14
2012
Kendinizi bir kaç dakikalığına Abdullah Avcı'nın yerine koyun. Futbolun basit kurallarının alt yapıda öğretilemediği, üst yapıda ise eksik bilgilerle donatılmış olmanın verdiği alışkanlıkların bir türlü kırılamadığı; yıllardan beri bir ekole sahip olamamış bir ülkenin ulusal takımının başındasınız.
Görevinizi hatırlatırken, sadece bu açıklamaları yapmanız bile kısa vadedeki başarısızlığınızı bertaraf etmeye yetecek ve artacaktır bile...
Lakin aynı durumun muzdaripleri olan Hiddink ya da Rijkaard gibi teknik adamlar için de geçerliyken bu bahaneler; Lucesku ya da Daum gibi aynı ülke topraklarında, aynı gerçeklerle cebelleştiği halde, ''bunlara rağmen'' başarılı olabilen (tüm bahaneleri sıfırlayan) teknik adamlar da vardı.
Dolayısıyla gerek kısa vade, gerekse uzun vade olsun; başarıya ulaşabilmekteki yegane unsur, içinde bulunulan koşulların önemsenmesi ve bu gerçeklere uygun bir reaksiyonun verilebilmesinden geçer. Bunu yapmadığınız zaman kariyeriniz ya da tecrübeniz ne olursa olsun; harcanacaksınızdır.
İlk altı yılında hiç bir kupa kazanamamış sonrasında ise bütün kupalara ambargo koymuş Alex Ferguson misali bir süre tanınsa Abdullah Avcı'ya, pro-lisans mezunu bir teknik adam olarak elbette ki önemli bir yol kat edecektir; bundan şüphem yok. Fakat gerçek şu ki; bu topraklar, kısa vade hedefini uzun vade üzerinden yaptığı için başarısız olmuş ve bu yüzden de görevinden uzaklaştırılmış teknik adamlarla dolu. Dolayısıyla ''içinde bulunulan koşulların önemsenmesi'' meselesinde bu ayrıntının da yeri vardır.
Arda'yı kanatta kullanmak varken, (kendisini ne kadar geliştirmiş olursa olsun) ondan kısa vadede bir Mesut Özil yaratmaya çalışmaktır hata olan; ki her şeyin başlayıp bittiği yer de zaten tam olarak burasıydı...
Romanya maçından bir gün önce açık yüreklilikle belirtildiği üzere, uzun vadedeki hedef de buydu maalesef. Buna göre Milli takım Arda faktöründen dolayı 4-2-3-1 oynayacak ve Arda'da forvetin arkasında görev yapacaktı; zaten Atletico Madrid'te de böyle oynatılıyordu...
Oyuncu profili-sistem açmazı bir o kadar yanlışsa, Arda'nın Atletico'da nasıl oynadığı teşhisi de bir o kadar yanlıştı. Bu durum ise yazının başında sıralanan haklı bahaneleri, Abdullah Avcı lehine sıfıra indirgiyor; kısa vadedeki başarısızlığın yegane faturasını da maalesef kendisine çıkarttırıyordu.
Halbuki her futbolcuyu en iyi görev yapabileceği mevkide oynatmak ve oyuncu profillerine göre en iyi takım sistemini belirleyebilmek bu kadar mı zor bir şeydir? Cruyff'un ''Futbol basit bir oyundur, zor olan futbolu basit oynamaktır'' özdeyişi meğerse ne kadar doğruymuş ki bu sözü açtıkça açabilirsiniz. Teknik adamların kendi egolarını tatmin edecek bir cesaret örneğini sergilemesinden tutun da, bu yolla bir farkındalık yaratmaya çalışmalarına kadar var olan her şey, işte bu ''futbolun zor olan kısmına'' işaret eder.
Arda, Atletico'da forvet arkasında oynamıyor sayın Avcı. Simeone'nin yetenekleri dolayısıyla kendisine vermiş olduğu özgürlük gereği Arda merkeze kayıyor ve tehlikeli bölgelerde geziniyor; hepsi bu. Asıl disipline edilmeye çalışıldığı yer ise sağ kanat. Çünkü Simeone biliyor ki Arda'nın en önemli özelliği çalımla adam eksiltebilmesi. Bu yüzden ondan daha çok kanatta yararlanmak istiyor. Çünkü Arda sürekli ortada oynayacak olursa, sürekli hareket etmesi gerekir ancak fiziği bunu kaldıramaz ve yorulur. Fakat kanatta oynarsa dinlenebilir. Böylece hem daha rahat çalım atabilme imkanına kavuşur; hem de ortaya yönelirken daha diri olacağı için daha efektif olabilir.
Kaldı ki Arda bir Alex ya da bir Mesut Özil değildir ki forvetin arkasında oynayabilsin ve kendisine verilmek istenen bu görev gereği bir sistem inşa edilsin ve bu da Milli takımın uzun vadedeki planı olsun... Yok böyle bir trajedi...
Çalım atma yeteneği ve ofansif etkinlikle, oyunun bütününü görebilme dediğimiz oyun zekası kavramları son derece farklı şeylerdir. Yıllardan beri alt yapının üst yapıya gerektiği gibi sirayet edemediği bir ülkede eğitim almış bir futbolcunun kendisini ne kadar geliştirirse geliştirsin böylesi bir kavram kargaşasının üstesinden gelebilmesi kolay değildir; kaldı ki kısa vadede hiç değildir.
Arda iyi bir şutör ya da iyi bir bitirici de değildir. Dolayısıyla gol yükünü de taşıyamaz. Zaten Simeone'nin Arda'dan istediği de bu değildir. Bu yüzden gol yükünü Falcao ve diğer kanattaki Adrian yüklenir. Ofansif etkinlikte Arda'dan istenen ise kanattan adam eksiltip gol pası vermesi ve ortaya yöneldiğinde de dip koşular yapmasıdır. Arda kısa ver-kaçlarda etkili olur ve dip koşuları da iyi yapar. Tehlikeli bölgeye girince savunmanın kafasını karıştırır. Bu yüzden birçok sürpriz goller de atmıştır. Fakat bu durum onun oyunun bütününe hakim, iyi bir organizatör olduğu anlamına gelmez. Abdullah Avcı'nın yanıldığı en önemli konu budur ve bu yanılgı da maalesef peşi sıra diğer hataları da beraberinde getirmiştir.
Oyuncu profili ve sistem eşleşmesindeki hata maalesef sadece Arda'yla sınırlı değil. 4-2-3-1 sisteminde santraforun arkasında oynayan üç futbolcu (Arda, Hamit ve Sercan) golcü değiller. Halbuki bu sistemde ikili orta sahadan gol yükü beklenmez; (tıpkı Real'de oynayan Khedira ve Alonso'dan beklenmediği gibi) fakat bu ikilinin önünde oynayan üç futbolcudan en az birinin santraforla beraber gol yükünü çekmesi beklenir. Alman Milli takımında Podolski ya da Real Madrid'de C. Ronaldo bu sistemin birebir futbolcuları. Oysaki Türk Milli takımında kanatta oynayıp da gol yükünü üstlenebilecek bir futbolcu yok. Heleyse forvetin arkasında oynayan Arda da bir Alex kadar bitirici değilse hücumsal zenginlik gol adına iyicene kısırlaşıyor. O halde akla ilk olarak şu soru geliyor:
''Acaba doğru sistemle mi oynuyoruz?''
Abdullah Avcı'nın Arda tercihi ve bu tercihi uzun vadeli bir planın baş nedeni yapmasından sonra tartışılması gereken ikinci konu da işte budur.
4-2-3-1'de kanat oyuncuları ve forvet arkası gol yükünü taşıyacak kapasitede değilse, o halde ya çift forvete dönülmeli ya da 4-1-4-1 sistemine geçip, gol dağılımı santraforun arkasındaki dört futbolcuyla dengelenebilmeli. Nuri'nin Real'de sakatlanmadan önce Dortmund'da oynadığı futbolu ve Selçuk'un da geçen sene Galatasaray'da gösterdiği performansı düşündüğümüzde bu kurguya son derece uygun olabilecekleri anlaşılır. Fakat Emre ve Mehmet Topal kariyerleri boyunca hiç bir takımda böylesi bir gol dağılımına ortak olmamışlardır.
2014 Dünya Kupası'na katınılması halinde Emre'nin 34 yaşında olacağı da Abdullah Avcı'nın göz ardı ettiği bir gerçektir. Eğer kısa vade hedefi, uzun vade üzerinden inşa ediliyorsa; o halde böylesi ayrıntıların da önemsenmesi gerekir.
4-1-4-1'de savunmanın önünde bir ön libero da vardır. Burada eğer İspanya deplasmanında iseniz Mehmet Topal'ı da kullanabilirsiniz. Bu durum biraz rakibe karşı geliştirmiş olduğunuz strateji ve oyun taktiğiyle alakalı. Fakat oyunu oynamaya çalışan bir ekipseniz ki Türkiye'nin hedefi de budur. O halde oyun vizyonu daha geniş futbolcular tercih edilebilir. Nitekim sırf bu amaç uğruna yıllardan beri Milan'da oynayan Pirlo bu bölgede görev aldı; şu anda da Juventus'da aynı görevi üstleniyor. Orta sahada ikili oynasa da daha geride olduğu için Bastian Schweinsteiger'i de buna örnek olarak gösterebiliriz. Yekta soğukkanlı, ayağı yere sağlam basan çok yönlü bir futbolcu. Selçuk da bu mevkide oynayabilir; Yekta'yla yer değiştirebilirler. Fakat Selçuk'un önde yaptığı baskı daha etkili olduğundan Yekta'nın arkada kullanılmasında yarar var.
Yekta ön libero oynar. Tıpkı ''Kewell'ın yerine sol önde Caner oynasa daha iyi olur'' ya da ''Hakan Balta'nın yerine sol arkada Riera oynasa daha iyi olur'' dediğim gibi... Şimdi de diyorum ki: ''Yekta, M. Topal'ın yerine hatta Melo'nun yerine oynasa daha iyi olur.'' Tabii bu durum diğerleri gibi sadece bir iddia. Yanılabilirim de...
Bir diğer çözüm ise çift forvete geçilmesi. Ancak son yıllarda bırakın forvet sıkıntısını, alternatif forvet sıkıntısı çektiğimiz de bir gerçek. Burak-Umut ikilisinin ise özellik bakımından birbirlerini iyi tamamlayamadıklarını biliyoruz. Bunların yanına yaklaşabilecek Mevlüt'ün ise kariyerinde bir türlü parlayamadığını da...
Bu yüzden futbolun basitliği gereği her futbolcuyu en iyi oynayabilecekleri mevkide kullanmak ve eldeki kadroya göre gerçekçi bir sistem oluşturmaya çalışmak bir teknik adamın en önemli mesleki görevi olmalıdır. İşte Abdullah Avcı bu noktada sınıfta kalmıştır. Bu iki gerçek eksik kaldığında istediğiniz kadar rakibi analiz edin, en iyi strateji ve taktiği belirleyin; daima bir şeyler eksik kalacaktır.
İstediğiniz kadar Türk futbolunun alt yapı eksikliğini ya da içinde bulunduğu koşulları iyi bilin, iyi etüt edin, en ince ayrıntısına kadar irdeleyin; eğer vermiş olduğunuz reaksiyon bu gerçeklerle örtüşmüyorsa, başarısız olmaya da mahkum olursunuz; bu kaçınılmazdır.
Türkiye- Romanya maçının özeti de budur.
İmza: a-scorpion
Sevgiler...