07
2012
‘’Günümüz futbolunda yeterince mücadele etmezseniz, kolay kolay kazanamazsınız’’.Dün gece oynanan Braga Galatasaray maçının ana fikri de tam olarak bu‘’hipotezi’’ doğrular nitelikteydi doğrusu.
Maç öncesi itibari ile, kendi liginde aksayan, istikrarlı bir futbol sergileyemeyen, evinde puan kaybeden, özellikle son haftalarda yeterince mücadele etmeyen, sezon başından bu yana tekrar edegelen defans hatalarının önüne geçemeyen ve bunun sonucunda genellikle kolay goller yiyerek geriye düşen bir ‘’Galatasaray özgeçmişi’’nin Portekiz’e geldiğini söyleyebiliriz.
Bununla birlikte aynı Galatasaray, Süper Lig’de aldığı negatif sonuçların aksine, Şampiyonlar Ligi’nde oynadığı son iki maçı da kazanarak ve grup ikincisi olarak Braga deplasmanına gelmişti.
Yani ortada ‘’madalyonun iki yüzü’’ nü andıran bir takım vardı. Dananın kuyruğunun kopacağı ‘’final’’ maçında da lige nazaran daha istekli, daha arzulu ve daha coşkulu bir Galatasaray olması bekleniyordu.
Braga yakasındaki tek gündem maddesi ise Galatasaray’ı Şampiyonlar Ligi dışına iterek kazanabilecekleri prestijdi...
Maç öncesinde genel kanı, Galatasaray’ın orta sahayı kabalık tutarak daha kontrollü ve dengeli bir strateji ile oynayacağı yönündeydi. Ancak beklentilerin aksine Fatih Terim, sahaya yine ‘’Elmander Burak’’ ikilisi ile çıktı.
Ve bu ortamda Galatasaray, biraz da Manchester United’a güvenerek, İstanbul’da oynanan maçtan daha tutuk bir şekilde başladı karşılaşmaya…
Braga ilk müsabakada olduğu gibi yine alan daraltmayı ve önde baskı kurmayı tercih edince Galatasaray defanstan top çıkartamıyor, orta sahada ne top tutabiliyor, ne oyun kurabiliyor ne de forvetlere pas aktarabiliyordu.
Önde Elmander kendisinden beklenen hücum presi yapmayınca, çift forvetli sistem bir anlamda orta sahayı ‘’kemirmeye’’ başlıyor, Braga Galatasaray’ın boş kalan göbeğini bir iki pas yaparak delip geçiyor, 4-4-2 ve 4-1-4-1 arasında gidip gelen sistem bir türlü işlemiyordu.
Orta alanda formsuz Melo ve geçen seneyi mumla aratan Selçuk sorumluluk almıyor, yan paslar geri paslara, geri paslar da defans hatalarına sebep oluyordu.
Kanatlarda da işler iyi gitmedi… Solda Emre Çolak hiçbir varlık gösteremiyor; sağda Hamit takımının en kötüsü olarak göze batıyordu. Hamit aldığı hemen her topu ya ezdi ya rakibe kaptırdı. Arkasında oynayan Eboue’ye yardım etmemesi ve mücadeleden kaçan oyun anlayışı Galatasaray’a oldukça pahalıya patladı. Hamit’in özellikle takım hücuma çıkarken kaptırdığı toplar yüzünden Galatasaray defalarca kontratak yedi. Bu nedenle oluşan sağ kanat açıklarının bir çoğunu stoper mevkiinden gelerek ‘’cengaverce’’ mücadele eden Semih kapatmaya çalıştı.
Hamit Altıntop kalitesinde bir oyuncunun bu kadar sorumsuzca, silik ve etkisiz bir futbol oynaması kabul edilemez. Kendisine yakışan, futbolcu kaprisi yapmaktan ziyade, maksimum performansla takımına katkı sağlamaya çalışmaktır. Galatasaray’ın Hamit’e ayıracak ne kredisi ne de vakti kalmıştır. Bu haliyle, başta kendisine çok güvenerek transferini isteyen Hocasını ve tüm Galatasaray’lıları ne kadar üzdüğünü görmezden gelmemeli ve bir an önce kendine çeki düzen vermelidir. Aksi halde çözüm yolu bellidir!
Hamit’i ‘’yedek kulübesinde bırakarak’’ devam edelim…
Defansta Semih’in aksine Dany riskli oyun tarzını hatalı geri pasları eşliğinde sürdürüyor, güçlü ve atletik yapısına karşın, İstanbul’da ki ilk maçta olduğu gibi, Eder karşısında yine oldukça etkisiz kalıyordu.
Sol bekte Riera Braga’ nın sağ kanadında oynayan ve takımının en etkili futbolcusu Alan karşısında tel tel dökülüyor, atı ‘’Alan’’ hemen her pozisyonda hem Üsküdar’ ı hem Riera’ yı geçiyor, Galatasaray defansı sol kanadından gelen etkili ataklar nedeniyle ‘’kevgire’’ dönüyordu. İşin daha da kötüsü Galatasaray’ın sağlam bir sol bek alternatifi olmadığı için bu durum 90 dakika boyunca böyle devam ediyor; özetle Riera Hamit’ten sonra takımının en kötü ikinci oyuncusu olarak izleyenleri hayal kırıklığına uğratıyordu.
32. dakikada gelen Braga golüne rağmen, Burak, Semih ve sakat sakat oynayan Muslera’nın performansları bir anlamda maçın ilk devrede kopmasını engelliyordu.
Devre arasında Fatih Terim büyük hoca olduğunu bir kez gösteriyor, 4-4-2den vazgeçiyor, izleyenlere saç baş yolduran Hamit ve oyuna pek de katkı sağlayamayan Elmander’ i oyundan alıyor, yerlerine 4-3-3 sistemine çok daha uygun olan Amrabat ve Aydın ile ikinci devreye başlıyordu.
İmparator’un sistem ve oyuncu değişiklikleri ilk meyvesini 57.dakikada veriyor, Amrabat’ ın etkili ortasında ‘’Maçın Adamı’’ Burak Yılmaz yine harika bir ‘’sıyırtma’’ kafa golü atarak takımına beraberliği getiriyordu.
Galatasaray artık toparlanmaya başlıyordu…
Melo ilk yarıda ıska geçtiği topun nelere mal olabileceğini devre arasında fark etmiş olmalı ki ikinci devrede daha fazla sorumluluk almaya çalıştı. 78. dakikada attığı şut kaleciden dönünce Aydın bir anda topu önünde buldu ve skoru 2-1’ e taşıyan, Galatasaray’ı da gruptan çıkartan gole imzasını attı.
Melo’ nun Elazığ maçında penaltı kurtarması, Manchester United maçında kazandırdığı kornerin golle sonuçlanması, dün akşam ki şutunun 2.golü hazırlaması önemsenmelidir. Bu bağlamda büyük futbolcuların hataları kadar geri dönüş çabaları da mutlaka takdir edilmelidir. İnisiyatif alarak 3 önemli maça direk etki eden Melo’ ya tebrikler…
Özetle Galatasaray rakibine oranla daha kötü oynadığı bir maçı, yine rakibine oranla daha az sayıda bulduğu pozisyonları gole çevirerek kazanmayı bildi. Topla oynama oranı ve pas adetlerinde rakibinin ve kendi gerçek ortalamasının altında kalsa da, skor bağlamında yaptığı mucizevi geri dönüşle kendi göbeğini kendisi kesmiş oldu.
Maçtan sonra ‘’oyunun hakkı bu değildi’’ diyen Jose Peserio, İstanbul’da aldıkları galibiyetin de benzer şekilde olduğunu unutmuş olmalı!
Zorlu akşamın nihayetinde Galatasaray, 3 galibiyet ve 1 beraberlik neticesinde, topladığı 10 puan ile gruptan çıkarak sezon başında en üste koyduğu hedefini gerçekleştirmiş oldu. Üstelik, en yakın iki rakibini de deplasmanda yenerek…
Fatih Terim kariyerinde ilk defa, Galatasaray ise tam 11 sene sonra ikinci defa gruptan çıkma başarısını gösterdi. Avrupa’nın en büyük 16 takımı arasına giren Galatasaray’ı ve bu yolda emeği geçen herkesi içtenlikle kutlamak gerek.
Ayrı bir paragraf da ‘’Kral’’a…
Grup maçlarının sonunda Burak Yılmaz, Şampiyonlar Ligi’nde attığı 6 golle Messi’yi geçerek gol krallığını Cristiano Ronaldo ile paylaştı. Takımının grupta attığı yedi golün altısını üreten ’17 numara’’ gelişimini ve performansını bu şekilde sürdürdüğü takdirde, Galatasaray’ın Hakan Şükür’den sonraki en verimli santraforu olarak tarihte yerini alacaktır. Bravo Burak Yılmaz'a…
Manchester United’ı deplasmanda yenerek 10 puana ulaşan Cluj’ u da es geçmeyelim… Son ana kadar pes etmeyen ve kendisinden beklenenlerin oldukça üzerine çıkan Romen takımı alkışlanmayı sonuna kadar hak ediyor…
Gelelim bundan sonrasına…
Şampiyonlar Ligi’ne veda eden Chelsea ve Manchester City gibi devlerin yaşadığı başarısızlıklar göz önüne alınırsa, rakipler ne kadar büyük olursa olsun yılmadan, sonuna kadar mücadele edildiği takdirde bundan sonrası için Galatasaray’ın şansı vardır, olmalıdır…
Muhtemel rakipler arasında, Barcelona ve Bayern Munih’ten sonra gelen en etkileyici takım, bana göre Borussia Dortmund’dur.
B.Dortmund bünyesinden yetiştirdiği ve/ya isimsiz, genç futbolculara yaptığı yatırımlarla kendi sistemini kurmuş, kendi ekolünü yaratmış bir Alman takımı… Her sene, Nuri Şahin, Shinji Kagawa gibi önemli oyuncularını büyük takımlara kaptırmasına rağmen bir önceki seneden hiç de geri kalmamayı başaran, Premier Lig’de Arsenal’e benzetilen ancak Arsenal’e kıyasla kendi liginde çok daha başarılı olan ve Şampiyonluklar yaşayan bir takım. Bir bakıma ‘’küçük Barcelona’’…
Bu sene de defansta Hummels ve Subotic, orta sahada Perisic ve Mario Götze ileri de Lewandowski, Reus ve Błaszczykowski ile yine harikalar yaratıyorlar. Şampiyonlar Ligi’nde İngiltere Şampiyonu Manchester City’nin paçavrasını çıkarttılar ve Real Madrid’in önünde gruptan lider çıkmayı başardılar. Mücadeleleri, bitip tükenmeyen tempoları ve genç kadroları ile rakip tanımıyorlar. Sisteme sadık kalışları, hızlı, teknik ve modern futbol anlayışları ve tüm bu saydıklarımızı yaratan Hocaları Jürgen Klopp ile oldukça başarılılar. Bu bağlamda kendi adıma, 20 Aralık’ta Barcelona, Bayern Münih ve B.Dortmund dışında bir rakiple eşleşmenin daha şanslı bir kura olacağını düşünüyorum.
Dün akşam oynanan Chelsea Nordsjælland karşılaşmasında 3 penaltı verilmesi ve bunlardan ikisinin kaleciler tarafından kurtarılması, Celtic,Dortmund, Malaga ve Galatasaray gibi takımların çıkışları göz önüne alındığında bundan sonra Şampiyonlar Ligi’nin birçok sürprize gebe olduğunu söylemek gerek…
Şampiyonlar Ligi’nde gruptan 11 sene sonra ikinci kez (toplamda 4.kez) çıkarak yine bir ilke imza atan Galatasaray’ı gönülden kutluyor, başarılarının devamını diliyorum…
Yolunuz açık olsun...
Sevgi ve saygıyla.
Emrah Yolaç / www.emrahyolac.com