Makale Yaz
Bu haberi yazdır
Melo'nun boşluğu...
 Eyl
07
 2015

İyi takım, oyuncular ile teknik direktörün kurguladığı sistemin uyumu ile meydana gelir. Bu iki şekilde olur: Ya sistemi oyunculara göre kurgularsın. Yada sisteme göre oyuncular alırsın. Bunu iki örnekle anlatabiliriz:

Oyunculara göre sistem oluşturmanın en güzel örneğini Fatih Terim'in 1996-2000 yılları arasındaki takımında görebilirsiniz. Terim, o takımın başına geçtiğinde basında gönderilmesi istenin o kadar oyuncu vardı ki. Hakan Şükür, Hakan Ünsal, Bülent Korkmaz, Okan Buruk, Suat Kaya, Arif Erdem topun ağzındaydı. Terim, önce kaybolan özgüveni geri getirdi. Sonra Türkiye'de hiç kullanılmayan dörtlü savunmayı denedi. Israrla bundan vazgeçmedi. Fakat eldeki oyuncular dörtlü savunmaya elverişli değildi. Bu ısrar 5 yenen FB maçına kadar sürdü. Bundan sonra tekrar üçlü savunmaya dönen Terim, lig başında kimsenin şans vermemesine rağmen şampiyon oldu. Terim'in bir şansı da artık emekli olduğu zannedilen Hagi'den bekenmeyen üstün performanstı. Bir yıl sonra Popescu'nun takıma katılmasıyla Terim'in dörtlü savunma hayali gerçek oldu. Savunayı çok koşan ve presi alışkanlık haline getirmiş Hakan Şükür'den başalatan sistemin sağına Ümit Davala'yı ekleyen Terim, sadece yurt içinde değil; yurt dışında da rakiplerin korkulu rüyası olan çok koşan ve sahanın her alanında pres yapan bir takım oluşturdu. Bunda Suat, Okan, Emre'den oluşan, kısa ve teknik kapasiteleri yüksek orta sahayı oluşturan oyuncuların da katkısı çok önemliydi. Terim, elindeki oyuncularla çok koşan ve sonunda iki Avrupa kupası getiren bir sistem kurmuştu. Bu sistem oyuncuların teker teker takımdan ayrılmasıyla son buldu. Terim iki yıl üst üste şampiyon olduğunda bile taraftarın beklentisi o takım gibi koşan ve presle rakibi sahasına hapseden bir takımdı. Lucescu, elindeki oyunculara göre sistem kurgulayan ender teknik adamlardandır. Nasıl dün GS'ı 2. sınıf oyuncukarla şampiyon ve Şampiyonlar Ligin'de yarı final oynattıysa; bugün Shaktar'da da tanınmamış oyuncularla hem ligini hem de Avrupa'da korkulan bir ekip meydana getirdi. Geriye doğru bakılacak olursa yıllardır Shaktar'ı eleyebilen bir Türk takımı çıkmamış olması Lucescu'nun başarısını göstermeye yeterlidir.

Sisteme göre takım oluşturma ise hep verilen örnek olarak biz de Barcelona'yı verelim. Yıllardır Cruyff'un temelini attığı sistemi işleten Barcelona "yıldız yok, sistem var" retoriğini  sahaya en iyişekilde yansıtmıştır. Bu sistemde önce Figo, sonra Ronaldinhio ve sonra Messi çok iyi oyuncular olmalarına rağmen fişlinin birer parçası ve sağlam kurgulanmış bir makinanın işlemesini sağlayan birer eleman olarak işgörmektedirler. Bunu, Figo ve Messi'nin milli takımlarıyla niçim çok başarılı olamadıklarından da anlaşılabilir. Ronladinhio ise Brezilya milli takımında "gerçek" Ronaldo ile birlikte başarılı olabilmiştir. "Sisteme göre oyuncu" örneğimizde Barcelona'yı olumsuz bir örnekle de örneklendirmek isteriz. Rijkarad'ın Barcelonası ileri uçcunda harikalar yaratan hızlı, adam geçebilen, çevik ve tek vuruşları mükemmel olan Samuel Eto'o önemli bir yer tutuyordu. Rijkaard'dan sonra yerine geçen Guardiola, nedense Eto'o'yu takına yakıştıramıyordu. Eto'o'dan kurtulmanın yolunu aramaya başladı ve onu gönerip yerine İbrahimoviç'i almayı başardı. Amaç Eto'o'dan kurtulmak kadar, taraftarı susturacak bir transfer de yapmaktı. Fakat futboldan az da olsa anlayan herkes İbrahimoviç ne kadar büyük bir yıldız da olsa Barcelona'ya olmayacağını; aslında İbrahimoviç'ın Real Madrid'in sistemine daha uygun olduğunu söylüyordu. Belki de İbrahimoviç'in Real'e gitmesini engellmek de vardı planda. Lakin sisteme bir türlü oturmayan; sistem dışına çıktığında spekteküler goller de atsa İbrahimoviç- Barcelona evliliği tutmamıştı ve boşanmayla sona erdi. Guardiola, Eto'o benzeri özelliklere sahip bir golcü aradı ve Valencia'dan david Villa ile bu isteğini yerine getirdi. Villa'nın geçirdiği ağır sakatlıktan sonra bu arayış devam etti. Bu arayış Luis Suarez ve Neymar ile sona ermiş görünüyor.

Galatasaray son 20 yıldır oyuncuya göre sistem oluşturarak başarılı olmuştur. Sistem saplantıları olan; Rijkaard ve Mancini kadar, son yıllarında Terim de başarısız olmuşlardır. Takim bir vücut gibidir ve bir bütün olarak ele alınmalıdır. Hücumda nasıl defan oyuncuları katılım sağladığı oranda başarı artarsa, savunmada da hücum oyuncularının katkısı önemlidir. Örneğin Tomas Ujfalusi 2011-2012 sezonunda defanstan oyun kurma becerisi ile takımı şampiyonluğa taşıyan oyunculardandı. Hakan Şükür ve Johan Elmander ise takım savunması için hücum oyuncularının katkısını en iyi anlatan aktörlerdi. Eğer forvetin savunmaya yardım etmezse orta saha ve defansa ekstra yük biner. İşte bu noktada Felipe Melo'nun önemi ortaya çıkmaya başlar.

Hasan Şaş, Melo'nu takımdan ayrılınca yaptığı açıklamada, Fatih Terim'le Melo'yu göndermek istediklerini; fakat yerine o özellikte bir oyuncu bulamadıklarını söyledi. Gerçekten de Melo, savunmanın önünde bir sübap olarak oynadığı rol kadar, hücuma katkısı da olan; çift yönlü, nadir oyunculardandır. Bunu Real Madrid'ın Mourinhio zamanında Barcelona maçlarında Pepe'yi önlibero oynatmasından da örneklendirebiliriz. Kötü bir kariyer nedeniyle GS'a sudan ucuz bir rakama gönderilen Melo, eğer daha şanslı ve de dikkatli olsa Pepe'nin yerinde Real Madrid'te önliboro oynayabilirdi. Zira Morinhio, Pepe'den Melo'nun üstlendiği görevi üstlenmesini istemişti. Fakat başarılı olamamıştı.

Melo sadece bir önlibero değidi. O takıma sertlik katan bir oyuncuydu. Öyle ki, onun oynadığı maçlarda GS ezeli rakiplerine çok az yenildi ve asla ezilmedi. Geriye adım atmasını bilmeyen, kazanma hırsı ile bir "winner" olan, takımı için ölümüne mücadele eden böyle bir savaşçıya her takımın ihtiyacı vardır. FB, o tipte bir oyuncu bulamadığı için GS'ın takımdan gönderdiği M.Topal'ı transfer etti. Bugün Melo'nun yaptığı iş için Topal'ın yanına Meireles veya başka bir oyuncuyu takıma katmak zorundalar. BJK ise Atiba ve yanında bir oyuncu istihtam etmekte. TS, Melo'ya en yakın alternatif olarak M'bia'yı transfer etti ve de kendi açılarından çok iyi iş yaptılar. Melo, Burak'ın savunma eksiklerini hissettirmeyen, defans'ın gediklerini kapatan, taraftara güven veren bir oyuncuydu.

Geçen sezon Melo'nun katkısına rağmen çok gol yeme özelliğine sahip bir takım iken yerine bir oyuncu da alınmadığına göre daha da fazla gol yiyecek sonucuna rahatça varabiliriz. Muslera'nın geçen sezonki harika performansını sürdürmesi bile bunu engellemeyecektir. Hatta iki katı daha iyi olmak zorundayken yediği komik gollerle taraftara "ne oluyoruz ya?" sorusunu sordurmuş olması korkulanın gerçekleşeceği izlenimi vermektedir. Bir de yöneticilerin ve teknik direktörün beceriksizliklerinin bir göstergesi olan Grosskreuts tranferinin olmaması yaraya tuz basmak babında oldu.

Melo'nun takım için önemini oyunculardan anlamalarını beklemek saflık olur. Bir Türkiye kupası maçından sonra rakip takımın yenilginin suçunu Melo'dan çıkarma isteği ile söyledikleri "Melo'yu takım arkadaşları bile sevmiyor" sözlerine bir tane bile "yok öyle bir şey" diyen çıkmadı. Takıma geç katıldığı için başta Selçuk ve Burak olmak üzere ona kızgınlarmış. Bakalım kızgınlıkları bir sonraki FB mağlubiyetinden sonra ne hale dönecek. Fakat için enteresan yanı, bir türlü GS'a diş geçiremeyen FB ve BJK taraftarları ve onların "tarafsız" yazarlarının tutumları oldu. Adamlar neredeyse kurban kesecekler. Her yorumcu kendince Melo'nun gönderilmesinin çok hayırlı bir karar olduğunu söylemekteler. Tabi, bir sonraki maçta daha kolay bir lokma olan bir GS karşılarına çıkacağını düşünmekteler. Haklılar da... Chedjou dışında sert bir oyuncu kalmadı takımda. İstediğin gibi rahat rahat yenersin artık...

Her yazımda yazdığım gibi: Galatasaray taraftarının diğer taraftardan en önemli farkı Avrupa arenasında hep başarıyı istemesi ve ligle tatmin olmamasıdır. Bir FB taraftarı bir Mersin, bir Kasımpaşa veya Konyaspor maçlarında alınan galibiyetten dört köşe olabilir. Bir GS taraftarı ise alınan her yenilgide, kalbini bir sonraki sezon Avrupa kupalarına katılamama endişesi kaplar. Geçen sezon alınan 4'lü mağlubiyetleri üç kupa unutturmamıştır. Şampiyon olunca 4'lerin intikamının alınacağı düşüncesi hakimdir. Fakat takımı bir türlü güçlendiremeyen bir yönetim; her maçta "ben bu takımda ne arıyorum" dercesine takım kuran bir teknik direktör ve de Melo boşluğu...

Bir seneliğine futbol izlemeyeceğim... Ümidim gelecek sezona...





Yorum Yaz

Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Puan Durumu Fikstür
Bizi Takip Edin :
Webaslan Google+ Webaslan Facebook Page Webaslan RSS Webaslan iPad Webaslan Mobil
reklam
Yazarın diğer yazıları
  2019
 
Mayıs (1)
  2018
  2017
  2016
  2015
  2014
Son Girilen Makaleler
beawerheart
| 28 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 25 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 24 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 15 Ağustos 2024 |
kabatasli
| 05 Ağustos 2024 |
En çok yorumlananlar
Blog bulunmuyor...