06
2014
Son yıllarda FB yönetici, oyuncu ve taraftarıyle büyük bir gerilimin içindeler. Yöneticilerin “İlla ki, sadece FB’nin şampiyon olacak” inatları hem sporcularını hem de taraftarını germiş; gelmeyen her sportif başarı camiayı daha büyük gerilime sokmuştur.Bu gerilimden kurulmak için yöneticiler bütün spor dallarında rakipleri ile dalaşmayı bir alışkanlık haline getirmişlerdir.
FB başta futbol olmak üzere tüm sporlarda başarının sadece kendisine ait olmasını istemektedir. Bunun için para içinde yüzen yöneticileri, para ile kurulabilecek tüm takımları kurmuşlar; uluslararası arenada söz sahibi sporcuları takımlarına dahil etmişlerdir. Başarının harcanan para ile paralel olmadığı tüm dünyaca bilinen bir gerçek iken, FB her alanda bonkör davranıp, kulübün parasını har vurup harman savurmuştur. Sonuçta başarısızlık gelince, kendilerine başarısızlığı tattıran rakiplerine saldırmayı bir alışkanlık haline getirdiler.
Yazacaklarımız tüm spor dalları için genel bir tespit olduğu halde, özelde futbol ile durumu açıklayalım. 1990’lı yıllarda hem yerli hem de yabancı futbolcu alırken, FB’li yöneticiler (başta aziz başkanları olmak üzere) bu futbolcuarın eder fiyatının hep üzerinde paralar ödeyerek futbolcu piyasasını olumsuz yönde yükseltmişlerdir. Bugün Mourinhio’nun Türk futbolcularının aldığı para ile kalitelerinin paralel olmadığı söylemi, FB’nin başarısıdır(!) desek yanlış olmaz. Para harcayarak, özellikle 1996-2000 yıllarında Galatasaray Futbol Takımı’nın gölgesinden bir türlü kurtulamayan FB; UEFA kupası ve akabinde gelen UEFA Süper Kupası’ndan sonra tamamen koplekse girdi. Her ne kadar bundan sonra şampiyonluklar gelse de bunların artık bir anlamının olmadığını biliyorlardı. Üst üste beş kez şampiyon olmalarını ise teknik direktörünün bırakıp gittiği, parasızlık yüzünden oyuncuların maçlara zor çıkan yine Galatasaray’a bir Denizli deplasmanında kaybetmeleri komplekslerini daha da arttırdı. Sonraki yıllarda aziz başkanlarının “Artık şampiyonluk kaybetmeğe tahmülümüz yok” açıklaması daha sonra “şampiyonluk için neleri dahi yapabileceklerini göstermesi açısından önemlidir. Önce Futbol Federasyonu’na FB’li bir taraftarı yönetici olarak seçtiler. Başkanın ilk icraatı puan olarak farkı açmış olan Galatasaray’dan şampiyonluğu nasıl çalacaklarının hesabını yapmak oldu. Bunun için Türk futbolunda hiç kullanılmayan; gelişmiş futbol ülkelerinin hiç kullanmadığı; geri ve takım sayısı yetersiz olan ülkelerin kullandığı play-off sistemini getirdi. Bu sistemle 9 puanlık farlı 4,5’a çeken federasyonun oyununu son maçta Galatasaray bozdu. FB yöneticiler, fereasyon destekli cürümlerinin cezasını kendi taraftarına, hem de kendi stadında Galatasaray’ın şampiyonluk kutlamasına şahitlik ettirmek oldu.Işıkları söndürmek sadece kafayı toprağa gömmek anlamına geliyordu. 2010 yılında hem kendi maç yaptıkları rakiplerine hem de TS’un rakiplerine şike ve teşvik primi ödediklerinin ortaya çıkması hem ülkemizde hem de dünyada imfialle karşılandı. Savcıların ellerindeki dinleme belgelerine; UEFA’nın kendilerini Avrupa Kupaları’ndan men etmesine rağmen FB’li yöneticiler büyük bir aymazlıkla suçsuz olduklarını söylemeye devam ettiler. Kendi seçtikleri federasyon başkanı bile FB’nin suçlu olduğunu söylüyordu. Bunun üzerine onun yerine, BJK’yi iflasa sürükleyen ve FB’nin yaptıklarına benzer uygulamaları nedeniyle ortak paydada buluştukları BJK başkanını federasyon başkanı yaptılar. Bu da sonuç getirmedi. Bunun üzerine başarılı Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’i milli takımın başına getirmek bahanesi ile Galatasaray’dan koparttılar.
Görüldüğü gibi FB’li yöneticiler her alanda kendilerinin kompleksini hatırlattığı Galatasaray’a elbette ki iyi gözle bakmayacaklardı. Kendileri stadlarına gelen Galatasaray’lı futbolcuları maç öncesi darp ederken suçu Galatasaraylı futbolculara attılar. Kendi stadlarına Galatasaraylı seyirci almadılar.Fakat ikinci maç öncesi sahte kardeşlik mesajları ile Galatasaray’ın stadına gelmek istediler. Her fırsatta resmi sitelerinden Galatasaray düşmanlıklarını ifade etmekten çekinmediler. Bir de stadımıza gelirken (şampiyon olmuşlardı) Galatasaraylı futbolcuların kendilerini çiçek ve alkışlarla karşılamasını istediler. Bizim siyahî oyuncularımıza stadlarında muz gösteren taraftarlarını suçlayacaklarına utanmadan sahip çıktılar. Küçük bir İspanyol takımının yaptıklarını yapıp kendilerini büyüteceklerine kendilerini küçük duruma düşürdüler. Terbiye yoksunu taraftarlarına sahip çıkıp,onları basın karşısına çıkarıp göz göre göre yalan söylettiler.Yok efendim “Doktor tavsiyesi nedeniyle stada muz getirmiş”miş bey efendi. Diğeri de muzu arkadaşına uzatırken görüntülendiğini söyleyecektir. (Muzu tam da Drogba ve Eboue kendi önlerine gelince uzatmış, komik…) Bu kinle dolu taraftarlarını yaratanlar da yine kendileri oldu.Kendi terbiye yoksunu oyuncuları hakeme tükürünce, futbolcularımızı tekmeleyince futbol erkek oyunu oluyor. Melo’nun yaptıklarını da bine bin katarak anlatmayı bir görev sayıyorlar. Tamam Melo bu… Fakat Meireles, Emre, Volkan, Caner? Her biri Melo’dan farklı mı? Ama olsun FB’li ise yapabilir. Hatta yaptıkları için tebrik edilir. Sonra dönüp utanmadan Melo ile ilgili akıl vermek de onlara yakışırdı zaten.
Bugün Galatasaray Bayan Basketbol Takımı’nın maçından sonra olanlarla ilgili yaptıkları açıklamaları esefle izledim. Eurolig Kupası’nı kaptırdıkları rakipleri önünde 2-0 yenik duruma düşünce kendi salonlarında Galatasaray Bayan Basketbol Takımı’na yaptıkları kendilerince normal bir davranış. Sahada alamayacakları şampiyonluğu saha dışı, bel altı oyunlarla kazanmaya alışmış; seyircisine alıştırmış bir takımdan daha iyisi beklenmezdi zaten. Bu şekilde 2-2’yi yakalamayı da başardılar. Galatasaray Bayan Basketbol Takımı oyuncularının, erkeklerin bile altından kalkamayacağı bir baskı altında maç kazanmaları zaten zordu.Yine de başarı ile Galatasaray Ruhu’nu temsil ettiler. Bu ruh ile kendi evlerinde rakibi adeta ezerek şampiyon oldular. Fakat ne hikmetse yöneticilerin açıklamaları sanki kendileri sütten çıkmış ak kaşıkmışlar gibi göstermeye çalışıyorlar. FB’li provakatör yöneticiler seyirciyi provoke ederek maç izlemeye (!) gelmişler. Her zaman zeytinyağı gibi hep üste çıkmayı bir marifet sayan bu kişilerin Galatasaray seyircisi içinde ne işleri olduğu sorusunu sormak gereksiz. Salonu karıştırıp hep yaptıkları gibi şampiyonluğu çalmaya çalışacaklarından başka ne düşünülebilir ?
Anlaşılacağı gibi vahşi FB mantığına cesurca karşı koyan, meydanı onlara bırakmayan, her alanda onların haksızlıkları ile mücadele eden tek takım Galatasaray olduğu için elbette Galatasaray’ı sevmelerini beklemiyoruz. Fakat ne FB bu anlayışından vaz geçeceğe benziyor (aziz başkanları hapse girse de) ne de Galatasaraylılık duruşu değişmeyecek. Kendilerinin söylediği gibi: Ebedî Dostluk bitti. Ama bunun suçlusu Galatasaray değil. Biraz aynaya bakma ferasetleri olsa…