Makale Yaz
Bu haberi yazdır
Adım Adım Kalp Krizine...
 Kas
26
 2012

Yazıyı yazmak için Elazığ maçının üzerinden en azından 24 saat geçmesini bekledim.Çünkü maçın son dakikaları öylesine bir sinir krizine sebep oldu ki; maç bittikten 2 saat sonra bile öfkeden yer yer titremelerim devam ediyordu.

Yani hakikaten inanılır gibi değil,şu maçta bile puan kaybedecektik.Ligin en zayıf 4 takımından 3'ü Mersin-Karabük-Elazığ serisinden sadece 2 puan çıkarabilmemiz içten bile değildi ki; hakikaten Allah'ın bir lütfu ile mucizeler mucizesi gerçekleşti.

Tabii ki buna,kaçan bir kamyon dolusu pozisyon ve hakemin Bilica'nın eline çarpan topa vermediği penaltıyı da mazeret gösterebiliriz.

Amma velakin;

Şu maç sonrasında söyleyecek o kadar çok şey birikti ki,o yüzden siz sevgili renktaşlarla da paylaşmak istiyorum.

Şu ülkede Galatasaraylı olmak bana göre bir Türk insanının yaşayabileceği en büyük ayrıcalık olsa gerek.

Ama gel gelelim,bu Galatasaray; taraftarına öyle kalp ağrıları yaşatıyor ki,olur şey değil.

Çok geriye gitmek istemiyorum,geçen seneyi gözünüzün önüne getirin.Özellikle Play-Off döneminde kalp krizi geçiren gencecik Galatasaraylı taraftarları hatırlayalım.Yanılmıyorsam 5 kişi öldü kalp krizinden..Hatta aralarında biri lise öğrencisiydi.

Bunun yanında geçen sezondan bu yana maçları izlerken,adeta nefes alamayan,kalp krizi geçirmeye yaklaşan arkadaşlarım da oldu.Hele hele o son Kadıköy'de ki maç yok mu! O 90 dakikayı hiç hatırlamak istemiyorum.

Bunların dışında "Bu takım yüzünden sezonun sonunda beni kesin tımarhaneye yatırırsınız" diyen tanıdıklarım bile var.

Ben ki çoğu zaman maçları sakin kalarak izlemeye gayret ediyorum.Elbet yeri geliyor sinirleniyorum,yeri geliyor gülüyorum.Ancak geçen sene ki Play-Off döneminden bu yana "Kalp krizi geçirmesi muhtemel" kişiler arasına yavaş yavaş bende dahil oluyorum.

96-2000 döneminden bu yana biz Galatasaray taraftarları olarak zaten hiç rahat bir dönem yaşamadık.Ancak geçen seneye kadar bunun temel sebebi,kulübün yaşadığı ekonomik kriz sonrası,güçlü kadrolar kuramaması,genelde vasat kadrolarla mücadele etmesi ve sadece Hakan Şükür ile Hasan Şaş gibi eski oyuncuların abilikleriyle takım ruhunu ayakta tutmaya çalışmasıydı.

2006'da son maçta gelen şampiyonlukta çekilen o çileli 16 dakika ve 2008'de antrenörsüz takımın son 6 maçı kazanarak şampiyon oluşu da dün gibi hafızalarda..Bunların hepsinde sıkıntı çekmemizin sebebi yukarıda da söylediğim gibi hep vasat kadrolarımızın olması ve bu kadrolarla bile şampiyonluk kovalamanın verdiği gurur ve onurdu.Kadromuz ne kadar kötü olursa olsun biz GALATASARAY'ız diyebilmenin gururuydu bu..

Ancak son 2 sene de,herşey değişti.Faruk Süren'den bu yana ilk kez vizyonu yüksek bir başkan geldi kulübe..Sonrasında dağılmış takımı toparlama adına,her ne kadar 2.döneminde kulübü uçuruma sürüklemiş olsa da,bu takımın ciğerini bilen Fatih Hoca getirildi.Sonrasında ise yıllardan beri özlemi çekilen,standartı yüksek oyuncular takıma kazandırıldı. 

Sonuç olarak 34 maç sonunda 9 puan fark..Ve anlaşılmaz şekilde Play-Off sistemine isyan edişler..Sanki sene başından beri Play-Off oynanacağı bilinmiyormuş gibi.Ki herşeye rağmen de 5 puan önde başlamıştık,ilk maçta da deplasmanda Bjk'yi yıkmıştık.

Peki buradan nereye varmak istiyorum?

Söylemek istediğim şu: Yukarıda da yazdığım gibi Türkiye Ligi'nin üzerinde bu kadar kaliteli kadro kurmuşken,rakipler sorunlarla boğuşurken; ve öyle veya böyle avantajı elimizde bulundurmamıza rağmen, neden o dönemden beri her maç Galatasaray taraftarı ızdırap çekiyor? Her maçı diken üzerinde izlemek neden bizim kaderimiz? 

Yani bundan 4 sene öncesine kadar kadromuzun kalitesizliği,federasyonun ve hakemlerin bizi alaşağı etmeye çalışması sebebiyle stres yaşıyorduk,şimdi ise rakipler sorunlarla boğuşuyor,kadro kalitemiz bu ligin sınırlarını aşmış,ezeli rakiplerin sahasında şampiyonluklar kazanmışız,10 kişiyle süper kupayı almışız,psikolojik açıdan hepsine fark atmışız; ama hala saçma sapan,son sıradaki takımlara karşı maçı koparamıyoruz.

Hakikaten yazık değil mi bu insanlara? 2 sezon önce kadro kalitemiz yok dedik,kaderimize boyun eğdik,onca kayba rağmen hiçte bu kadar strese girmedik,ama bunca sezon sonra bu taraftarın, kalitenin ve özgüvenin farkını yaşaması ve keyfini çıkarması gerekmez mi? 

Tabiki de her maçı kazanalım demiyoruz hiçbirimiz. O kadar da rüya aleminde değiliz.Ama şu köy takımlarıyla oynadığımız maçları izlerken bile taraftarı kalp krizine sürüklemek,sinirden saç-baş yolmasına sebebiyet vermek bu takımın hakkı mıdır?Bir takımın kalecisinden forvetine kadar herkes mi saatli bomba olur? Bakalım bu defa nasıl bi hata yapacaklar diye beklemeye başladık olur şey değil...

Şu an kağıt üzerine bakarsak herşey yolunda..Ligde lideriz,Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkma yolunda avantajlıyız.Ama sürekli pamuk ipliği üzerinde yürüyoruz.En ufak talihsizlikte ikisi birden elimizden gidebilir.

E peki takımımıza inancımız yok mu? Olmaz mı,hemde tillahına kadar var.Ama bazı şeylere inanmakla,doğmamış çocuğa don biçmek arasında fark vardır.Haftaya lider kalacağımızın da,gruptan çıkacağımızın da hala garantisi yok.

Doğruya doğru,hepimiz gerçekçi olalım..Kağıt üzerinde bulunduğumuz nokta ve isim isim oyuncu kalitesine bakınca umutlanıyoruz.Ama saha içine girdiğimiz anda Elazığ maçında bile saç-baş yoluyoruz.Yani hep söyleriz ya "Bu takım iyi oynasın,kaybedecekse de öyle kaybetsin" diye..Bu söz Mersin gibi,Karabük gibi,Elazığ gibi maçlarda geçerli olmamalı..

Tam tersine bu tip köy takımlarıyla oynanan maçlarda "Rezilde oynasan bi zahmet şu takımlara 4-5 fark at" şeklinde olmalı bu klişe...Tabi ki hiç kimse puan kaybından hoşlanmaz ama özellikle şu tip maçlarda yapılan puan kayıplarını ben hazmedemiyorum.Hatta bırakın puanı kaybetmeyi, o ihtimali dahi yaşamayı içime sindiremiyorum.

Hafta içinde Manu maçı milat olsun diyerek temennide bulunmuştum ve o temenni gerçekleşmişti.Ve beni skordan ziyade iyi futbol etkilemişti.Ama o maçta bile 85'ten sonra öyle bir oyun oldu ki; yine yüreğimiz ağzımızda saniyeleri saydık.

Bana "Maalesef şanssızız,çok pozisyon kaçırıyoruz,maçı koparamıyoruz,o nedenle son dakikalarda sıkıntı yaşıyoruz" diyebilirsiniz,bunu anlarım,saygı da duyarım.Ama bana her maçın 80 küsürüncü dakikasında topu ileri taşımamızı ve ayağımızda tutmamızı sağlayan oyuncuların oyundan alınıp,yerine laubali veya yeteneksiz oyuncuları sürmenin mantığını açıklayamazsınız.

(Örnek: Manchester maçı Amrabat-Emre değişikliği, Elazığ maçı Amrabat-Hakan Balta değişikliği)

Yani kimse bana hikaye anlatmasın.Eğer biz geçen seneden beri kalp krizi riskiyle yaşıyorsak,bunun başlıca sebeplerinden biri de bu anlamsız oyuncu değişiklikleridir.İster 85 olsun,ister 90+5 olsun,bu tarz değişikliklere her zaman karşıyım,hepte karşı olucam.

Hatta bir örnek daha vermem gerekirse 3-1'lik Cluj maçını güle oynaya götürürken, 86. dakikada Eboue-Hamit çıkıp Sabri-Semih oyuna girdi.Ve bu değişiklik yapılır yapılmaz,anında Cluj'lu oyuncu altıpasta topa dokunamadı. Yani dokunsa skor 3-2 olacak ve 4 dakikada uzatmayla beraber daha 8 dakika daha olacaktı maçın sonuna..Sonra alın size bir başka kalp krizi sebebi..

Şimdi bazılarınız "Ben böyle saçmalık,görmedim duymadım,alakaya maydanoz" diyebilir.Kim ne derse desin,bu saçmalıkta değil,tesadüfte değil..Bunlar futbolun gerçeği..Her an her dakika siz doğruları yapmak zorundasınız,yoksa futbol böylesine hataları affetmez..Kısaca futbolla şaka olmaz.Yani ne gerek var herşey yolunda giderken,anlamsız değişiklikler yapmaya?

Bu kadar şey konuştum, Elazığ maçına değinmeden geçmeyeyim.

Dediğim gibi Elazığ tam bir köy takımı..Aynı Mersin ve Karabük'ün de köy takımı olduğu gibi..Ama bu Elazığ hepsinden daha bi köy takımı..Ve bu takımın kalecisi ilk yarıda yere bile yatmadı!

Ama şu köy takımına karşı bile memnun edici bir olay varsa, o da ikinci yarıda ki derli toplu görüntüdür.Bunun da sebebi forvet eksiltip,orta sahaya atlet bir oyuncu sokmak oldu.Ha yukarıda eleştirdik ama doğruları yapınca da övmek hakkımız..

Normalde eğer bir takım gol yollarında etkili olamıyorsa,herkes bir forvet oyuncusunun oyuna girmesini bekler.Ama bazen gol bulmak adına forvet çıkarıp orta saha almanız gerekir.Fatih Terim'de bu sezon birçok maçta yapması gerekeni bu maçta ilk kez yaptı ve sonucunu da aldı.

Ben ki; 4-4-2 destekçisi biri olmama rağmen,artık belli başlı maçlar dışında bu sezon 4-4-2'ten vazgeçmemiz gerektiğini düşünüyorum.Çünkü bu sezon ki transferlerimiz gerçekten de 4-4-2'ye uygun transferler olmadı.Ne Umut ne Burak 4-4-2'ye uymadılar,ikisi de bir Necati olamadılar.Aynı şekilde Amrabat 4'lü orta sahanın solunda oynamaya bir türlü uyum sağlayamadı.Hamit de gerek maç eksiği,gerekse de artık 30'a gelip çatmış yaşı itibariyle,bir kanat oyuncusunun sergilemesi gereken dinamizmi göstermekte zorlanıyor.

Tüm bu veriler eşliğinde dünkü maçın 2.yarısında ilk kez Fatih Terim 4-3-3 sistemini denedi.Savunmanın önünde ön stoper Melo,onunda önünde 2 yönlü oyunu verimli oynayabilen Yekta ile Engin..Kanat forvetleri ise hücum yönü güçlü ve atletik özellikli Amrabat ile Aydın..Ve ileride tek santrafor Umut..Aslında bu sistemde Burak'ı oynatmak son derece faydalı olurdu ama nedendir bilinmez bir türlü Burak'ı oyuna almadı hoca..

İşte bu sistemle beraber,maçın 83.dakikasında Hakan Balta-Amrabat değişikliği yapılana kadar bana göre bu sezonun en derli toplu görüntüsünü sergiledik.Amrabat bu sayede özgürlük kazandı,hücum bölgesinin hemen hemen her yerinde varlığını hissettirdi.Aydın ise beklenmedik derecede faydalıydı.Ki bu sistemle beraber ilk yarıda etkili olamayan Sabri-Riera ikilisi bile bulunduğu kulvarları koridora çevirdi.Pozisyonlar yağmur gibi geldi,savunma neredeyse hiç zorlanmadı,Muslera hemen hemen hiç yere yatmadı.

Ama işte o Amrabat-Hakan Balta değişikliği ile bu söylediğim takım gitti,son 10 dakika da ne olduğu belirsiz bir takım ortaya çıktı.Köy takımı cesaretlendi,penaltı kazandı,umutlandı ama neyseki Melo bizi kabus görmekten kurtardı.

Bakın,bazılarına göre futbolda rakamlar önemsizdir.

4-4-2, 4-3-3, 3-5-2, 4-2-3-1 hiçbir anlam ifade etmez diyenler vardır.Ki bunlarında başında Fatih Terim gelir. "Sistemler maç kazandırmaz,anlayış maç kazandırır" diyen ta kendisidir.Ama kim ne derse desin rakamlar futbolda herşeydir.Eğer siz kanatlarda Amrabat ve Aydın ile oynarsanız o sistem 4-3-3 olur ve anlayışınız da buna mukabil hücum futbolu olur. Ama geçen seneki gibi kanatlarınız Kazım ve Riera olursa o sistem 4-1-4-1 olur ve oyun anlayışınız daha denge üzerine kurulu olur.Hatta biraz daha defansif olur..Ve Galatasaray takımı 4-1-4-1 oynamaz,oynayamaz. Ki oynayamadı da...Yani kısacası sistemin ne olduğunu futbolcunun oyun karakteri belirler.

Galatasaray geleneğinde coşkulu futbol vardır,hücum futbolu vardır.Ben kendimi bildim bileli,Lucescu dönemi hariç Galatasaray asla ve asla denge futbolu oynayarak başarıyı yakalayamamıştır.Bu sebepledir ki; ben her zaman 4-4-2'ciyim.Ama yukarıda da belirttiğim gibi sistemin doğru işlemesi için doğru oyuncu tiplemeleriyle oynamak gerekir.

Bu sebeple Amrabat,Burak,Umut gibi oyuncularla 4-4-2 sistemi tam anlamıyla tutmadı.

Elazığ maçında Hakan Balta girince eli yüzü düzgün 4-3-3 sisteminden,istemeden de olsa asimetrik bir 4-1-3-1-1 gibi tuhaf bir oyun şekline büründük ve son 10 dakika kaos futboluna döndük.

O yüzden çokta karmaşık şeyler yazarak,insanları yormak istemiyorum veya çok bilmişlik taslamak gibi de bir niyetim asla yok.Bunlar sadece futbolun herkes tarafından bilinen bazı rakamsal gerçekleri..Ve bizim Play-Off'tan bu yana kalp krizi riski taşımamızın sebebi de bu olmuştur.Elimizde bunca kalite mevcutken,bunu yanlış kullanmanın sonuçlarını zaten yeterince tecrübe edinmiş durumdayız.

Bu sebeple,artık nolur diyorum, "DOĞRU OYUNCU-DOĞRU SİSTEM" felsefesi uygulansın,bizde bundan sonra daha az kalp ağrısı çekelim..

Son sözlerimde Emre Çolak için...

Sen hakikaten artık Allah'lık olmuşsun.Hadi bu maçta Melo galibiyeti kurtardı,peki ya seni kim kurtaracak? Gol kaçmaz mı,illa ki kaçar.Ama o vuruşlarda ki laubaliliklerin artık bardağı taşırdı.Fatih Terim sana ne söylese azdır!

Kimse bana genç oyuncu falan demesin.Bu ülkede altyapıdan gelipte büyük takımda oynama şansını kaç futbolcu yakalayabiliyor? Bu kadar şımarmaya hiç mi hiç hakkı yok.Ve bu adam yakaladığı şansı her geçen maç biraz daha suistimal ediyor.

Açık konuşayım geçen sezon ki,ilk 11 çıktığı 3-1'lik Fener maçı ve 4-1'lik İBB maçı dışında bir tane göze batan maçı yok..Ve her maç futbol kalitesinin üzerine koyacağına,şımarıklık seviyesinin üzerine koyuyor.

Bir de bu adama yetenekli diyorlar.Allah'tan ki yaşadığımız devirde nice yetenekli adam izliyoruz.Yani yetenekli adam görmesek,mazallah bu Emre'yi yetenekli diye yutturacaklar bize..Hani yeteneği geçtim,oyun zekası bile yok nerdeyse.Tek olumlu özelliği çevik olması ve bu sayede kendi ekseni etrafında 360 derece dönebilmesi..

Tabi ki burada,hemen bu çocuğu yok edelim düşüncesinde değilim.Ama artık gerçek bir dersi haketti diye düşünüyorum.Daha dün 1 bugün 2, bu denli laubali davranışlara ben şahsen katlanamıyorum,Fatih hocada da peygamber sabrı varmış diyorum.Ama bence bu adamı terbiye etmek adına,keşke devre arasına kadar kadroya alınmasa..Dünyanın kaç bucak olduğunu,iyice bir anlasa...Zaten Emre Çolak'ın yokluğunda hiçbir taraftarında çıkıp ahlar vahlar edeceğine inanmıyorum.Şu an ki görüntüsüyle bu takımda bırakın ileride önemli oyuncu olmayı, en fazla kımıl zararlısı olarak kalır..

Bir müsibet bin nasihattan iyidir derler ya...2.devreye kadar kadroya girmezse bu sayede akıllanır belki...Ve umarım bir şekilde cezalandırılır,çünkü bunu uzun zamandır haketti.. 

Sevgiler...

 





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
  2012
  2011
Son Girilen Makaleler
beawerheart
| 28 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 25 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 24 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 15 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 05 Ağustos 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...