19
2012
Galatasaray'ın geçen sene ortaya koyduğu başarılı performansta birçok kilit detay bulunuyordu. Savunmada Semih-Ujfalusi uyumu, ortada Selçuk-Melo uyumu vardı, ligin 12. haftası itibariyle de Elmander-Baros uyumunu ikinci devrede Elmander-Necati uyumu izleyecek, böylece sağlam ve uyumlu bir omurgaya kavuşmuş olacaktı Galatasaray.
Kenarlarda oynayan Engin ve Emre belki kanatları çok efektif kullanamıyorlardı fakat içeriye yöneldiklerinde bir orta saha kümelenmesi oluşturuyorlardı. Ki Eboue de ileriye çıktığında bu bir orta saha hakimiyetine dönüşüyordu. Eboue'nin açıklarını ise onun kademesine giren Semih kapatıyordu.
Klasik bir 4-4-2 oynamıyordu Galatasaray. Kanatların ortaya yöneldiği, beklerin ise ileriye çıktığı oyunu domine eden bir 4-4-2 oynuyordu. Top rakibe geçtiğinde Elmander orta sahayı beşliyor, top bize geçtiğinde ise bu sefer orta sahayı beşleyen isim Eboue oluyordu. Bu iki özel futbolcu sayesinde zaten oturmuş olan takım omurgası, takım sistemiyle uyumlu hale geliyordu böylece. Bir harmoni vardı Galatasaray'da. İyi işleyen bir düzen vardı.
Neredeyse bütün taraftarlar olarak eksik gördüğümüz dört kusuru bulunuyordu Galatasaray'ın. Hakan Balta bir türlü istenilen şekilde ileriye çıkmıyordu. Buna rağmen savunmada adam kaçırabiliyor ve çok basit kademe hatalarını da yapabiliyordu. Galatasaray'ın en zayıf halkasıydı sol bek pozisyonu. İkinci kusur ise kanatları efektif kullanan bir açık oyuncumuzun olmayışıydı. Evet, hem Emre hem de Engin içeriye yöneldiklerinde sistemin hakkını veriyorlardı ama bunlardan en az birisi de kanatları etkili bir şekilde kullanabilmeliydi. Melo ise Selçuk'la uyumluydu uyumlu olmasına da bazen savunmanın içine çok gömülüyor ve orta sahada bir adam eksiltiyordu takımı. Son olarak ise hem Elmander'le uyumlu, hem de girdiği net pozisyonları harcamayacak derecede bitirici bir santrafordu Galatasaray'ın eksiği, ihtiyacı...
Sol beke adam alınmadı. Geçen sene Hakan Balta'nın yerine Riera oynasın dediğimde benimle çok dalga geçen olmuştu. Şu anda ise Riera oynuyor o pozisyonda. Çünkü alternatifler arasındaki en iyi tercihti Riera. Fakat bu durum Riera'nın o bölgenin has oyuncusu olduğu anlamına gelmez. Bu yüzden en az Pablo Armero kalitesinde bir futbolcunun alınması gerekirdi sezon başında...
Hiç de yabana atılmaması gereken bir kitle benim gibi bas bas bağırdı Melo alınmasın diye. Fakat alındı. Oysaki takım sezonu açtığında Juventus'la görüşmeler devam ederken Melo tatil yapıyordu hala... Tek başına bu done bile bir ciddiyetsizliğin ve bir umursamazlığın göstergesiydi aslında. Fakat Fatih Terim bu detayı es geçti, ısrarla ve inatla Melo'yu istedi. Ben ise tatil yapmasından dolayı değil, Selçuk'la uyumlu olmasına rağmen defansa çok gömülmesi ve Selçuk'u da birçok pozisyonda orta alanda yalnız bırakmasından dolayı istemiyordum Melo'yu. Kaldı ki Melo'nun yerine oynayabilecek başka isimler de vardı Galatasaray'da. Onlardan birisi de Yekta idi. Yekta Milli Takım'da da ön libero oynasın dediğimde benimle yine çok kişi dalga geçmişti. Şu anda ise herkes Melo'yu kulübede Yekta'yı da sahada görmek istiyor. Demek ki dalga geçmeden önce, Pirlo örneklerine kadar savunulan gerekçeleri de iyi etüt etmek gerekirmiş.
Kanada ise Amrabat ve Hamit alındı ki tam isabetti. Hamit kanattan ziyade bir iç oyuncusuydu ve Galatasaray'ın oynamayı amaçladığı sisteme çok uygundu. Ancak geçen sene neredeyse tüm maçlarda yedek kaldığından dolayı maç eksiği vardı Hamit'in. Fatih Hoca da onun bu eksiğini kötü oynadığı maçlardan sonra bile onu sürekli oynatarak gidermeye çalıştı. Amrabat'a ise hiç bu kadar toleransla yaklaşılmadı. Halbuki Galatasaray'ın o dört kusurundan biriydi efektif bir kanat futbolcusuna sahip olmaması. Bu yüzden asıl ısrar Amrabat'a olmalı, onun üzerinde yoğunlaşılmalıydı.
İleride ise geçen senenin 33 golle gol kralı olan Burak'ın alınmasıyla ''bitiricilik'' problemi halledilebilecekti. Ki bu düşünce hiç de mantıksız sayılmazdı. Bunun yanında Elmander kadar set oyununda başarılı olamasa da en az onun kadar rakibi yıpratacak bir forvetle yani Umut Bulut'la birlikte daha da zenginleşecekti hücum hattı. Böylece Baros devre dışı kaldı, Necati'ye ise yol verildi, dördüncü forvet olarak da genç futbolcu Sercan'da karar kılındı. Fakat aslında alınan bu kararlar büyük bir kumarı da beraberinde getiriyordu. Çünkü hali hazırda Elmander-Baros ya da Elmander-Necati uyumu yakalanmışken, Elmander'in hem Umut hem de Burak'la uyumlu olabileceğini ya da Burak ve Umut'un birbirlerini tamamlayıp tamamlayamayacaklarını bilmiyorduk. Trabzon'da oynarlarken sadece bunu öngörebilirdik fakat kesin bir kanıya varamazdık, zira ikisi de farklı bir anlayışın futbolcusuydu orada ve ikili oynamıyorlardı. Bu yüzden Necati'nin öyle ya da böyle bu kadronun içinde yer alması gerekirdi. Ki Galatasaray Berbatov'u almış olsaydı bile Necati'ye yol verilmesini yine bir kumar olarak değerlendirirdim ben.
Buradan şu sonuca varıyoruz ki, Galatasaray'ın geçen seneden kalan bu dört kusuru, bir plan dahilinde giderilemedi malesef. Yine de eldeki kadroya göre Hakan'ın yerine Riera'nın ve Melo'nun yerine de Yekta'nın tercih edilmesini bir gelişim olarak nitelendirebiliriz.
Yapılması gereken ise kanada Amrabat'ı monte etmekte ısrarcı olmak ve Galatasaray'ın iki özel futbolcusundan biri olan Elmander'in yanına da uyumla anlaşabileceği bir partneri bulabilmektir. Kadrodaki bu isim ise hiç şüphesiz Baros'tur. Fakat Fatih Terim Baros inadından vazgeçmez. Böylece ileri ikilinin uyumsuzluğu yüzünden Galatasaray belki de şampiyonluktan bile olabilecektir. Ahanda buraya yazıyorum.
Dikkat ederseniz altını çizerek hep bir uyumdan bahsediyorum. Çünkü henüz bir sistem takımı kimliğine ulaşamamış takımlar ikili uyumlara ve bu uyumları oyun sistemiyle bütünleştirecek Eboue ve Elmander gibi özel futbolculara mahkumdurlar. Nitekim Ujfalusi sakatlandıktan sonra savunmadaki Semih-Ujfalusi uyumu bozuldu ve ardından peşi sıra gelen hatalar da birbirini takip etti. Eboue ileriye çıktığında Semih onun kademesine girdi fakat bu esnada Dany uygun pozisyonu alamadı mesela... Ya da Eboue ileriye çıktığında Cris onun kademesine girmekte yetersiz kaldı. Eboue bu yüzden çok kötü gözüktü. Hamit ve Melo'nun kötü performansı da Selçuk'u yıprattı. Selçuk Yekta'yla oynadığı ilk maçta ise hemen geçen seneyi anımsattı bizlere... Elmander'in yokluğunda da ileride doğru düzgün top bile tutamadık.
İşte bu küçük nüanslar bazen harmoniyi bozabilir ve bozdu da. Yoksa Galatasaray tıkır tıkır işleyen bir sistem takımı hüviyetinde olsaydı, futbolcunun yanındakiyle anlaşabilme kapasitesi değil, sistemin gereksinimlerine hitap eden görev bilinci ön plana çıkmış olacaktı. Kaldı ki böylesi bir anlayışın en iyi örneği olan Barcelona da bile Iniesta'nın boşluğu doldurulurken, Messi ve Xavi'ye bir türlü alternatif bulunamıyor. Artık gerisini siz düşünün...
Dolayısıyla bu yüzden bir taraftar olarak Ujfalusi'nin sakatlığına dert yanıyor, geçen sene efektif bir kanat futbolcusunu ararken bu sene Amrabat'ta ısrarcı olunmamasına hayıflanıyor ve ilerideki Elmander-Baros ya da Elmander-Necati ikilisindeki uyumun göz ardı edilmesini ise içimize sindiremiyoruz.
Hadi her şeyi anladım, kusurların bir plan dahilinde çözülememesini, hatta Fatih Terim'in sırf oyun ideali uğruna futbolun basit gerçeklerini yabana atmasını da anladım da, maçta 1-0 geriye düşüldüğünde son 15 dakikada maçı döndürebilmek adına Baros'u oyuna sokup, böylesi bir imkanı kullanmak varken, onu tamamen devre dışı bırakmak niye? Senede 2.8 milyon euroyu bir inat uğruna ''boşu boşuna'' çöpe atmak nedendir?
Buna bana birisi izah etsin elini öpüp başımın üstüne koyacağım...
İmza: a-scorpion
Sevgiler...