25
2012
Sevgili okur,
Elazığ...
Türkiye'nin en yaşanabilir 19. kenti.
Nüfusuna göre okur-yazar oranı en yüksek iller arasında, sağlık hizmetlerinde Türkiye ikincisi.
Şehre bereket, bolluk anlamına gelen El'azık adını, tahıl ambarı olması sebebiyle, Atatürk vermiş.
Elazığ'ın nüfusu yaklaşık 560.000 ve her 100.000 kişiye 608 hasta yatağı düşüyor. Bu oran Türkiye ortalamasının iki katından fazla. Anlaşılacağı üzere Elazığ sağlık hizmetleri bakımından son derece iyi bir noktada.
Şehrin bir başka özelliği de Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde "Gezdiğim, gördüğüm yerler içerisinde İstanbul Türkçesine en yakın Türkçeye Harput'ta rastladım"dediği düzgün Türkçesidir.
Şehirde yaşayanlara "Gakkoş" deniyor.154'e yakın yemek çeşidi ve iki büyük futbol takımı var.
Elazığspor'un ise en büyük başarısı 2002-2004 yılında Süper Lig'de oynamış olmak. Elazığ Belediyespor ise 3.Lig'de mücadele ediyor.
Elazığ'ı bu kadar tanıttıktan sonra asıl konumuz olan dün akşam ki maça gelelim...
Elazığspor aylardır lig sonuncusu.
Galatasaray aylardır lig lideri.
Galatasaray Şampiyonlar Ligi'nde grup ikincisi.
Elazığspor, 2010-2011 sezonunu Bank Asya da ikinci olarak bitirmiş ve Süper Lig'e terfi etmiş.
Galatasaray'ın hocası birinciliğe,
Elazığ'ın hocası düşmemeye oynuyor.
Yani arada dağlar kadar fark var.
Ancak bahsettiğim farkların hiçbirisi mazeret olarak kabul edilemez.
Sonuçta her iki takım da sahaya 11 kişi çıkıyor; üstelik daha güçsüz olan takım ev sahibi.
Galatasaray'ın Selçuk, Burak, Hamit, Eboue gibi çok önemli eksiklerine,
Elmander'in güçsüzlüğüne,
Umut'un beceriksizliğine,
"Görevimiz Tehlike" yapımının ünlü defans oyuncuları Cris ve Sabri'ye rağmen,
Elazığspor bu kadar pozisyon fakiri ve silik bir futbol ortaya koymamalıydı.
Ve belki de hepsinden önemlisi, Yılmaz Vural maçtan sonra "oyunu domine ettik" dememeli ve izleyenleri kendisine güldürmemeliydi.
Sonuçta takımının yarısı yorgun, kalan kısmı "yedek" bir Galatasaray karşısında Elazığspor'un arzusu, iştahı bu olmamalıydı.
Galatasaraylı oyuncular gol üretimindeki beceriksizlikleri, rakibi küçümsemeleri ve zaman zaman gözlenen pozisyon laubalilikleri ile ön plana çıktılar.
Galatasaray'ın yakaladığı gol pozisyonlarına bakacak olursanız maç rahatlıkla 4-5 farkla bitebilirdi. Ancak yukarıda saydığım nedenler Melo ve Ivesa'nın uzun bacakları kazananı belirleyen önemli faktörlerdi.
Maçın genelinde, iki takım da vasat futbol oynadı. İlk devre oyun oldukça durağan ve sıkıcıydı.
İkinci devre Elmander'in oyundan çıkması ve Galatasaray'ın 5'li orta sahası oyunun biraz daha hareketlenmesine ve topun Galatasaray'da kalmasına yol açtı. İlk devre uyuyan seyirci ikinci devrede zaman zaman "şekerleme" yaptı diyebiliriz.
Bununla birlikte dakikalar 88'i gösterir ve hemen hemen herkes Galatasaray kazandı derken, Elazığspor orta sahasından Galatasaray defansının arkasına, derinlemesine gönderilen şahane pas her şeyi değiştirdi.
Riera ve Cris, seyirciye özenip şekerleme yapınca, Elazığlı forvet oyuncusu Muslera ile karşı karşıya kaldı ancak Uruguaylı eldiven Karabük deplasmanında yaptığı hatayı yine tekrarladı.
"Topa değil rakibe giren" Muslera sadece penaltı yaptırmakla kalmadı, kendini de oyundan attırdı.
Deplasmanda skor bakımından önde oynayan bir büyük takım aleyhine, hem de bitime iki dakika kala penaltı kararı vermek ve üzerine kalecisini kırmızı kart göstermek aslan gibi bir yürek gerektirir.
Bu, son derece haklı iki kararı verdiği için hakem Özgür Yankaya'yı defalarca tebrik etmek gerek. Umarım aynı erdemi hem Süper Lig'de görev yapan diğer hakemler, hem de "maçtan sonra hakem hakkında yorum yapmayarak" diğer antrenörler de gösterirler.
Bir takıma başarı kazandıran faktörler kritik zamanlarda ortaya çıkar.
Kadıköy'de oynanan unutulmaz Fenerbahçe-Beşiktaş maçında Pancu'nun kaleye geçmesi ve bu tercihin sonucu olarak birçok golü kurtarması ne kadar tesadüfse, Melo'nun da Muslera'nın yerine kaleye geçmesi ve penaltı kurtarması o kadar tesadüftür.
Bu bir futbol şansıdır.
Ancak unutulmamalıdır ki şansın kendi yanlarında olmasını sağlayanlar, zor zamanlarda "sorumluluk" alanlardır.
Bu bakımdan önce Melo'yu sonra Fatih Terim'i takdir etmek gerekir.
Melo, belki bu sezon "geri gelmek için son derece gecikmiştir" ve geçen sene ki kadar gol atamamıştır ancak Galatasaray'ı Elazığ'da kesinlikle kurtarmıştır.
"Atamayana atarlar" diyerek izlediğim ikinci devre sonunda, Melo sayesinde "istisnalar kaideyi bir kez daha bozmamıştır".
Galatasaray yarım düzine gol, Elazığ da beraberliği kaçırmıştır.
Melo'nun kurtardığı penaltının maçın önüne geçmesi hasebiyle yazımı, Turgay Şeren'in Ali Sami Alkış'a söylediği ünlü gafını, Felipe Melo'ya uyarlayarak bitirmek isterim;
Yok artık...... Felipe Melo!
Sevgi ve saygıyla.
Emrah Yolaç/www.emrahyolac.com