin dahi gol attığı,paylaşımcı ve takım oyunu oynayan bir Galatasaray'ı tercih ediyorum,hep o Galatasaray'ı hayal ediyorum.
Birde takımımızın Doğan görünümlü Şahin'i Amrabat'a değinmemek ayıp olur heralde...
Amrabat'ı ben gerçekten de modifiye edilmiş bir Şahin'e benzetiyorum.Kenar mahallelerde,oyun havasını son ses açıp,bağırta bağırta gezerek hava atan,ancak sosyetik yerlere gittiğinde en lüks arabaların karşısında ezilen bir profili andırıyor bana..
Şu ana kadar Galatasaray'ın tüm resmi maçlarında forma giyen tek oyuncu konumunda Amrabat..Ancak 26 maç sonunda kendisinin apaçık bir Anadolu takımı futbolcusu olduğunu gösterdi.Yani 26 maçtır bir bilek hareketi yapıp çalım atmasını bekliyorum,ama o hala FIFA 2000'de ki gibi rakibin içinden geçerek çalım atmayı hayal ediyor!
Bir de Fener maçı sonrası Amrabat'ı övenleri görüyorum..Sebebi de Gökhan Gönül'ü çıkarmamasıymış...Yahu biz bu adam rakibin sağ bekini çıkartmasın diye mi 8,5 milyon para ödedik? Hakikaten yazık,Galatasaray takımı bu tarz oyuncuları takıma maç kazandırsın,sahada fark yaratsın diye alır...
Madem rakibin bekini çıkarmamak bu kadar önemliydi,o zaman sene başında biz alsaydık Olcay Şahan'ı...En azından bu kadar masrafa girmezdik.
Sonuç olarak,Amrabat yakın gelecekte o kenar mahallesine dönüp tekrar hava atmaya başlayacakmış gibi hissediyorum.Bu da hayatın bir gerçeği maalesef...Galatasaray da oynamak istiyorsanız,fark yaratmak zorundasınız! Yoksa tilkinin dönüp dolaşacağı yerde bulursunuz kendinizi...
Tüm bunların sonucunda, Galatasaray'ın tüm hücum gücü Umut-Burak-Amrabat üçlüsüne kalmışsa,ufukta çokta iyi şeyler gözükmüyor bizim için...Tabiki herşeyden önce sol beke takviye yapılacak bu aşikar,ama bu takımın herşeyden önce Burak'tan daha kalifiye bir forvete ve Amrabat'dan çok daha iyi bir kanat oyuncusuna ihtiyacı var...
Bir de stopere takviye yapılacak şeklinde söylentiler çıkıyor,anlamakta güçlük çekiyorum.Sezon başından beri Semih-Dany ikilisinde ısrar edilmesi gerektiğini dile getiriyorum ama her ne hikmetse son 4-5 maça kadar bir Cris sevdası alıp başını gitmişti.Neyse ki şu son maçlara bakıyorum da haklı çıktığımı görünce mutlu oluyorum.Hakikaten Semih-Dany ikilisi birbirini tanıdıkça çok önemli işler yapmaya başladılar.Kesinlikle bu ikili bozulmamalı,çok açık ve net!
Bugün Semih veya Dany ayarında defans oyuncusu almak için çok ciddi paralar harcamanız gerekir.Hele hele Dany neredeyse her maç 2 kişilik oynuyor.Kendi bölgesini koruduğu gibi sol beki de o kapatıyor.
O nedenle Serdar Aziz gibi istikrarsız ve vasat defans oyuncularını almak için paralar çarçur edilmemeli..Sonuçta Ujfalusi de yakında aramıza katılacak ve bu sezon için stoper takviyesi yerine,sol bek dışında forvete ve kanat oyuncularına yatırım yapılmalıdır.
TÜRKİYE KUPASINA DAİR
Çok kısa ve net: FİYASKO!
Galatasaray takımı kendi evinde elalemin 2.ligdeki pilot takımlarına elenmemelidir.Bunu kabul etmem veya hazmetmem mümkün değil.
Bazılarının kupadan elenmenin maç yoğunluğunu azalttığına ve olumlu olduğuna dair görüşlerine şiddetle karşı çıkıyorum.
Biz büyük takımız,asarız,keseriz demeye gelince bizden alası bulunmaz.Ama her nasılsa sezonda 6-7 maç fazla oynamaya gelince ödümüz patlar! Bu nasıl bir korkak kahramanlıktır anlamadım gitti...
Ben şahsen hazmedemiyorum.Galatasaray kupadan elenebilir,problem değil..Ancak bu kadar ucuz olmamalıydı.
TARAFTAR KUTUPLAŞMALARI
Benim Galatasaraylı olmayla gurur duymamın bir sebebi de,Galatasaray taraftarında biat kültürünün olmaması olmuştur.Bu taraftar yeri gelir,başkanından hocasına,futbolcusundan malzemecisine kadar herkesi eleştirebilir.Kimsenin CV'sine bakmaz,kimseye yalakalık yapmaz.Hiçbir zaman var olanla yetinmez,hep daha iyisini ister...İsimler hep 2.plandadır.Önemli olan tek şey Galatasaray'ın başarısıdır.Hatta bugün Galatasaray'ın en başarılı başkanı konumunda ki Faruk Süren'in bile esamesini pek okumaz bu taraftar...Bu yüzden her taraftardan farklıdır,hem standart olarak hem duruş olarak...
Ancak bu sezon hayatımda ilk kez,hiç olmadığı kadar taraftar kutuplaşması görüyorum ve hayretler içinde kalıyorum.Özellikle geçen seneki şampiyonluktan sonra aşırı duygusal davranan gruplar türemeye başladı.Ne hocaya ne de futbolcuya toz kondurmuyorlar.
Bazı ne idüğü belirsizler çıkıp, "Takımı ve hocayı eleştirenler Fenerlidir" gibi mesnetsiz şeyler söyleyerek ortamı daha da körüklüyor.
Aslında bu tarz şeyleri söyleyenlerin "Galatasaraylılık kültürü" ile uzaktan yakından bağı olmadığı gayet açıktır.Bu tip hareketler sadece Fenerbahçe gibi takım taraftarları tarafından yapılır.Asla kimseye toz kondurmazlar.Asla eleştirmezler.Tek yaptıkları isimleri armanın üzerinde görmektir.Yani hayat felsefeleri şakşaçılıktan ibarettir.
Maalesef ki,artık Galatasaray da da böyle taraftarların türediğini görüyoruz.Kendileri "düşünme" denen olguyu hiç kullanmadıkları gibi, "Padişahım çok yaşa!" zihniyeti ile hareket etmektedir.
E şimdi bende yukarıda hocayla ve futbolcularla ilgili bazı eleştiriler yaptım.Açıkçası gayet de normal şeyler yazdığımı düşünüyorum.Bunlar benim kendi düşüncelerimdir ve sadece beni bağlar.Peki eleştiri yapmayıp sadece övseydim ne olacaktı? O zaman herkesin başı göğe mi erecekti?
Bu ancak bir Türk zihniyetiyle mümkün olur zaten...Övmeye gelince herşey güzel,eleştiriye gelince "Lanet olsun sana!" moduna girmiş herkes...
Bir de, "İyi gün taraftarı" diye birşey türettiler burada...
Yahu Allah insana "Akıl" denen olguyu düşünsün diye vermiş.Gidin başka insanlara bağnaz gibi kör kütük tapının diye değil...
Bir kere Galatasaray'ı sevmeyen,düşünmeyen biri Galatasaray'ı niye eleştirsin? Galatasaray kaybettiğinde üzülmeyen biri neden burada hocaya ve futbolcuya tepki göstersin? Ha neden?
Bunun dışında biri çıkıp hoca ile ilgili 2 kelam ettiğinde; "2 sene önce bu takım 8.iken" şeklinde başlayan cümleler ile hemen karşılık veriliyor.
E be arkadaş o zaman biri de çıkıp "2003-2004 sezonunda takıma 20 oyuncu aldırıp,ekonomisini çökerten,ligi de 6.bitiren süreci hatırlamıyor musun?" dese ne cevap vereceksin?
Ha bana göre ikisi de yanlış...Çünkü futbolda dün yoktur bugün vardır..Benim için UEFA zaferi de, 2004 yılında ki skandal sezonda geçmişte kalmıştır.Hatta geçen sezon ki şampiyonluk dahi hafızamdan silinmiştir.Çünkü geçmişe takılırsak,önümüzü göremeyiz.Ki geçen sezon hocasından,futbolcusuna kadar herkesi öve öve bitiremedik.E bu sezon da takdir edersiniz,takım mehter takımı gibi...Bunca yatırım yapılmış ama ağır aksak ilerleniyor.Trabzon maçı kaybedilmedi diye sevinç çığlıkları atılıyor! Tamam kağıt üzerinde gidişat iyi ama gidiş yolu iyi değil,kimse de inkar etmesin..
E bizde burada belli başlı sıkıntıları dile getiriyoruz.Ha ama bazılarının çıkıp "Kolaysa sen hocalık yap!" şeklinde insanlara karşılık verip gerilim yaratması da hiç hoş olmuyor.Ben burada naçizane kendi halimde gariban bir taraftarım.Sadece burada yazılar yazıp,eleştiri veya övgü yapabilirim.Ama bugün bir futbol takımının antrenörüyseniz ve yılda milyon euroları kazanıyorsanız, e bi zahmet benden farkınız olsun.Takıma 8.5 milyona oyuncu aldırıp,onu rakibin sağ bekini kovalatmak zorunda bırakmayın mesela...Ondan sonrada biz burdan eleştirince tripler atmayın.
Sonuç olarak,ben yine burada demokratik şekilde görüşlerini söyleyebilen,yeri geldiğinde övgüsünü yeri geldiğinde yergisini dilediği gibi yapabilen Galatasaray taraftarını görmeyi çok özledim.Ünal Aysal'ın dediği gibi, Galatasaray taraftarının diğerlerinden standart olarak üstün olduğu gerçeğini umuyorum bu satırlarda tekrardan hayata geçirebiliriz.Çünkü bu saçma sapan kavgalardan,birbirine hakaret etmelerden hiçbirimize fayda gelmez.Elbette her düşünceye katılmamız mümkün değil,katılmadığımız yerlerde olacaktır.Bunları üsluplu şekilde dile getirelim.Ama artık kendi aramızda oluşan anlamsız gerginliklere ve kutuplaşmalara bir son verelim.Çünkü Galatasaray hepimizin...O yüzden şu lafı boşuna söylemedik:
"ÇABAMIZIN ADI GALATASARAY"
Zaman ayırıp yazıyı sonuna kadar okuyan herkese teşekkürü borç bilirim...
Sevgiler...