04
2015
Şampiyonluğun Kaçma Aşamasında Galatasaray
2014-15 Futbol sezonu ilk devresinde Prandelli’nin 4-0’lı skorlarına rağmen liderin 1 puan gerisinde ikinci bitirdiğinde Galatasaray taraftarı “bundan iyisi Şam’da kaysı” derken, şampiyonluktaki rakipleri “bu kadar kötü giderken bile ikinci oldular” şeklinde üzüntülerini dile getiriyorlardı.
Galatasaray taraftarını mutlu, rakiplerini ise rahatsız eden bu durum 2.devrenin başlaması ile tersine döndü. Artık taraftar hayal kırıklığı içine düşerken, rakiplerin Galatasaray gibi bir rakipten kurtulmuş olmanın mutluluğu görülmeye başlandı. Bu noktaya nasıl gelindiğini anlamak için sezon başına dönmek gerekiyor.
Sezon başında Manchini’nin bir türlü bulamadığı 11 ve sistem karmaşası sonunda takımdan ayrılması ile yerine yine “yabancı” ve yine “İtalyan” bir çalıştırıcı getirerek ( güya ) istikrar arayan yönetim takımın başına Prandelli’yi getirmişti. Ligin başlamasına yaklaşık iki ay vardı ve elinde yaklaşık 40 futbolcu olan Prandelli’nin önünde yeterince süre vardı. Onun yerine herhangi bir yerli teknik direktör olsa bu süre onun için yeterince süre olurdu. Lakin Prandelli için , 40 futbolcudan bir takım kurmak için yeterli değildi. Transferin son dakikalarında Prandelli’nin isteği ile yapılan Dzemaili ve Pandev transferleri ile tüm Galatasaraylılar için yeni sezon öncesi ümit olmuştu.
Sezonun başlaması ile belli bir sistemde oynayan ve belli bir 11’in 9’unu yakalamış bir takım sahalara indi. Fakat takımın defoları Şampiyonlar Ligi’nin başlamasıyla ortaya çıktı. 4-0’lık yenilgiler takımın yeterince mücadele etmediği ve çok yavaş oynadığı gerçeğini ortaya çıkardı. Ayrıca Burak,Ümit ve Pandev’li forvetin geçen sezonunun forvet yetersizliğini gidermek bir yana devam ettirdiklerini gösterdi. Şampiyonlar Ligi’nde sonunculuğu garantilenmesi yetmiyormuş gibi ligin “kaşarlı” teknik direktörlerinin çalıştırdığı Başakşehir ve Trabzonspor yenilgilerinden ziyade oynanan silik ve mücadeleden uzak; teslim olmuş ve gamsız futbol Prandelli’nin sonunu getiriyordu.
Hamza Hamzaoğlu, Akhisar Belediyespor’u ligde iyi bir seviyeye getirmiş, Fatih Terim de onu Milli Takım’da yardımcılığına getirmişti. Prandelli’nin oynattığı kötü ve de geleceğe ümit vermeyen futbolundan sonra takımın başına kimin geçeceği konuşulurken, Galatasaray’da sürpriz denecek bir isim olarak Hamza Hamzaoğlu takımın başına getirildi. Aslında kimse şu soruları sorma gereğini hissetmedi. Bu sorular şampiyon olunmadığı taktirde lig sonrası sorulmak üzere sümen altına itildi: Hamza Hoca’nın Süperlig’de veya kupada Akhisar Belediyespor ile nasıl bir başarı kazandı da takımın başına getirildi ? Galatasaray’ı çalıştıracak kadar iyi bir taktisyen veya çalıştırıcı olduğu hangi bizim anlamadığımız kriterlerlerle tespit edildi ? Bir dönem Galatasaray’da oynaması onun teknik direktör olması için yeterli midir ? Eğer Galatasaray’ı çalıştıracak kadar iyi bir taktisyen veya çalıştırıcı olduğu düşünülüyorsa niçin altı aylık bir kontrat imzalattırıldı ? Bu soruların bizce cevabı: Hamza Hoca’nın Akhisar Belediyesporu Süperlig’e çıkarmak ve orada tutmak dışında bir başarısı yoktu. Lakin kadro ligdeki diğer takımlara göre sınırlı ve bütçe olarak düşük bir bütçe idi. Bu yönden başarı olarak değerlendirilebilir. Zaten takımın bugünkü durumu da Hamza Hoca’nın Akhisar Belediyespor için değerini göstermesi açısından bir gösterge olarak kabul edilebilir. Fatih Terim’in Milli Takım’ının başarısı (!) ise ortadadır. Fatih Terim sonrası Milli Takım’ın başına Hamza Hoca’nın geçirileceğini söylemek ise saflık olur. Bu da ikinci ve üçüncü sorunun cevabı olarak görülebilir. Fakat Galatasaray’ın başına geçecek kadar yeterli olmadığını yavaş yavaş görüyoruz. Niçin altı aylık bir bir sözleşme yapıldığı ise şampiyonluk yaşanmaz ise görevden alınması kolay olsun diye olduğu açıktır.
Netice olarak ikinci devre Eskişehir ve Bursa maçlarıyla başlamış oldu. Son yıllarda sürekli Galatasaray’a ters gelen ve taraftarlarda kötü anılar bırakan bu iki takımla yapılan maçlar ümidimizi suya düşürürken, rakipleri de şampiyonluk yolunda artık Galatasaray’ı devre dışı olarak görmelerine neden oldu. Spor yorumcuları Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı haklı olarak daha önde görmeye başladıklarını beyan etmeye başladılar. Fenerbahçe oynadığı kötü futbola rağmen ilk yarıda şans ve hakem faktörü ile lige tutunmayı başardı. Kaybettikleri Galatasaray maçında Alves’e haklı bir kırmızı kart verilmesine rağmen bunu haksız bir yenilgi gibi göstermeye başardılar. Bunun sonucunu olarak da kazandıkları haksız penaltılarla devşirmeyi de başardılar. Rakiplerin de maçlarda Galatasaray maçlarında gösterdikleri kahramanca (!) mücadele yerine oynadıkları teslimiyetçi futbol da buna yardımcı oldu. Beşiktaş ise önceden Galatasarayla anılan ve bir türlü transfer edilemeyen Gökhan Töre, Oğuzhan Özyakup, Kerim Frei ve Oğuzhan Özyakup ile genç, mücadeleci ve başarıya aç futbolcuları ile dinamik bir takım kurdu. Bir de yine Galatasaray’ın ilgilendiği gazetelerde yazılan Demba Ba gibi ligin üstünde kaliteye sahip bir santraforu kadrolarına katmaları Beşiktaş’ı ligde zirve yarışında tutmayı başarmış durumda.
Bir de sosyal medyada dolaşan bir caps acı bir gerçeği yansıtıyor. Fenerbahç’nin golcüleri: Emenike,Sow,Webo; Beşiktaş’ın golcüleri: Demba Ba ; Trabzon’un golcüleri Cardozo, Yatbare; Galatasaray’ın golcüleri Burak Yılmaz, Umut Bulut ve Pandev (maalesef! Golcü gerçeğini “Bir forvetsizlik analizi” başlıklı yazımızda belirtmiştik. Hala değişen bir şey yok.) Buna Bursaspor’u ve golcüsü Fernandao’yu da ekleyelim. Bu arada geçen yıllarda yapılan iki hatalı transfere de değinmeden geçemeyeceğim: Şampiyon Bursaspor’un kadrosunun önemli iki oyuncusu takımdan ayrılmak üzereydi: Sercan ve Volkan. Sağ açık problemi olmasına ve kadroda o dönem Drogba, Burak, Umut gibi forvetler olmasına rağmen gelecek vaadi sona ermiş Sercan transfer edildi. Volkan’ın Trabzon’da başarılı olmaması resmen sağlandı. Volkan tekrar takına döndü ve takımının en iyi oyuncusu. Sercan nerede? Eskişehirspor’u taşıyan iki oyuncu vardı: Veysel ve Erkan. Alınması gereken oyuncu Erkan iken şimdi Kasımpaşa’a gönderilen Veysel alındı. Erkan Fenerbahçe’nin iştahsızlığı ve Trabzonspor başkanının saldırgan transfer politikası nedeniyle Trabzonspor’a transfer oldu. Takımına da ne kadar öenmli bir etkisinin olacağını da ilk maçında gösterdi. Şayet Trabzonspor ilk devre çok puan kaybetmeseydi bugün ciddi bir şampiyonluk rakibi olabilirdi. Lakin gelecek sezon bu kadro ile önemli işler yapacaktır.
Gelelim son kaybedilen ve bu sezon ümidimizi suya düşüren iki maça. Teknik direktörü istifa eden, elinde ciddi bir futbolcu kalmayan Eskişehirspor’a kaybedildi. Sonrası ise Eskişehir’den yenilen golün fotokopisi niteliğindeki bir gol ile de Bursa’ya kaybedildi. Üzüntü veren husus gol yollarındaki yetersizlik ve beceriksizlik yanında Hamza Hamzaoğlu’nun maçı adeta seyretmesi oldu. Bursaspor biraz daha becerikli olsaydı maç 4-0’a gelirdi. Hamza Hoca, dalga dalga gelen Bursa ataklarına bir türlü çare üretme niyetinde olmadı. Rakip orta sahası ellerini sallaya sallaya pas yollarına asist yapmaya devam etmesine ve defansımız ile karşı karşıya kalmasına; rakip forvetlerin defansın arkasına sarkmasını da engelleyecek taktiksel becerileri bir türlü gösteremedi. Maçta sıradan birçok seyirci (ben gibi mesela) “Yekta” hamlesini maç sonuna kadar nafile bekledi. İki yıldır Melo’ya rağmen rakip orta sahası ile defansımız karşı karşıya bırakma sorununa çözüm bulunamadı. Hamza Hoca’da buna kalıcı bir çözüm üretemedi. Rakiplerse üretilen çözümlere adapte olmakta zorlanmadılar.
Kabul etmek gerekirse sakatlık ve cezalılar büyük bir sorundur. Burak Yılmaz’ın yokluğunun bu kadar sorun olacağını çok kişi düşünmemişti. Tamam, takım için yetersiz. Lakin forvette hiç olmazsa Burak’ın olması lazım. Çünkü alternatifini üretememişsin. Hamza Hoca takıma bir heyecan bir mücadele bir estetik kazandırdı. Fakat teknik ve taktik açısından bahsedilen maçlardaki acemiliği (yetersizliği veya beceriksizliği demek için lig sonunu beklemek lazım. Tersi de şampiyonluk demek zaten) bizi üzerken rakipleri de sevindirdi. Rakipler bu son maçlarla artık Galatasaray’ı şampiyonluk yolunda bir rakip olarak görmediklerini spor yorumcuları vasıtasıyla dile getirip bizim endişelerimizi destekliyorlar. Rıdavan Dilmen “Galatasaray kırılgan bir yapıya sahip” derken bir gerçeği de ifade etmiş oluyor.
Önümüzdeki Eskişehir deplasmanında alınacak iki veya üç puanlık bir kayıp şampiyonuğa da veda anlamına gelecektir. Tamam lig uzun bir maraton. Fakat iki yıldır gördüğümüz bir gerçeği de unutmayalım. Kaybedilen her puan veya maç sıradan rakiplerin bile iştahını kabartmaya yetiyor. Rakipler ise maçlarına kaybetmeye hazır rakiplerle oynamayı sürdüreceklerdir. Bugün Balçova maçında oynanan fubol ve yenen gol de maalesef bizi haklı çıkardı. Yenilen basit gol, kaçırılan beceriksizce goller, 3.lig takımının büyük bir özgüvenle hücuma çıkması, ceza sahasına gömülerek savunma yapması ve bir türlü bu savunmanın açılamaması ve de gözünün önündeki faul ve penaltıları çalmayan hakem…
En hazini ise ligin sonunda Beşiktaş’ın şampiyon olmasını dileyen Galatasaray taraftarı…