31
2012
Türkiye her zaman tuhaflıkların yaşandığı bir ülke. Kendi içimizde yaşanan yanlışlıkların cezasını yine kendimiz vermemiz gerekirken bunu her zamanki gibi yapamıyor, “büyük baba”mızı çağırıyoruz. Bu kesinlikle bir acziyet göstergesidir. Peki bu kimin aczi? Başta süreci başından beri savsaklayarak Fenerbahçeli kimliğini ön plana çıkaran M. Ali Aydınlar ile aynı zihniyetin devamı olan Beşiktaşlı Yıldırım Demirören’dir.
Daha başkan olmadan önce “Gerekirse bel yıl Avrupa’ya gitmeyiz.” diyerek tarafını belli etmiş olan Yıldırım Demirören’in kamuoyunu tatmin edici hiçbir karar alacağına inanmıyorum. Zaten bu ortamda kendisinin başkan olması hiç etik değildi. Çünkü Beşiktaş da olayların içinde. Beşiktaş olayların içindeyken Yıldırım Demirören’in fırsattan istifade federasyon başkanlığını ele geçirmesi ne kadar doğru? Eğer süreç sonunda sportif ceza verilecekse (ki sportif cezayı federasyon verir) Beşiktaş’a sportif cezayı Yıldırım Demirören’in başkanı olduğu federasyon mu verecek? Buna kim inanır?
Sekiz takım küme düşerse Türk futbolu çökermiş! Peki beş yıl Avrupa’ya takım göndermezseniz batmayacak mı? Göndermesinler de Türk futbolunun maddi anlamda nasıl küçüleceğini görsünler. Bütün takımlar kadrolarını daha az maliyetli futbolcularla dolduracaklar. Yıldız futbolcuları unutun zaten. Tek hedef lig şampiyonluğu. Herkes harcamasını ona göre yapacak. Tabi ki yayıncı kuruluşta! Yayıncı kuruluştan kulüplere gelen paralar da azalacak vs vs. bu bir kelebek etkisiyle devam edip sonuçlarını kestiremeyeceğimiz bir hâl alacak.
Şike konusuyla ilgili öyle bir kesim var ki her söyledikleri söz birbiriyle çelişiyor. Bu kesim Fenerbahçe dahil hiçbir takımın şike yapmadığını söylüyor ve buna inanıyor. Aynı kesim bu sefer de sekiz takım küme düşerse Türk futbolunun batacağını söylüyor. Şimdi ben bunlara soruyorum: Neden Fenerbahçe şike yapmadıysa, kimse şikeye bulaşmadıysa sekiz takım küme düşer diye niye heyecanlanıyorsunuz? Niye panik yapıyorsunuz? Suç yoksa ceza da olmaz değil mi sevgili dostlar…
Herkes Aziz Yıldırım’dan korkuyor. O yüzden de medyada yer alan kimi spor yazarları Fenerbahçe’yi kolluyorlar. İsim vermeyeceğim ama bazı yazarlar galiba yine ayaklarına sıkılmasından çekiniyorlar. Herkes delikanlı olsun. Gelişmeleri objektif olarak değerlendirsin. Kimse kimseye dalkavukluk yapmasın.
Aziz Yıldırım’ın savunmalarına bakın sürekli başkalarına saldırmakla, çamur atmakla meşgul. İlk başta kulübümüze sataştı. Şikeyle adı geçmeyen tek büyük kulüp Galatasaray iken bu adam neden bize saldırıyor? Ne yapacağını şaşırmış durumda da ondan. Kendisine isnat edilen bir suç varken, kendini temize çıkarmaya çalışması beklenirken başkalarını suçluyor. İnanın bu davranışı çocuklar yapıyor. Mesleğim gereği (öğretmenim) çocuklarla iç içe olduğum için biliyorum.
Malum kişi bizi bıraktı şimdi de Trabzon’a sardı. Allah kolaylık versin. Çok işi var. Gerçi o her şeyin bir “mantıklı açıklamasını” yapıyor. “Tarlayı sürdük.” İfadesini ne kadar masumane bir şekilde açıklamış duydunuz mu? Merak edenler internete baksın. Çünkü ben gülmekten buraya yazamıyorum!
Bülent Uygun, Şekip Mosturoğlu, Mecnun Odyakmaz gibi isimler tahliye edilince yukarıda bahsettiğim kesim “İşte gördünüz mü şike yok.” gibisinden çığırtkanlık yaptılar. Ben de şike var demiyorum ama bazılarının tutuksuz yargılanması şike olmadığını da göstermez. Dışarıya çıkmak suçsuz olmak anlamına gelmiyor.
Başta Yıldırım Demirören ve onun zihniyetinde olanlara sesleniyorum: Başkalarının yaptığı hataların cezasını biz çekmek zorunda değiliz. Burası askeriye değil ki yapılan bir hatadan herkes sorumlu olsun. Bundan dolayı başkanımıza çok üzülüyorum. Avrupa hedefi için başkan olmuş ve bu yönde çalışmalarını yapıyorken böyle bir durumla karşı karşıya kalabilecek olması bir talihsizlik.
Birileri galiba cezaevinden düğmeye bastı. Ne hikmetse kulübümüz sürekli bu kirli işlerin içine çekilmeye çalışılıyor. Geçen sezon neredeyse küme düşüyorduk, şampiyonluk yarışında hiç olmadığımız halde, iddianamede adımız hiç geçmediği halde bu oyunlarla pisliğe çekiliyorsak bir de şampiyonluk yarışında olsaydık acaba bizi neler beklerdi çok merak ediyorum.
Dikkatimi çeken bir konu da bu gibi olaylarla sadece Galatasaray yıpratılıyor. Nedense Trabzon için buna benzer iddialar atılmıyor. Çünkü birilerinin derdi sadece Galatasaray.
Kamuoyunda Necati transferiyle Emenike transferini aynı kefeye koyanlar var. Alın size bir çelişki daha. Bu iddiayı ortaya atan “malum kesim” hem Emenike transferi temiz diyor, hem de Necati transferinin aynı şekilde yapıldığını, bu yüzden Galatasaray’ın da yargılanmsı gerektiğini düşünüp savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Gülelim mi ağlayalım mı bilemedim. Bunların hangi dediğine inanalım renktaşlar karar verdiniz mi?
Aziz Yıldırım bu konuyla ilgili “Şike yapan futbolcuyu transfer eder misiniz?” diyor. Peki ben de şunu soruyorum: Bir futbolcu büyük takımda oynarken küçük takım lehine şike yapar mı? Ama küçük takımda oynarken büyük takım lehine şike yapabilir. Dolayısıyla Emenike Fenerbahçe’ye geldikten sonra hangi takımın lehine şike yapabilir? Diğer büyük takımlar lehine diyorsanız o da mümkün değil. Hiçbir büyük takım diğer büyük takım oyuncusuna şike teklif edecek kadar şuurunu kaybetmemiştir. Dolayısıyla şike yapan oyuncuyu hele hele de kendi lehinize şike yaptıysa o futbolcuyu almanızda ne gibi bir tuhaflık olabilir ki?
KÖRLER SAĞIRLAR BİRBİRİNİ AĞIRLAR
UEFA’nın bütün uyarılarına rağmen bu federasyon başkanı bu zihniyet doğrultusunda karar vereceği için dağ fare doğuracaktır. Çünkü şikede adı geçen sekiz takımın da isteği bu yönde. Tabii federasyon başkanının da. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki federasyon başkanının sadece adı ve tuttuğu takım değişmiştir. Gerisi tamamiyle aynıdır. Zaten başkanı olduğu kulübün adı şikede geçerken federasyon başkanı olmaya çalışan bir adamdan ne beklenilebilir ki?
Bazıları diyor ki: “Önemli değil beş yıl Avrupa’a gitmesek de olur, sonuçta iyi kötü bir karar verilmiş olur, en kötü karar kararsızlıktan iyidir.” E o zaman yatıp kalkıp İngilizlere dua edelim. Onlar olmasaydı bu “en kötü karar”ı bile alamazdık maazallah!
Hepinize saygılar…