22
2014
Acı gerçekler...
2011-2012 Sezonu başında Ünal Aysal başkan Fatih Terim hoca oldu.
Bir önceki sezon takım ligi 8.bitirmişti. Kaleye Muslera, savunmaya Eboue, Ujfalusi, orta sahaya Selçuk, Melo, forvete Elmander'i alarak başladı sezona.
Zaten elde Baros, Arda, Ayhan, Sabri, Hakan Balta, Servet Çetin, Gökhan Zan gibi milli futbolcular vardı.
Fatih hoca da ilk haftalarda aynen Mancini ve Prandelli gibi garip sistemler uygulamak istedi ama baktı ki pabuç pahalı Galatasaray'ın özüne döndü.
Galatasaray nasıl oynamalıysa öyle oynatmaya başladı. Hem güzel futbol hemde tüm engellemelere rağmen şampiyonluk geldi. Galatasaray hücum futboluyla rakiplerine sahaları dar etti. Selçuk 13, Melo 12 asistle ve bir o kadar da gol atarak oynadılar.
Genç Semih formayı kaptı ve bir daha sırtından çıkarmadı. Ligin ilk yarısında Elmander ile Baros, ikinci yarısında sakatlanan Baros'un yerine bir kez daha Galatasaray'a dönen Necati Ateş ile Elmander coştular da coştular.
Arda Turan'ın ligin başlamasına kısa bir süre kala takımdan ayrılmasının ardından alelacele alınan Riera tam oturmasa da kritik anlarda görev adamı olduğunu gösterdi. Takımda kadroya giremez gözüyle bakılan Semih Kaya, Emre Çolak ve Engin Baytar belki de futbol hayatların en güzel sezonunu geçirdiler.
Galatasaray takımı sürekli hücumu düşünen futbol yapısıyla rakiplerini kendi yarı alanlarına hapsediyor, Elmander sürekli yaptığı baskı ve arkadan gelen arkadaşlarına sürekli boş alanlar yaratarak sistemde belki de başrolü oynuyordu. Yanından Baros kendine gelmişti yeniden.
Orta sahada takımdaki ilk sezonları olmalarına rağmen Melo, Selçuk, Engin ve istikrarsız diye bilinen Emre Çolak müthiş oynadılar.
Kalede Muslera alışam dönemini sıkıntılı geçirse de sonra kendini buldu. Sağ bekte Eboue, stoper de Ujfalusi takıma fark kattılar. Orta sahada Melo agresif ve inatçı futbolunu 12 gol ve 12 asist, Selçuk İnan 13 gol 12 asist, Elmander 12 gol ve bir o kadar asist ve herşeyden önemlisi sahada verdiği mücadele ile gönğüllerde taht kurdu. Ligin ilk yarısında oynayan Milan Baros ve ikinci yarısında oynayan Necati Ateş sezonu 8'er golle bitirdiler.
Galatasaray bir sonraki sezona Fatih Terim'in Baros'u silmesiyle ve Süper Lig gol kralı Burak Yılmaz'ın kadroya katılmasıyla başladı. Burak Yılmaz ligde gol kralı olurken Şampiyonlar Liginde de 8 gol atmayı başardı.
Ligin devre arasında Didier Drogba ve Wesley Sneijder alındılar. Elmander ve Necati Ateş takımdan ayrıldılar. Üstüne bir de sezon başında Engin Baytar'a verilen ceza eklenince taşlar yerinden oynadı.
Galatasaray yine şampiyonluğa gidiyordu, Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkıyordu ama bir önceki sezon sergilediği futbolda düşüş gözle görülüyordu.
Fatih Terim'in bir önceki sezon başında uygulatmaya çalıştığı ama zararın neresinden dönersek kardır mantığıyla vazgeçtiği sistem bir sonraki sezon yeniden uygulamaya konuluyordu. Selçuk ve Melo ilk sezonun gerisinde kalıyorlardı, belki de Lig ve Şampiyonlar Ligi bir arada ağır geliyordu.
Galatasaray'da Burak Yılmaz savunmanın arkasına atılacak uzun topları bekliyordu, Elmander ile rakibi bunaltan Galatasaray'ın oyun şabolu yara alıyordu ama Burak Yılmaz golleri attığı için gerçekler görmezden geliniyordu. İşte tam o zamanlar ben yine bağırıyordum, "Burak Yılmaz bu takımın futbolcusu değil" diye, "isterse her sezon 100 gol atsın, isterse Şampiyonlar Ligi gol kralı olsun ama bizim takımımızın futbolcusu olamaz" diyordum.
Böyle yazıyorum diye sert eleştiriler aldım, futbolu bilmemezlikle suçlandım ama kimse kusura bakmasın ben futbolu biliyorum.
Galatasaray'ın en büyük eksiği korkak ve temkinli futbol oynatan hocaları ve ileride top tutamayan ve takımını sürekli kontra ataklara karşı çaresiz bırakan Burak Yılmaz'dır.
İlk geldikleri sezon 13 gol atan Selçuk, 12 gol atan Melo o günden sonra sadece rakip kovalar oldular. İleride rakip savunmayı zorlayacak, çıkartmayacak, baskı yapacak, orta sahamızı rahatlatacak ve onlarında skora katkı yapmasını sağlayacak bir forvetimiz olmadığı için, hem Selçuk hem de Melo gol atmaya, asist yapmaya fırsat bulamaz oldular.
Burak Yılmaz'ın gelişiyle ister istemez değişen sistem nedeniyle Selçuk ve Melo her geçen gün düşmeye başladılar. Bir de Engin Baytar sezon başında ceza alıp uzun süre oynamadığı için orta sahamız daha da zorlandı. Melo öyle yada böyle mücadeleci futbolcu ama Selçuk daha çok hücuma dönük bir isim olduğu için bu tip oyunda savunma görevi ona ağır geldi.
Takımımız 2012-2013 sezonunda şampiyon oldu, Burak Yılmaz'da gol kralı oldu, Şampiyonlar Liginde de 8 gol attı ama o sezon kazanmadık kaybettik bence.
Fatih hoca Burak Yılmaz ve Amrabat transferleri ile hata yaptı. Her ikisi de ilk geldiği sezon oynatmaya çalıştığı ama tez vakitte vazgeçtiği sisteme göre futbolculardı. Geriye yaslanacaksın ve kaptığın topları Burak Yılmaz'a ve Amrabat'a atacaksın.
Soru 1 : Peki rakip takım üzerine gelmezse ne yapacaksın?
Cevap 1 : O zaman yine rakibin üzerine gideceksin.
Soru 2 : Sonra ne olacak?
Cevap 2 : Burak Yılmaz top tutabilen bir futbolcu olmadığı için her atağında kontra atak yiyeceksin, takımın daha fazla efor sarfedecek, daha fazla dikkat dağınıklığı yaşayacak, daha tedirgin olacak, sonunda eleştiriler başlayacak ve yavaş yavaş özgüvenini kaybedecek.
Aynı sezon devre arasında alınan Drogba bireysel yeteneğiyle takımı sırtladı ama tam anlamıyla başarılı olamadı bence. Sneijder ise zaten ilk geldiğinde ne oynadığını kendisi bile anlamadı. Fatih hoca akıllı bir adam, bu sistemde hücum ağırlıklı bir isim olan Selçuk ile Sneijder'in bir arada oynayamayacağını bildiği için baştan bu transfere karşı çıktı, alınınca da attı sol tarafa ya tutarsa dedi.
Geçtiğimiz sezon başında başkan Ünal Aysal büyük bir hata yapmıştı Ali Dürüst, Adnan Öztürk ve Abdurrahim Albayrak ile yolları ayırmak suretiyle. Fatih hoca bunu da fırsat bilerek ayrılmanın çarelerini arıyordu. Bence ayrılmayı düşünmesinin asıl sebebi su almaya başladığını gördüğü tekne yani takımdı.
Benim ki sadece bir tahmin tabii ki.
Sezon başladığında Drogba'lı, Sneijder'li, Selçuk'lu, Melo'lu, Muslera'lı, Hamit'li, Eboue'li, Burak'lı, Umut'lu takım ona pek umut vermiyordu.
İlk beş hafta da sergilenen fuıtbol ışık vermiyordu. Ne olmuştu da son iki sezonun şampiyonu bu duruma düşmüştü. Herkesin imrenerek baktığı Galatasaray kadrosu yerlerde sürünüyordu. Fatih hocaya istediği fırsat geldi, başkan da kendisi açısından bu fırsatı kaçırmadı ve yollar ayrıldı.
Yukarıda cevap 2'de yazdıklarım gerçek olduğunda bu kez yerli futbolcular ile yabancılar arasında sorun varmış gibi yansımaya başladı medyaya. Belki de var dı ama yabancılar özellikle Drogba, Sneijder, Melo, Muslera, Eboue gerçekten profesyoneller. Arada ne kadar sorun olursa olsun sahaya çıktıklarında birlikte hareket etmeleri gerektiğini, takım halinde davranmaları gerektiğini biliyorlar.
Fatih hoca gitti Mancini geldi. Bir kaç maç dışında ne takımın en oynadığını, Mancini'nin ne oynattığını kimse çözemedi. Sabri'den sol bek, sol açık yaratmaya kalktı. Semih sağ bek, ağır Hamit sağ açık, Melo stoper, Burak Yılmaz sol açık, vazgeçemediği Ceyhun ön libero oynadı. Bu kadarla kalsa yine iyi, bir de sıfır sıfır giden bir maçta 90+ oynanırken ve takımımız korner atacakken golcü Drogba'yı çıkartıp yerine yanılmıyorsam Ceyhun'u alması onun ne halde olduğunu gözler önüne sermeye yetti de arttı bile.
Yazık hem de çok yazık bu adamlar ülkemize gelip milyon eurolar alıyorlar, milyon euroları alıp karşılığında da bizimle resmen alay ediyorlar. Sonra Prandelli geliyor, ya arkadaş bu da nerden çıktı demeye fırsat kalmıyor takım yerlerde sürünüyor.
Bizim insanımızın bir huyu var ki hiç sevmiyorum, gelen hocaları ve futbocluları bir kez bile izlemeden hemen hak ettiklerinden fazla poh pohluyoruz.
Allah aşkına buradan soruyorum, Mancini ve Prandelli Galatasaray'a ne kattılar?
Başarının reçetesi çok basit ama moralman çökmüş olan takımı ayağa kaldırmak zor.
Reçeteye gelince; Galatasaray'ın bence iki sorunu var. Birincisi Galatasaray her zaman hücum oynar, hücum oynamalıdır, kaybetmemek için değil, kazanmak için oynamalıdır. İkincisi Burak Yılmaz gibi değil, Elmander gibi bir santrfor ile oynamalıdır. Bu iki değişiklik yapılırsa bir kaç hafta sonra takımın özgüveni yerine gelir ve yeniden şahlanış başlar.
Bu dediklerim Mancini ve Prandelli ile olacak şeyler değil bununda bilinmesi gerekir. Prandelli'nin son iki maç sonrası yaptığı açıklamalar olmayacağının belgesi niteliğindedir.
Herkes bir şeyler yazıyor bende yazayım dedim.
Oldu yada olmadı yorumlarınızı bekliyorum.
Saygılarımla...