01
2012
Bu yazı, Burak Yılmaz Türkiye'de "kendini yere atan" ilk futbolcu olduğu için özel olarak kaleme alınmıştır.
Bu yazı, 3-3 sona eren Beşiktaş-Galatasaray maçı sonrasında yazılı ve görsel basında çıkan "tarafsız" ve "yansız" haberlere istinaden yazılmıştır.
Bu yazı bir futbol maçında kimilerine göre haksız yere verilen bir penaltı kararı için suç duyurusunda bulunan "en kahraman Rıdvan"lar için hazırlanmıştır.
Elinize sağlık, sağolun varolun ancak bugüne kadar Burak Yılmaz hakkında yazdıklarınız ve söyledikleriniz son derece yetersizdir.
Ve fazlasıyla iyi niyetlidir.
Çekinmeyin haydi söyleyin...
Aslında Burak Yılmaz "vatan hainidir"!
***
Buraya kadar yazıyı şaşırarak okumaya devam eden sevgili okurlara hatırlatmak zorunda olduğumu düşündüğüm bazı ülke gerçeklerinden bahsedeceğim.
Dolayısı ile sözüm bir kısım medyadan direk içeridir.
Bakın aslında halimiz nicedir!
***
Türkiye'de adettir.
Meyve veren ağaç taşlanır.
Nuri Bilge Ceylan'ın değişiyle "yalnız ve güzel ülkem" izde başarıya tahammül yoktur.
Düzen bozulmuş, kokuşmuş, insanlar kirlenmiş, menfaat ve çıkarcılık her türlü doğrunun önüne geçmiştir.
Bu ülkede, özetle;
Günlük yaşamayı severiz.
Vazgeçilmez aşkımızın ortak adı vardır.
O da "Para" dır.
Makam, mevki uğruna en yakınımızı satarız.
Aldatırız, çoğu kez aldatılırız ama genellikle hep beraber "aldanırız"!
Muhtemelen hemen her konuda en iyiyi biz biliriz.
Bilsek de bilmesek de mutlaka iddia ederiz.
Yanımızda güzel kadınlar olmadan asla rahat edemeyiz.
Kafamız bir atarsa eşimizi, kızımızı, bacımızı, kısacası kadınlarımızı...Bir temiz döveriz.
***
Haybeden atıp tutmak en çok bizden sorulur.
Aklımız genellikle yumurta kapıya gelince başımıza gelir.
Gücümüz çoğunlukla güçsüze yeter.
Mahalle arasında bile tek kişiye, beş kişi girişiriz.
Adalet anlayışımız da pek yoktur.
Mahkeme yerine pek çok konuda cezayı kendimiz keseriz!
En çok şans oyunlarına, ha... bir de futbola bayılırız.
Şikeyi de, satılmış oyuncuları da... hiiiç takmayız.
Avrupa'ya çıkıp ilk maçta tokadı yiyince,
Bütün seneyi "niye böyle oldu diyerek" bitiririz.
***
Ekmek çalan küçük hırsızları zindanlarda çürütür, büyük hırsızları baş tacı ederiz.
Sınıf başkanı seçerken bile kulis yaparız.
Önce kavga eder, sonra iyi arkadaş oluruz.
Karınca kararınca geçinip gitmektense köşe dönmeyi bin kere tercih ederiz.
Dedikodu, entrika, iftira semtimizden hiç eksik olmaz.
Mangalı ancak fön makinası ile yakabiliriz ama merak etmeyin hem mangalda hem de geride kül bırakmayız!
İçimizden biri azıcık başarılı olsa kıskançlıktan çatlar ve hemen yaftayı yapıştırırız;
TESADÜF!
***
Çuvaldızı başkasına batırırken, iğneyi de arkasından saplarız.
Kaz gelecek yerden asla ve kat a "rüşvet"... Pardon tavuk, esirgemeyiz.
Fakirden alıp zengine veririz, bunu biliyoruz; bir de zenginden alır gibi yapıp yine zengine iade ederiz.
"Kurt postunda sırtlan olmayı" iyi biliriz.
İş ve özeli birbirinden ayırmakla övünür, işyerinde hak yerken, özelde melek kesiliriz.
Başlık parası için kız verir, namus için can alırız.
Genelde emniyet şeridinden gider, yetmezmiş gibi ambulansa bile yol vermeyiz.
Sokağa tükürür, maganda kurşunu ile çocuk vurur, yol vermeyeni bıçaklar, sokağa neden çöp atıyorsun diyen Prof.Dr.Orhan Kural'ı hastanelik ederiz.
Hastanede de rahat durmayız, doktorun tipini beğenmeyince gıcık olur, kafasını demir çubukla patlatırız.
Deprem sonrasında otobüs kaldırıp topluca hırsızlığa gider, Tsunami sonrasında, yemek kuyruğunda sabırla sırasını bekleyen Japon'lara hayranlık duyarız.
Havaalanını dağın yanına yaptıktan sonra bari pist boşa gitmesin diye üzerinde domates kuruturuz.
Metro yapmak yerine gecekondu inşa eder zaten yetmeyen yolları daha da daraltırız. Sonra da törenle adını metrobüs koyarız.
Dünya'daki bütün gelişmiş ülkeler, referandumlar neticesinde nükleer enerjiden vazgeçerken biz tersine gider Çernobil teknolojisi ile güvence vererek, Fukuşima'yı görmezden geliriz.
***
Teoride temizlik imandan gelirken pratikte gelemez.(Bknz.Otobüs ve minibüslerdeki koltuk altı sendromu)
Başkasının hakkını yediğimizde "üç maymun"u oynarız ancak hakkımızı yemeye kalkan olursa icabında Roma'yı bile yakarız.
Kendi işlerimize kimseyi karıştırmayız ama başkalarının işlerine burnumuzu bir güzel sokarız.
İcabında Bağdat'a, oradan Trablus'a girer, Tahrir meydanından çıkarız.
Kafamızı kızdırmayın, yarın soluğu... Şam'da alırız!
***
İşte böyle sevgili okur...
Sakın Burak Yılmaz'a yapılanlara kızmayın.
Nasıl olsa ülkede durum,
"Hain evlat Ökkeş" ...
Bir başka deyişle,
Her zamanki gibi...
Yani;
Fevkaladenin de fevkinde!
Emrah Yolaç