07
2012
Sergen, Hamit ve Emre'nin saf kanat oyuncuları olmadığını ve bu yüzden de Riera ve Aydın'ın kanatlarda kullanılması gerektiğini söylüyor. İyi de Galatasaray klasik 4-4-2 oynamıyor ki... Kanatların içeriye yöneldiği, kanat beklerinin ise ileriye çıktığı oyunu domine etmeye çalışan bir 4-4-2 oynuyor Galatasaray; geçen sene 12. hafta itibariyle Beşiktaş maçından sonra Elmander'in yanına Baros'un monte edilmesiyle birlikte...
Bu gerçeği geçen yıldan beri idrak edememişse bir yorumcu, vermiş olduğu çözüm yolu da son derece komik kalır. Kaldı ki acaba hiç kendisine sormuyor mu ''Yahu ben bunu düşünüyorum da, Fatih Hoca bunu düşünemiyor mu'' diye doğrusu merak ediyorum. Halbuki deseydi ki;
Hocam, sorun Ujfalusi'de değil, bahane üretme; çünkü Ujfalusi'nin olmadığı Manchester maçında, Arsenal, Chelsea ve Manchester City'nin Old Trafford'da girdiği pozisyonların toplamı kadar pozisyona tek maçta girdi Galatasaray; bu yüzden sorun hücumda daha doğrusu hücum organizasyonunda deseydi, kendisine hak verecektim. Ya da şöyle bir kelam etseydi; buna da hak verirdim:
''Esas problem top Galatasaray'dayken çakılı oynayan takımlara karşı, futbolcuların boşa kaçıp doğru koşular yapmamasında; bu yüzden ya fizik kondisyonda bir sorun var, ya teorik bilgide, ya da futbolculara verilen taktikte'' İşte bu gerçekleri sorgulasaydı Sergen benden tam puan alacaktı.
Her ne kadar Melo ve Hamit beklenenin altında bir performansla oynasalar da Galatasaray'ın fizik gücü rakiplerin altında değil; ki buna Ordu maçı da dahildi. Adamlar savunma ve orta saha bloğunu birbirine yakın tutarak boşlukları kapattılar ve kazandıkları topları sete döndürmeden hızlı dikine ataklarla Galatasaray'ı gafil avlamaya çalıştılar. Braga da aynısını yaptı; Eskişehir de... Eskişehir hücumsal zenginlik adına diğerleri kadar pek muvaffak olamasa da Galatasaray'a en az pozisyonu veren takımdı. Birbirine benzeyen bu üç maçta Galatasaray ne hikmetse pozisyona girdi atamadı; pozisyon verdi ve yedi. Şimdi Galatasaray girdiği pozisyonları atıp maçı kazansaydı fizik kondisyonu iyi olacaktı; atamayınca kötü oldu öyle mi? Ne alemsin sen Sergen :))
Teorik bilgi meselesini irdelersek ise oyuncu profillerine bakmak gerekir. Örneğin Elmander orta sahaya gelir, prese katılır, top kapar; kanada kaçar; geriye gelir top alır; bir anda ceza sahasında biter; atar-atamaz ama oyun bilgisi en iyi hücumcu, daha doğrusu 2. forvettir; önünde mutlaka bir futbolcunun olması gerekir. Burak daha çok merkezde durmayı sever; savunmanın arkasına kaçmak için fırsat kollar. Umut ise hareketliliği ile ön plana çıkar. Sağ, sola deplase olur; pres yapar. Fakat geriye gelip set oyununu yapamaz. Çok basit golleri de kaçırır. Bu yüzden ne bitirici bir santrafordur; ne de 2. bir forvettir. Ancak yardımcı santrafor ya da yardımcı bir forvet olarak görev yapabilir. Bu yüzden Fatih Terim'in Umut'u, Burak'ın biraz önünde bir santrafor gibi oynatmaya çalışması hem teorik, hem de taktiksel bir hatadır.
Kaldı ki hücumsal organizasyonda esas tartışılması gereken unsur, futbolcu profilleri de değildir aslında. Futbolculara yüklenen, özellikle de öndeki ikiliye yüklenen görevlerdir. ''Kim ne zaman, nasıl ve nereye hareket etmeli'' bilgisini futbolcuya bırakırsan eğer, bütün iş onun doğaçlama yeteneklerine kalır. Bu durum belki sana karşı açık oynayan rakipler karşısında fazla hissedilmez ama, Ordu, Braga ve Eskişehir gibi özel bir stratejiyle donatılmış takımlar karşısında oyun kilitlenebilir. Karambolle girdiğin pozisyonları da pozisyon sanarak aldanırsın.
Kimse gocunmasın ama bu üç karşılaşmada yatan esas problem ne fizik kondisyonda, ne oyuncu profilinde, ne de teorik bilgideydi. Sorun tamamen Fatih Hoca'nın hücumsal planındaki taktiğinde yatıyordu.
''Çift forvet, 11 kişi defans yapan takıma karşı ceza yayının önünde çakılı kalsın ve rakip takımı da ileriye çıkartmasın'' Böylesi demode bir anlayış yok artık futbolda. Son 15 dakikada denenecek bir kurguyu oyunun tamamına yayarsan işte böyle olur. Örnek:
Galatasaray'ın klasik bir 4-4-2 oynamadığına değinmiştik. Buna göre hem Emre, hem de Hamit içeriye yöneliyorlar. Amaç kanat akınlarını kanat bekleriyle yapıp; orta sahada çoğalmak ve oyunu domine etmek... Emre içeriye yöneliyor. Riera ileriye çıkıyor. Emre topu Riera'ya atıyor. Bu durumda kendinizi Riera'nın yerine koyun. Topun dikine oynanması için ya Emre'nin sola çapraz bir koşu yapması gerekir ya da Umut'un sola doğru yan koşu yapması gerekir. Fakat bu durumda hem Emre, hem de Umut pozisyonunu korursa, Riera'nın yapabileceği iki alternatif kalıyor:
Ya 45 derece bir açıyla Umut ya da Burak'a şişirme bir top atacak (ki Sergen bunda haklı, fakat teşhiste hata var) Ya da geriye dönüp topu Dany veya Melo'ya gönderecek... Oysaki Emre topu Riera'ya attığında çapraz bir koşu yapsaydı ortaya bakın hangi alternatifler çıkacaktı:
Emre bir rakip orta sahayı peşinden sürükleyecek; rakip orta sahada bir kişi eksilecekti. Bu durumda Riera topu Selçuk'a atabilir; Selçuk da kaleye şut çekebilirdi. Ya da Emre sol çapraza koşu yapar yapmaz Hem Selçuk, hem de Hamit ceza sahasının içine yönelirdi. Riera topu Emre'ye atar; Emre de topu içeriye kestiğinde ceza sahasında Umut ve Burak'la birlikte biranda 4 futbolcu bitebilirdi. Alın işte size dikine hücum ve hücumda çoğalma enstanteleri...
Bunlar gerçekleşir ya da gerçekleşmez o ayrı bir konu. Örneğin rakibin sağ beki Emre'ye orta yaptırmaz ya da Riera bu esnada topu ayağından çıkartamaz... Ancak en azından bunlar denenir. Maçı izleyenler de antrenmanda futbolculara nasıl görevler yüklendiğinin farkına varırlar. Bu takımın 11 kişi defans yapan takımlara karşı akılcı bir ''hücum organizasyonu'' ya da ''sağlam bir hücum planı'' var derler... Sen bu tarz takımlara karşı çakılı oynar ve boşa kaçmazsan, tabiki savunmanın dengesini bozamaz, kilidi açamazsın. Bu durumda da Amrabat'ın bireyselliğinden ya da futbolcunun önüne düşen bir karambol topundan medet umarsın. Yazık...
Barcelona yeri geliyor 30 pas yapıyor; rakibin başını döndürüyor; rakip takım kimi ne şekilde kontrol edeceklerini şaşırır hale geliyor. Fakat adamlar anormal akrobatik hareketlerle rakibin içinden mi geçiriyorlar o topu... Hayır, adamlar sadece boşa kaçıyorlar ve doğru pozisyon alıyorlar; böylece topu ayağında olan arkadaşına bir anda en az üç alternatif yaratmış oluyorlar.
Manchester'in devasa hücum organizasyonu ise yıllardan beri değişmiyor. Bütün planları ileride sürekli yer değiştirip, hücumda bir anda çoğalma üzerine kurulu... Mesela bir uzun top (ki o top henüz havadayken) en az iki oyuncu ters koşu yaparak savunmanın dengesini bozuyorlar. Top nihayet yere düşüp adrese geldiğinde ise bir iki ver-kaç sonunda aradan sıyrılan boş bir futbolcu ve gol...
Tamam, bunlar yetenekli futbolcular; oyun planını rahatlıkla pratiğe dönüştürebilme meziyetlerine sahipler. İyi de ben takımımın pratiğe ulaşıp ulaşamadığını sorgulamıyorum ki; futbolun bu basit kurallarını gerçekleştirip, gerçekleştirmemeleri umurumda değil; sadece bunları denesinler; ben bunu istiyorum.
Fatih Terim'e olan sitemimin nedeni de işte bundandır. Çakılı defansa, çakılı çift forvet anlayışı bir oyun planı olmamalı.
Mesela yukarıdaki örnekte Riera'nın önüne Emre değil de Umut koşsaydı; bu sefer de Emre'nin bundan sonra yapacağı hareket belirleyici olacak; ortada çakılı kalmak yerine iki alternatiften birini denemesi gerekecekti. Eğer Umut sıkışmışsa ve orta yapamayacak konumdaysa, hemen Emre'nin Umut'a yaklaşması ve o bölgede Riera-Emre-Umut üçgeninin kurulması... Ya da Umut orta yapacak durumdaysa Emre'nin ceza sahasına yönelerek Umut'un boşluğunu doldurması ve Burak, Selçuk ve Hamit'in desteğiyle Galatasaray'ın hücumda bir anda çoğalması... İşte total futbol böyle bir şeydir. Becerip becerememek ayrı, fakat bunları zorlamak, bunları denemek ise apayrı, bambaşka bir şey...
Yoksa bunları görmeyip; futbolun basit kurallarının denenip, denenmediğini irdelemeyip; organizasyonun ancak belli bir ''düzen'' içerisinde gerçekleşeceğini sorgulamayıp; ''Emre ve Hamit'in yerine Riera ve Aydın oynamalı'' demekle olmuyor malesef bu işler Sergen...
İmza: a-scorpion
Sevgiler...