25
2015
Bir takım lig sonunda oturup değerlendirme yapmalı. Muhtemelen de bizim Süperlig’deki takımlar da yapıyorlardır. “Biz nasıl küme düştük?” değerlendirmesi yapanlar kadar “Şampiyonluğu nasıl kaybettik?” değerlendirmesini yapanlar da vardır. Örneğin ezeli rakip takım, iyi bir değerlendirme yapmış görünüyor. Geçen sene kaçan şampiyonluktan sonra gidenler ve alınan oyunculardan bu belli oluyor.
Bir de şampiyon takımın yapması gereken bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum. Çifte kupanın zafer sarhoşluğuyla “Bu sene olduk, seneye de rahat oluruz” şeklinde yapılacak değerlendirme gelecek seneki hüsranı gösterir nitelikte. Zaten görünüş de bunun böyle olduğu şeklinde.
Öncelikle “Nasıl şampiyon olduk?” sorusunun doğru cevaplandırılması lazım. “Tüm rakiplerimizi eze eze yenerek şampiyon olduk” deniliyorsa biz de “Tamam o zaman. Transfer yapmamıza gerek yok. Zaten iyi bir kadromuz var” deriz. Lakin kazın ayağı hiç de öyle değil. Bunu taraftar iyi gördüğü ve geçen yıl gördüğü kabusu tekrar görmek istemediği için transfer beklentisine girmiş bulunuyor.
Lige Prandelli ile giren ve 4’lü mağlubiyetlerden sonra takımın başına acemî Hamza Hoca geldikten sonra takım belli bir istikrar kazandı. Prandelli bir türlü iki hafta üst üste aynı 11’i sahaya sürmeyi başaramamıştı. Hamza Hoca, bu istikrarı tutturdu. Lakin yaptığı ve yapmadığı oyuncu değişiklikler acemîliğini her defasında göstermeye devam ediyordu. Diğer yandan, şampiyonluğun en büyük favorisi BJK, genç ve dinamik bir takım olmasının bedelini ağır ödedi. Başarılı bir Avrupa macerasını aynı başarısızlıkla sona erdirdiler. Oyuncular Liverpool maçlarında tüm konsantrasyon ve enerjilerini harcadıktan sonra lige bir şeyleri kalmamıştı. FB ise Hamza Hoca’dan daha acemî bir hoca ve her an soyunma odasına müdahil bir başkanla uğraşıyordu. Bunun yanında kalecilerinin kötü formu, yaşlanan kadro ve yüksek bir meblaya alınan Emenike ve Diego’nun oynatılması ısrarları takım kimyasını bozdu. Bunlara son 8 haftalık fikstür dezavantajı ile de girince şampiyonluğu kaçırmaları sürpriz olmadı.
Gelecek sezon BJK, kadrosunu daha da zayıflatacak gibi görünüyor. TS ise Ersun Yanal ile geçen sezona göre daha oturmuş bir kadro ve doğru takviyelerle girecektir. FB ise 4.yıldızı rakibine kaptırmanın ezikliğini takımı yenileyerek girecekler. Yaptıkları ve yapacakları konuşulan transferlerle de daha da güçleneceklerdir. İtalya patentli sportif direktörü futbolun başına getirmeleri ve Morinhio talebeliğinden gelen hırslı bir hoca ile de anlaşmaları gelecek sezonki şampiyonluğu başkalarına bırakmak niyetlerinde olmadığını açıkça gösteriyor.
Gelelim bizim takıma: Anlaşılan gelen şampiyonluk iyi etüt edilememiş. Bunu da yapılan açıklamalar ve transferlerden anlayabiliriz. İyi etüt etmiş olsalar Sabri’ye bu meblağda bir sözleşme önermezlerdi. Ayrıca takımda bulunduğu sürece takıma hemen hemen hiç katkı vermemiş; başka bir takıma gitse kendisini geliştirmek zorunda kalacağı yerde takımda nedense tutulmakta ısrar edilen Aydın’a sözleşme teklif etme düşüncesine girilmezdi. Bilal Kısa, Omar Niasse ve konuşulan Güray transferlerinin de duygusal transferler olduğu aşikar. Hamza Hoca, eski oyuncularına olan vefa borcunu ödüyor. Lakin böyle giderse takım bunu sonucunu acı bir şekilde ödeyecek. Hamza Hoca’ya sormak lazım: “Bu oyuncularla ligde kalmayı başarmak dışında hangi başarıyı elde ettiniz?” FB’nin aldığı oyunculara bakın: Şener (ellerinde Gökhan Gönül varken ve GS’ın Sabri yerine mutlaka alması gereken oyuncuyu GS’a kaptırmamak için aldılar. İki sene yedek bekledikten sonra başka bir Anadolu kulübüne gider), Fernandao (Gol kralı) ve Volkan Şen’in peşindeler. Bu oyuncuların bulunduğu takım geçen sezon ligde tüm takımlardan iyi futbol oynadılar. En fazla gol atan takım oldular. Kupa’da final oynadılar ve finalde Burak Yılmaz’ın çok iyi bir gününe denk gelmeseler Kupa’yı da alacaklardı. Bu takımdan oyuncu alınır. Ve aldılar da. Şimdi soruyorum: Doğru transfer Bursa’dan alınan oyuncular mı, Akhisar’dan mı?
Doğru değerlendirme yapılsaydı Şener’i FB’ye kaptırmazlardı. Seneye Sabri’ye güvenmenin acısını beraberce çekeriz. Kupa finalinde bir türlü defansa dönmemesi yüzünden Melo’yu çıldırmıştı hatırlarsanız. Gelecek sezon eğer ona güvenmek yerine bir sağbek alınmazsa olacağı bu. Melo demişken: Melo’nu ne kadar iyi bir oyuncu olduğu yazmaya gerek yok. Eğer adama sözleşme uzatma teklifi götüremiyorsanız, yerine iyi bir alternatif de koymanız lazım. Melo, GS’dan aldığını altına bir ücretle başka bir takıma gitmek üzere. Sabri ve Bilal’e verilen boşuna paralar yerine Melo’ya makul bir zam ve sözleşme uzatma teklif edilseydi adam kalırdı. Lakin kendisi ile şu ana kadar görüşülmedi bile. Onun yerini Bilal ile doldurma düşüncesi varsa, bunu düşünenlerin hangi takımın başında olduklarını bilmedikleri sonucuna varılır. Diğer sorun, müzmin yaramız: “Golcü” Burak Yılmaz ve Umut Bulut ile bu sene de iyi idare ettik. Fakat hem taraftar, hem kendileri daha fazla ileri gidemeyeceklerinin farkındalar. Bu mevkiiye bir transferin şart olduğunu herkes biliyor. Fakat alınması düşünülen Omar Niasse’nin doğru adam olup olmadığı tartışır. Hatta tartışmadan “olmadığı” cevabı verilir. Zira GS, Akhisar gibi 11 kişi kapanan ve kontra oynayan bir takım değil. GS sezonun son 8 haftasında görüldüğü üzere 11 kişi sahasına kapanan takımlarla oynayacak. Hatırlanacağı gibi son Rize maçı dışında oynan maçlar 1-0 bitmişti. Bu maçlarda da çok zor gol bulunmuş ve Gaziantep maçında 89. Dakikada Hakan Balta (defans oyuncusu) golü yapmıştı. Önümüzdeki sezon da bu böyle devam edecektir. Zira büyük takımlara karşı oynayan Anadolu takımları 11 kişi defans yapıyor. Burada fiziksel olarak güçlü (Fernandao gibi), önüne gelen ilk pozisyonu gole çevirip takımı rahatlatacak ( Cardozo gibi), gerekirse adam geçebilecek (Podolski gibi), hava toplarına hakim (Llorente veya Toivanen gibi) bir golcüye ihtiyaç var. Burak Yılmaz gibi önüne top atılınca oynayan, hava hakimiyeti çok az olan, top süremeyen ve adam geçemeyen bir golcü artık bu takıma lüks. Burak’a (yedek beklemek istemeyeceği içim) teşekkür edilmeli ve yollar ayrılmalı. Umut Bulut’a teşekkür etmeye bile gerek yok; direk yollar ayrılmalı.
Sağ açık, sol bek pozisyonları ile ilgili yazmaya zaman yok. Lakin görünen o ki iyi bir değerlendirme yapılmamış. Eğer anlaşılmadıysa biz kısaca özetleyiverelim: Oynana futbol kesinlikle çok kötüydü. İzleyenlere keyif vermeyen, yan ve geri pas yapmaktan gına getiren, bir türlü rakip ceza sahasına girmeyen, zorla galip gelen ve çoğunlukla rakiplerin daha iyi oynamalarına rağmen rakiplerin beceriksizliği ve Muslera’nın muhteşem performansı ile galip gelen bir takımı gelecek sezon kimse istemiyor. Taraftarlar, rakibi boğan, bol gollü galibiyetler alan, göze hoş gelen bir takım izlemek istiyor. Oynanan kötü futbola rağmen şampiyon olunması sadece rakiplerin daha kötü olmalarına bağlanabilir.
Bu futbolla ancak bir yıl şampiyon olabilirsiniz. Avrupa’nın sıradan takımları ise size 4 atmaya devam eder. Sezonun en iyi oyuncusu takımın kalecisiyse durum vahim demektir. Hoca, şampiyonlukta payı olan her oyuncuyu âbad edeceğine, zayıf halka olan Sabri, Umut, Telles gibi oyunculara yol vermeli ve yerlerine daha iyilerini alıp izlenebilir bir futbolu taraftarlara sunmaya çalışmalı. Seneye 1-0’lı galibiyetler, derbide hata yapan BJK ve FB gibi takımlar bulmak zor olacaktır. Bir de bu sene bir türlü yenemediğimiz TS ve Başakşehir takımlarını unutmayalım. Şampiyonluk nasıl geldi; biz mi aldık yoksa bize altın tepside sunuldu mu? İyi değerlendirilmeli. Bir de ülkeyi temsil edilecek Şampiyonlar Ligi de var. Geçen sezon ki rezilliği bir sezon daha görmek taraftara hiç iyi gelmeyecektir. Zira GS’ı diğer takımlardan ayarıan en büyük özellik şampiyonluğu Avrupa kupalarına katılma vesilesi olarak görmesidir. Avrupa kupalarında da başarıdır, 4-0’lı mağlubiyetlert değil…