23
2019
Bu topraklarda eskiden Galatasarayla özdeşleşmiş bir terim vardı. Adı da hücum presti. Daha sonra yıllar içerisinde nasıl evrildik de topun arkasına geçip, takım halinde alan savunması yapan bir takıma dönüşüverdik işte bunu anlamakta oldukça zorlanıyorum. Belki çağın garanti futboluna adapte olma eğlimi, belki de takımın yaş ortalamasının pek de genç olmayışı Fatih Hocayı böyle davranmaya zorunlu kılmış olabilir. Bilmiyorum. Fakat şu bir gerçek ki, eskiden çok daha cesurduk. Fatih Hoca da daha atılgan ve daha gözüpekti.
Aslında insanın biyolojik yaşıyla riske girme eğilimi arasında ters bir orantı var. Gençken daha cesurdur insan, gözü karadır. Yaşlandıkça ise daha az riske girer. Hatta belki de hiç girmez. Çevrenizdeki bütün insanlara bakın, hep aynı durumun tekrarlandığını görürsünüz. Mesela servetini kaybeden insanların hemen hemen hepsi, gençlik dönemlerindeki hırslarıyla girmiş oldukları cesaretin bedelini ödemişlerdir. 60, 70 yaşındaki insanlarda ise böyle bir tabloya çok nadiren rastlarsınız. Belki de bu duruma hiç şahit olmamışsınızdır. Çünkü onlar hayatlarına dair büyük kumar oynamayı hiç sevmezler. Eskiden yaşadıkları acı tecrübeler onları daha sağlam adımlar atmaya itmiştir. Riske girmek onlar için uçurumun kıyısında dolaşmak gibidir.
Fatih Terim in ilk Şampiyonlar Ligi maçlarını hatırlayın. Chelsea takımına 0-5 Real Madrid e ise 1-6 yenildiği maçları gözünüzün önüne getirin. Daha ilk 11 lerde aldığı riskleri, ilk yarım saatte rakibe nefes aldırmayışını, üst üste girilip atılamayan pozisyonları ve sonunda da neredeyse bütün gollerin kontra gollerle gelişini hayal edin. Bunları yaşayıp bedel ödemiş bir teknik adamın gerek PSG, gerekse Real karşısında hücum presten vazgeçip, topun arkasına geçerek neden 5 li savunmaya döndüğünü sanıyorum ki çok daha rahat anlayamışsınızdır.
Dikkat edin maç boyunca hep aynı senaryo yaşandı. Top rakipteyken geri çekildik ve alan savunması yaptık, top bize geçtiğinde ve geriden oyun kurmaya çalıştığımızda ise rakip 2. bölgede bize pres yaptı. PSG ise zaman zaman 3. bölgede yapmıştı bu presi. Yani mevzu bahis çağın futboluysa, rakiplere de aynı şekilde karşılık vermemiz gerekiyordu. Biz, her iki takımdan da korktuk ve onlara, daha maçtan önce düşünce olarak yenildik.
Oynamak kadar rakibi oynatmamak da önemlidir. Aksi halde Avrupa nın dev kulüpleri için alan savunmasını çözmek kadar kolay bir şey yok. Siz onları koşuyla ya da hiç beklemedikleri anda yapabildiğiniz ani presle bozabilirsiniz. Bu şekilde değil.
Fatih Terim hücum pres anlayışını düşünce olarak bu takıma inşa etmek durumunda. Çünkü Galatasarayın özünde bu var. Oynamak kadar rakibi oynatmamak var. Yenileceksek bu şekilde yenilmek, yeneceksek de bu şekilde yenmek var. Cesur oynamak, riske girmek, rakibe baş kaldırmak var. Rakip kim olursa olsun kendi oyununu oynamak var ve asla rakipten korkmak yok.
Galatasaray ın şanlı tarihine bakın. Kazandığı zaferlere ve finallere bakın. Bu söylediklerim hepsini teker teker orada göreceksiniz. Eğer bunlar varsa Galatasaray için zafer vardır. Eğer bunlar yoksa Galatasaray için zafer yoktur. Bu kadar net.
Rakipten çekinerek 5 li savunmaya dönmek, rakibe özel önlem alarak kontra gol yemekten korkmak ve sonunda da rakibe böyle yenilmek kadar acı bir şey yok. Bu şekilde yenilmektense, keşke rakipten korkmayarak öz futbolumuzu cesurca oynayıp, rakibi titretip, buna rağmen yenilseydik, hatta farklı yenilseydik bile daha makbule geçerdi. Fakat bu şekilde korkakça bir yenilgiyi, bir Galatasaray taraftarı olarak rakip kim olursa olsun ben asla kabul edemem.
Bir basın mensubu olsaydım, Fatih Terim e ilk soracağım soru şu olurdu.
Hocam, eskiden Galatasaray kontra yemekten korkmazdı değil mi? Rakipten korkmazdı değil mi? Rakip için sistemini de oyun anlayışını da değiştirmezdi değil mi? Yaptığı hücum presle rakibe korku salar, rakibin başını döndürür, rakibi titretirdi değil mi? Ne oldu da Galatasaray bu düşünceden vazgeçirildi? Ne oldu da Galatasaray öz futbolundan koparıldı? Ne oldu?