07
2018
Merhaba değerli webaslan okurları,
Çok önemli iki maçı geride bırakırken korktuğumuz her şey başımıza geldi, hem de fazlasıyla. Aklımızda bin bir soru: Galatasaray neden bunları yaşıyor ve bu gidiş nereye? Kendimizi bu vaziyetten kurtarma şansımız yok mu?
Gerçekçi olmamız lazım. Büyük takım olmanın belli standartları vardır. Organizsyon aşamasında adının büyüklüğüne uygun bir yapılanma gerçekleştiremeyen bütün büyük takımlar böyle tarihi çöküşler yaşamıştır ve yaşayacaktır. İçinde bulunduğumuz durumun çözümlemesi bir ya da birkaç ismin her şeyi berbat ettiği üzerinden yapılamaz. Futbol tarihi boyunca taraftarlar her kötü gidişatta kendilerine bir günah keçisi ya da günah keçisi grubu belirleyip bütün olumsuzlukların faturasını onlara kesmiştir; fakat, zaman bize bunun bu kadar yüzeysel olmadığını defalarca gösterdi. Yani bir hocayı göndererek, bir hocayı getirerek her şeyin düzelmediğini ya da bazı oyuncular oynatılınca/oynatılmayınca takımın seviyesinin inanılmaz derecede yükselmediğini birçok kez gördük. Bu yüzden, olaya daha geniş kapsamlı bakmak zorundayız.
Eğer gerçekleştirmeniz gereken amaçlarınız varsa bu amaçlara uygun enstrümanlara sahip olmanız gerekir. Büyük kulüplerin amaçları zaten bellidir: Oynadığı bütün kulvarlarda ipi göğüslemek. Bunun için bir bütçeye, kurulu fiziki tesislere ve beşeri sermayeye ihtiyaç vardır. Yönetim dediğimiz şey eldeki bu girdileri amaçlara hizmet edecek şekilde kullanma sanatıdır. Bu yüzden öncelikle işin yönetim boyutunu ele almak yerinde olacaktır, zira bütün organizasyonlarda en yüksek karar mercii yönetimdir.
Kulüp yönetimini şirket yönetimi gibi değerlendirmek pek isabetli sonuçlar vermeyebilir. Bir şirketin nihai amacı ekonomik kârdır. Yıl sonunda "Toplam Gelir>Açık ve Örtük Maliyetler" sonucuna ulaşılıyorsa o şirketi yönetenler başarılı kabul edilir. Fakat kulüpler söz konusu olduğunda hem ekonomik hem de sportif başarının bir arada gerçekleştirilmesi esastır. Bunun haricinde bir durum kulüp yönetiminin başarılı olmadığını gösterir. Türkiye futbol kamuoyu için durum tabii ki farklı... Skora ve sezon sonunda yaşanacak şampiyonluğa atfedilen önem, kulübün ekonomik gerçeklerini göz ardı etmek sonucunu doğuruyor. Büyük kulüpler yıllardır pahalı transferler ve ödenen yüksek maaşlarla kendilerini adeta enkaza çevirdiler. Ekonomi bilimini hiçe sayan bu yaklaşım nedeniyle her yönetim bir sonrakine enkaz devrediyor, nihayetinde kulüpler UEFA'dan gelecek yaptırımla karşı karşıya kalıyor. İşte Galatasaray tam da bu durumda. Bunu göz ardı ederek: "ben anlamam finansal fair playden falan benim takımım kazanacak arkadaş!" diyen taraftar da en az yönetimler kadar başarısız, bunu bir kabul edelim.
Galatasaray yönetimini değerlendirirken tabii ki sportif başarıyı göz önüne alacağız. Fakat ortada olağan bir yönetsel süreç olmadığını, Mustafa Cengiz ve ekibinin bir kriz yönetimini gerçekleştirmek zorunda kaldığını da unutmamak gerekir. Kulüp yönetimleri bir bayrak yarışı gibi sürekli el değiştirirken, hiçbir yönetimi önceki yönetimden devraldığı sorunlardan bağımsız değerlendiremeyiz. Oyunun gerçekleri, uzun vadeli başarının doğru kadroyla mümkün olduğunu söylüyor. Doğru kadro ise her mevkiide takımın amaçlarına uygun kalitede oyuncuların ve kaliteli bir yedek kulübesinin varlığı demektir. Geçen sezonun ortasında seçilen yeni yönetimin mevcut yapıda esaslı değişiklikler yapacak ekonomik özgürlüğü var mıydı? Tabii ki yoktu. Aksine, bilançoyu düzeltmek en acil konuydu.
21. şampiyonluktan sonra elimizdeki kadronun bu sezon bizi taşımayacağı o kadar da görünmez bir şey değildi. Fatih Terim bile bu oyuncuları yeteri kadar savaşmaya ikna edemedi. Şampiyonluk stres dolu maçlarla geldi. Bu sezon aynı sorunları yaşamamak için takıma çok daha savaşcı ve kariyerli oyuncular monte edilmeliydi. Gelgelelim, transfer sezonumuz futbolun gereklerine aykırı şekillendi. Galatasaray'ın alabildiği isimler: Muğdat, Onyekuru, Emre, Nagatomo, Ndiaye, Ömer olurken Gomis de son dakikada satıldı. Emre oynadığı süre boyunca bekleneni veremedi; Onyekuru ise inişli çıkışlı bir performans sergiledi. Yani elimizde kalan Gomis hariç geçen yılki takım oldu. Galatasaray düşe kalka giderken üst üste gelen sakatlıklarla kadro krizi en üst düzeye çıktı. Hiç değilse Ali Sami Yen'de galibiyet alabilen takımdan geriye bir şey kalmadı. Sonuç olarak, yönetimi forvet krizi yüzünden suçlayabiliriz; fakat Galatasaray'ın tüm kadro sorununu da yönetimin başarısızlığıyla açıklamak bence mümkün değil.
Şimdi biraz da sahadaki oyunun yöneticisi Fatih Terim'e bakalım. Fatih Terim kariyerinde hiç yapmadığı bir şeyi yaparak sezon ortası Galatasaray'ın başına geçti. Kendisinin kurmadığı bir kadroyu ve maddi açıdan sıkıntılı bir tabloyu kabul ederek dördüncü kez vazifeye atıldı. İmparator deyince bütün Galatasaraylıların heyecanlanması ve onun varlığının dahi şampiyonluk yolunda en büyük adım olduğunu düşünmesi çok normal... "Nerede kalmıştık?" tweetiyle milyonları heyecanlandıran Terim, geçen sezon kurtarıcımız oldu ve Galatasaray'ın başında 7.şampiyonluğuna imza attı. Bu hakikaten eşine az rastlanır bir futbol öyküsü...
Fatih Terim'in futbol anlayışını bilmeyen Galatasaraylı yoktur. İmparator; yenilgiyi kabullenmeyen, son ana kadar savaşan, hücumu çok seven bir takım yaratmak ister. Bugün gelinen noktada Hocamız, kendi tarzına uygun bir takıma sahip değil. Geçen sezondan beri elindekilerle ne kadar oluyorsa o kadar yapmaya çalışıyor. Eldeki oyuncuların yetersizliği ve yeni oyuncuların alınamaması Terim'in elini kolunu bağlıyor. Peki bu sezon alınan sonuçlarda ve yaşanan kötü gidişatta Hoca'nın hiç mi payı yok? Elbette O'nu da suçlayacak bir şeyler bulunur. Fenerbahçe maçında skor 2-0 iken oyunu tutacak hamleler yapmaması; mağlubiyetin sorumluluğunu hakeme yıkması; herkesle polemiğe girmeye başlaması; bu kadar oyuncunun üst üste adale sakatlığı yaşaması Fatih Terim'e fatura edilebilir. Hatta bu oyuncuları doğru kullanarak daha iyi bir futbol oynatmayı becerememekle de eleştirilebilir her hoca gibi. Fakat Terim'in bu takıma yaşattığı başarıların kendisine kazandırdığı dokunulmazlık onu herhangi bir hoca gibi eleştirmeyi olanaksız kılıyor.
Futbolculardan bahsetmeden krize tam olarak değinmiş olamayız tabii. Galatasaray'da öyle dengesiz bir oyuncu grubu var ki, Fenerbahçe maçında üçüncüyü de atabilirlerdi ama sonra üçüncüyü yiyebileceklerini de gösterdiler. Dışardaki Schalke ve Porto maçlarında %100'lük 5-6 tane pozisyonu harcadılar. Bu oyuncuların sorunu beceride değil devamlılıkta, disiplinde, moralde, inançta gibi duruyor. Tam kadroyken bile deplasmanda galip gelecek azmi ve oyun anlayışını gösteremeyen takım, sakatlıklarla iyice kopuk kopuk oynayan bir oyuncu grubuna dönüştü. Bu adamlar taşıdıkları formanın ağırlığının farkındalar mı gerçekten? Ellerindeki şansa ne kadar değer veriyorlar dersiniz? Sahada birlik olup, çok çalışıp, her rakipten daha fazla koşup bu karanlık tabloyu aydınlığa çıkarırlar mı sizce?
Tabloyu iyice karartan güncel gelişmeleri de göz ardı edemeyiz. Galatasaray zaten kendi kendine krize girmiş bocalarken, dışarıdakilerin üzerimize saldırması çok da şaşırtıcı bir şey değil. Fenerbahçe maçı sonrası yaşanan utanç dolu olayların ardından yapılan PFDK sevkleri açıkça gösterdi ki Galatasaray'ın düşmesini bekleyenler fırsatı kaçırmıyor. Kararların zamanlamasının manidar oluşu bir yana, Fenerbahçe'nin açıkça kollandığını görüyoruz. Lakin şu bir gerçek ki: Galatasaray sahada güçlüyse hiçbir ayak oyununa pabuç bırakmaz. Galatasaray sahada oyunuyla kazanamadığı gibi maç sonunda şiddet hareketleriyle tarihi cezalar alma noktasına geldi. Galatasaraylı oyuncuların, fenerlileri dövmek hususunda gösterdikleri cansiperane mücadeleyi sahada futbol adına göstermelerini dilerdim. Hiç kimse milyon dolarlar alan adamların hakemin ya da rakibin tahrikiyle kavga çıkarmasını savunmaya kalkmasın, bu çok gülünç olur. Şimdi hocasından oyuncusuna herkes başına gelecekleri beklemek zorunda. Kararlar açıklandığında sahaya sürecek on bir bulmakta zorlanacağız gibi duruyor. Zaten kadromuz yetersizken, zaten sakatlıklardan muzdaripken bir de cezalar eklenince durum iyice içinden çıkılmaz bir hale gelecektir.
Son söz:
Galatasaray geçmişte çok zor dönemler görmüş, hepsinden de daha güçlü şekilde çıkmayı er-geç başarmıştır. Galatasaray camiası sadece büyük işler başardığı için değil, zorluklar karşısında birlik olmayı becerebildiği için büyüktür. Bu zor günlerden önemli dersler çıkararak yolumuza daha güçlü devam edeceğimiz günlerin ümidiyle...
Galatasaray sevdalılarına selam olsun.
Yücel Uğur Uçar