03
2012
MİLLİ TAKIM
Bugün Milli Takım için birçok yazı yazılacaktır. Birçoğu da dün akşam oynanan Portekiz maçı özelinde kaleme alınmış; teknikten, taktikten veya skorun sarhoşluğuyla gelecekteki başarılardan bahseden methiye dolu yazılar olacaktır. Ben denizin kaleme aldığı bu Milli Takım yazısı ise methiyeden çok ağır eleştirilerle dolu, birçok insanında tadını kaçıracak, futbolun uzağında ama sporun merkezinde olduğuna inandığım bir yazı. O yüzden Milli Takım hazır maç kazanmışken tadım kaçmasın diyenler hiç okumasın.
Milli takım için sözlüklerde yapılan tanımlamalara baktığınızda "uluslararası yarışmalarda bir ülkeyi temsil etmek için bir araya gelmiş sporcular topluluğu" yazar. Burada altı çizilmesi gereken sözcük "temsil" sözcüğüdür ve dikkat edilmesi gereken konu ise temsil edilenin ne kadar değerli olduğudur. Milli Takım ve dolayısı ile bu takıma seçilen oyuncular koca bir ülkeyi, bir ulusu ve onun bayrağını temsil etmektedir. Milli Takım' da görev alma onuruna erişmiş her bireyin "görevi ne olursa olsun” bu bilinçle hareket etme zorunluluğu vardır. Bu konudaki asli görev ve sorumluluk, ülkemizin futbol düzeni de dikkate alındığında Milli Takımlar Teknik Direktörü Sayın Abdullah Avcı'nındır.
Konuyu biraz daha detaylandırmak gerekirse: söz konusu olan Milli Takım olduğunda öncelikli ve elzem olan maç kazanmak değildir; kupa kazanmak değildir; turnuva kazanmak değildir… Öncelikli ve elzem olan ay yıldızlı bayrağın ve koca bir ulusun onuruna, şerefine ve haysiyetine helal getirmeden bu unsurların büyüklüklerine yakışır şekilde temsil edilmesidir.
Konuyu örneklendirmek gerekirse: Volkan Demirel dün oynanan Portekiz maçında penaltı kurtarmıştır; karşı karşıya pozisyonda başarılı olmuştur; müthiş şutları çıkarmıştır ve maçın en iyilerinden biri, belki de birincisi olmuştur. Aynı Volkan Demirel Milli Takım kampında, daha birkaç gün önce, son derece basit bir mesele yüzünden mesleğinde bir ömür geçirmiş foto muhabirini mafyavari söylemlerle tehdit etmiş ve üzerine yürümüştür. Söz konusu olan Milli Takım olduğunda ve yukarıda altını çizdiğimiz temsil konusu dikkate alındığında öncelikli ve elzem olan Volkan Demirel'in Portekiz maçında ki performansı değil saha dışında bir Milli Takım oyuncusuna yakışır şekilde hareket etmesidir. Bunu sağlama konusundaki sorumluluk ise Abdullah Avcı'ya aittir.
MİLLİ TAKIM KAPTANI EMRE BELÖZOĞLU
Yukarıda ele aldığımız temsil konusu dikkate alındığında belki de bu ülkede Milli Takım'a çağırılacak en son isim; Emre Belözoğlu. Fakat ne garip bir futbol dünyasının içindeyiz ki aynı Emre Belözoğlu Portekiz maçında sahaya kaptan olarak çıktı.
Sahada rakip takım oyuncularına ve hatta Estonya maçında kendi milli takım seyircisine küfürler eden; İsviçre maçında olduğu gibi sahada yenemediği rakip takım oyuncularını dövmeye kalkan; basın tribününe el kol hareketleri yapan bir isim Emre Belözoğlu. Üstelik bunların hepsini göğsünde ay yıldız olan milli takım forması ile yapmış bir isim.
Milli Takım dışında da boş durmayan; Ahmet Bulut'la olan ilişkisini de kullanarak oynayacağı maç öncesi rakip takım oyuncusuna "Oğlum Kaan Emre abin ben. Aldırıyorum seni buraya. Sakın zorlamayın ha” diye mesaj atabilen bir isim.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi birde Didier Zokora'ya karşı tüm dünyanın şahit olduğu ama federasyon kurullarının üç maymunu oynadığı bir ırkçı söylemi var tabi.
Peki, rakibine saygısı olmayan, sahada verilen mücadeleye saygısı olmayan, seyirciye, basına, hakemlere saygısı olmayan ve ırkçılıkla işi insanlık suçu işleme boyutuna vardıran Emre Bölezoğlu nasıl oluyor da hala Milli Takım formasını giyebiliyor, üstelik kaptan olarak?
ABDULLAH AVCI DİYET Mİ ÖDÜYOR?
Milli Takım tüm dünya kamuoyu önünde ülkenin, ay yıldızlı bayrağın temsil edildiği bir platformdur. Buradan hareketle Milli Takım'a seçilecek oyuncular için öncelikli kriter; oyuncunun teknik, taktik veya fiziksel kapasitesi değil ne ölçüde spor ahlakına sahip olduğudur. Burada futbolcunun saha içindeki ve saha dışındaki duruşu ve davranışları için spor ahlakı tabirini kullanmamın sebebi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” deyişidir.
Şimdi Sayın Abdullah Avcı'ya tüm bu yazılanlar ışığında sormak istiyorum.
Anlamakta zorluk çekiyorum Sayın Avcı. Bir futbolcunun Milli Takım'a çağırılmaması için daha ne yapması gerekir? Küfür, tehdit, darp, ırkçılık daha hangi spor ahlakına, daha da ötesi hangi insanlığa sığmayan davranışı yapması lazım ki Emre Belözoğlu Milli Takıma çağrılmasın? Sahanın ortasında Milli Takım formasının üzerinde tepinmesi mi lazım? Bir futbolcu yaptığı eylemlerle bir Ulusal Takım formasını daha ne kadar saygısızlık edebilir, daha ne kadar zarar verebilir? Akıl almaz şekilde Emre Belözoğlu'nu Milli Takım'a çağırıp, kaptanlık vermenizin nedeni kariyerinizde önemli yeri olduğunu düşündüğünüz Göksel Gümüşdağ'a diyet ödeme gayreti midir? (Göksel Gümüşdağ, Emre Belözoğlu ve Ahmet Bulut arasında uzun yıllardır süregelen arkadaşlık ve ilişki tüm spor kamuoyunca malum) Eğer böyle ise tüm dünya kamuoyu önünde ülkenin ve ay yıldızlı bayrağın temsil edildiği en önemli platformlardan biri, belki de birincisi olan Milli Takım'ı buna nasıl alet edersiniz? Yok, eğer böyle bir diyet ödeme durumu mevcut değilse Milli Takım'ın saygınlığını korumakla görevli en önemli isimlerden biri olarak tüm bu yaptıklarına rağmen Emre Belözoğlu'nu nasıl Milli Takım'a çağırır ve kaptanlığı temsil edersiniz?
Belki futbolseverlerin değil ama ülkesini ve bayrağını seven her sporseverin sizden yukarıdaki soruların cevabını alma hakkı vardır Sayın Avcı.
Saygılar…