19
2014
Bugün Ünal Aysal yönetiminin erken seçim kararı almak zorunda bırakılması aklıma Adnan Polat’ın üç sene önce çok daha ilkel bir şekilde azlediledildiği günü getirdi. Polat’ı savunduğum için değil ama o zamanlarda ki bölünmüşlüğü ve düşmanlığı hiç tasvip etmedim ve yeni yönetime hiç ısınamadım. Gerek Polat’ın ısrarcılığı gerekse Derin Galatasaray’ın çevirdiği dolapları 100 yıllık bir camiaya asla yakıştıramamıştım. Nitekim aynı Derin Galatasaray bugün de başkanını – ki bu başkan aileden birisi, çok daha alafranga bir yöntem ile rezil rüsva etmeden devirdi.
Olaylar nasıl bu aşamaya geldi hepimiz üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Galatasaray’ın içinde bulunduğu idari krizi anlamak için sadece 3 senede değişen yönetici sayısına bakmamız yeterli. Sportif eleman sayısında ki değişimleri hiç hesaba katmıyorum bile. Aysal toplamda 20 farklı yönetim kurulu üyesi ile çalıştı. Bir taraftan sürdürülebilir başarıdan bahsederken bir taraftan da yönetici kadrosunda ki kıyımı bana kimse açıklayamaz. Ünal Aysal egosuna esir düşerek yaptığı her yönetim değişikliğinden daha da yanlızlaşarak çıktı ve tecrübesiz yöneticilerle çalışmak zorunda kaldı. Bu tecrübesizlik klübe bir çok konuda skandal zararlar verdi, örnek olarak Hajroviç konusu, şikebahçeli avukatlara para kaptırılması, federasyon nezdinde gerekli lobi faliyerlerinin yürütülmemesi gibi.
Misal, bugün ki olağanüstü divan kurulu toplantısının ne derece kritik olduğunu biz taraftarlar olarak anlayabiliyoruz. Fakat Aysal’ın mevcut yönetim kurulunda ki üyelerinin yarısı toplantıya katılma teşrifinde bulunmuyorlar. Acaba neden?
Aslında yaşadığımız idari krizler ilk iki sene gelen sportif başarı sayesinde fazla su yüzüne çıkmamıştı. Ne zaman ki sportif başarılar anlamsız bir ego savaşı uğruna kurban edildi, camia kendi içinde birbirini yemeye başladı. Artık gerçekler konuşulmaya başlanmış şampiyonluk sarhoşluğundan çıkılmıştı. Galatasaray’ın mali durumu sanıldığı kadar iyi değildi. Evet gelirleri artırmanın yolu sportif olarak iddamızın devam etmesine bağlıydı. Şampiyonluğa verdiğimiz bir yıllık ara bize forma sponsoru bulunmasında ve kombine satışlarında büyük bir darbe vurmuştu.
Şahsi kanaatim Ünal Aysal’ın özellikle son bir sene içerisinde enerjisini yanlış konularda harcadığı yönünde. Terim ile yolların ayrılması konusunda ki haklılığını ispat etmek için yaptığı herşey sadece bir zaman kaybından ibaretti ve kendi itibarını da zedeledi. Özel mesajlarını gazetecilere sızdırmak, Terim’in resimlerini koridorlardan kaldırmak yada Terimci futbolcuları olmadık bahanelerle takımdan atmak bize ne kattı anlamıyorum. Halbuki taraftara kendisini haklı çıkarmak için verebilceği en anlamlı cevap sportif başarının devam etmesi olacaktı. Kırgınlıkların ve kamplaşmanın derinleşmesi ne kendisine ne de camiaya fayda sağladı.
Bütün bu kaos içerisinde taraftara şirin gözükmek için yapılan son dakika transferleri ve haliyle boşa harcanan paralar birikerek Galatasaray’ı tekrar bir darboğaza soktu. Kara kargaların şampiyonlar liginden elenmesiyle gelecek paraya umut bağlayarak takımı tam 2 ay doğru dürüst kamp yapmadan, hazırlık maçı oynamadan ve gerekli takviyeleri almadan çalışmak zorunda bıraktı. Eğer geçen gün Anderlecth maçında etkisiz olduysak bunun en önemli nedeni yeni transfelerin takıma uyum sağlamaması ve sistemin henüz oturmamış olmamasıdır.
Başarılarını inkar edemem ama Aysal’ın sportif alanda bir çok hamlesi çok acemice ve üzerinde düşünülmeden yapılan "ben yaptım oldu bitti" tarzı hamleler. Hatta Prandelli bile üzerinde uzunca kafa yorulmuş bir hoca tercihi değil. Lucescu’ya bağlanan ümitlerin suya düşmesi üzerine o an bir şekilde menejerler vasıtasıyla Aysal’ın kulağına üflenmiş bir isim. Başarılı olur mu bilmiyorum – zaman gösterecek, ama Mancini tecrübesinden sonra ince eleyip sık dokuması gereken Başkan bence baltayı tekrar yanlış taşa vurdu.
Peki Aysal başkanlığa tekrar aday olur mu? Çevresinde kendisine güvenen ve iş yapabilecek tecrübeye sahip insanlar kaldımı emin değilim. Zaten 3 yılda yaptıkları ile bindiği dalı kesme alanında rekor kırmış birisine uzun vadeli bir proje için Derin Galatasaray’ın da güveneceğini sanmıyorum.
Birçok renkdaşımızın aklında ki soru Aysal giderse bitermiyiz? Gelen gideni aratabilir evet bu konuda bir belirsizlik söz konusu. Diğer taraftan da şöyle bir durum var; Aysal gelmeden önce onu kaç kişi tanıyordu taraftarlar arasında? Galatasaray’ın başarısı ancak camia olarak kenetlenme ve teknik-idari-mali kadronun gerçekten tek bir ekip olarak çalışmasıyla mümkün olabilir. Puan cetvelinde dibe vurmuş bir takımın ertesi sene kenetlenerek neler yapabileceğini hepimiz gördük. Neden tekrar olmasın? Yeter ki şahsi takıntılarımızı ve egolarımızı bir kenara bırakıp tek yürek tek yumruk olalım.
Saygılarımla