31
2016
Merhaba sevgili renktaşlar,
Eleştiri fırtınasının zirve yaptığı şu günlerde, birkaç satır da ben karalayayım.
Sosyal medyada taraftarlarımızın eleştirilerini okuyorum, televizyonda konuşulanları dinliyorum. En popüler kanı Galatasaray'ın bu şartlarda lige havlu atacağı yönünde. Bir tane iyi söz duymak mümkün değil...
Trabzonspor maçında beni en çok üzen Galatasaray'ın uzun süre ruhsuz oynamasıydı. Yediğimiz gol ofsaytmış, hakem kötü yönetmiş, penaltı verilmemiş, son saniyede direkten dönen vuruş vs. hiçbiri beni ruhsuzluğumuz kadar üzmedi. Galatasaray'ın bütün silahlarıyla çıktığı bir maçta ilk 20 dakikada fişi çekmesini bekledim ben de herkes gibi.
Adanaspor maçına gelirsek daha maçın başlarında Eren ve Podolski'nin ortaklaşa harcadıkları pozisyon gol olmalıydı mesela. Selçuk'un ortasında Eren o kafayı kalenin içine vurmalıydı. Sinan'ın müsait halde atamadığı üç net pozisyon var. Doksandan çıkartılan frikik var. Demem o ki 2-3 gol de atabilirdik. 2-0 yensek Galatasaray'ı yerden yere vuran insanların sayısı %80 daha az olurdu eminim.
Filme başka açıdan bakalım...
"Galatasaray 1-0'a yatıyor!" diyerek veryansın eden çok... Peki 1-0'dan sonra 2'yi 3'ü bulalım isterken goller yiyerek her deplasmanda öne geçip galibiyeti koruyamayan bir takım olsak ne olacak? Kardeşim öne geçiyosan koruyacaksın denecek...
"Galatasaray sürekli topa sahip ama bir işe yaramıyor"şeklinde bir görüş de yaygın. Kolayca top kaptıran, rakibine daha çok top oynatan bir Galatasaray kazansa dahi "yendi ama topu hep rakip oynadı" denecekti muhtemelen.
"Galatasaray'ı her maç bir oyuncu çıkıp kurtarıyor"diyenler de çok. Karabük maçında Eren, Antalya maçında Podolski, Gençlerbirliği ve Adana maçlarında Bruma ve çoğunda ortak kahraman Muslera... Gerçekçi olalım, Galatasaray geçen yılki gibi sık sık kaybetmiyorsa ve 9 haftada 6 kere kazandıysa sadece Muslera ve Bruma'nın emeğiyle değil... Galatasaray kendine uygun oyunu oynamayı başardı maçların büyük bölümünde. Goller ve galibiyetler hep sancılı geliyor ama bence bu geçici bir durum. Riekerink hoca değil denilen maçların çoğunda 2-3 tane atacak pozisyona da girdik. Bazıları öyle anlatıyor ki sanki maç boyu bir defa kaleye gidiyor Galatasaray. Bunlar skorun tesirinde kalmanın yarattığı muhakeme yetersizlikleri bence...
Büyük başın derdi de büyük olur!
Büyük takımdan beklentiler de büyük oluyor haliyle. Hepimiz istiyoruz ki Galatasaray çıksın takır takır oynasın, ilk yarıdan maçı alsın. Son 10 dakikalarda gerginlik yaşamadan çayımızı-meşrubatımızı yudumlayalım. Şu ana kadar sadece Antalya maçında -Selçuk'un golü sonrası- ve Rize maçında o rahatlığı hissettim.
Gönlümüzden geçen oyunu oynamayı henüz başaramayan Galatasaray 9 hafta sonunda ligde iyi bir konumda. Bruma atıyor, Muslera tutuyor yolumuza devam ediyoruz. Bu böyle gitmez diyenlere katılıyorum. Böyle gitmeyecek.
Diyeceğim şu; Galatasaray geride kalan maçların belli dönemlerinde yaptığı doğru işleri tek maça topladığında her şey çözülecek. Takım halinde oyundan düştüğümüze katılmıyorum, bu sezon pek çok maçta 90'larda gol pozisyonuna girdik kontradan. Ben sorunu daha ziyade özgüvensizliğe bağlıyorum. Galatasaray hem kalitesiyle, hem kapasitesiyle maçlarda kilidi daha erken kırabilecek seviyede aslında. O pozisyonları da buluyor lakin atamıyor. Daha fazla dikine pas, daha coşkulu bir başlangıç ve daha erken goller bizim ilacımız olacak.
Bursa ve Başakşehir gibi takım olmayı daha fazla başarmış rakiplerle oynacağız ve ikisi arasında bir de fener... Çok çetin bir periyot şüphesiz. Ama farkımızı tam da bu noktada belli etmemiz gerekiyor. Öncelikle Başakşehir'i yenmek şart. Oyuncu da Riekerink Bey de tribüne gelenler de inançlı olsun. Güzel olacaktır mutlaka. Galatasaray büyüklüğünü göstermesi gereken dönemlerde bizi üzmedi çoğu zaman. Bu dönemden de olabildiğince iyi şekilde geçeceğimize inanıyorum.
Esen kalın...
Sarı-kırmızıya gönül veren şanlı taraftarımıza selam olsun!