07
2014
Her Galatasaraylı ve objektif olan her futbolsever, Yıldırım Demirören’in Türk futbolunu nasıl bir kaosun içine götürdüğünü çok net görüyor.
İlk olarak, yabancı sınırlamasına değinmek istiyorum.
Bu artı kuralı, yani 5+3+1 gibi veya 6+2+2 gibi yabancı kısıtlama kuralı uygulamaları, bir cehaletin ve zorunlu dayatmanın en net göstergesidir.
Avrupa’da futbolu geliştirmiş ülkelerde böyle bir kural var mı? Yok! Bugün baktığımız da, İspanya başta olmak üzere, İtalya gibi ülkeler de bu tür kısıtlamalar yokken bu ülkelerin milli takımları birkaç yıl önce milli mücadelelerde şampiyonluğa oynarken, birkaç sene sonra da hüsran yaşayabiliyor hatta gruptan dahi çıkamayabiliyorlar. Bunun örneklerini çokta güzel görüyoruz.
Aynı şey, bu tür Avrupa ülkelerinin kulüp takımları içinde geçerli… Peki, Türk futbolunda yabancı kısıtlaması kalktığı zaman başarı mı gelecek? Ya da milli takıma yeni futbolcular mı kazandıracağız? Böyle bir anlayış olabilir mi?
Bu düşünce cehalet ve gafilliğin ta kendisidir.
Adamlar bizim üstümüze Robben, Ronaldo, İbrahimovic gibi isimler ile gelirken, biz daraltılmış bu sistem de dünya devlerinin üstüne Olcan Adın ile gitmek istiyoruz.
Ben demiyorum ki, biz de Ronaldo’yu getirebiliriz… Doğru getiremeyiz kabul!
Fakat, 4 milyon euroya alınan Olcan Adın’dan 2 gömlek daha iyi olan bir yabancı transferi yapabiliriz demek istiyorum. Bu kadar basit.
Ribery’i, Galatasaray 3 milyon euro civarlarında bir rakama getirmişti. Bugün Fransa’da ve bir çok ülke de, çok cüzi rakamlara Olcan Adın’dan ve bir çok Türk futbolcudan daha iyi ve hatta iddia ediyorum yıldız adayı olabilecek isimleri getirmek mümkünken, yabancı sınırlaması ile 2 milyon euro etmeyecek Türk futbolculara 5 milyon eurolar saçmak kime ne kazandırıyor anlamak güç.
Bu futbolu bilmemektir. Avrupa’da mücadele edecek Türk takımlarının ekonomisini çökertmektir.
Pandev 2 milyonlara gelirken, Tarık Çamdal 5 milyona geliyor çünkü buna mecbur bırakılıyoruz. Serdar Aziz gibi bir adama 8 milyon euro isteniyor.
Yabancı uygulamasının kulüplerimize bir şey katmayacağı kesin. Peki milli takıma bir katkı da bulunabilir mi?
Asla…
Milli takımın açıklanan aday kadrosuna bakıyoruz hâla aynı mantıklardan medet umuyoruz. Emre Belözoğlu var. Hakan Balta var. Ahmet İlhan ve Volkan Babacan da var.
Yabancıyı kısıtladık.
1 tane Arda, 1 Caner Erkin, 1 Semih Kaya, 1 Onur Kıvrak ve 1 tane Gökhan Gönül gibi 15 iskelet adam oluşturmak varken, artık 40 tane Ahmet İlhan’dan ve Volkan Babacan’dan medet umacağız anlaşılan… Yani herkes futbolcu kesilecek başımıza…
Futbolu şakır şakır oynayan ve ülkesini kupalar ile dolduran elin adamları bu işi bilmiyor yabancıyı serbest bırakıyor, bizim Yıldırım Demirören çok akıllı olduğu için yabancı kuralını 5’e çekiyor.
Kimin akıllı, kimin akılsız olduğu ortadadır.
Buradan bize başarı çıkmaz. Türk futbolu bu şekilde kalkınamaz.
İş işten geçer, Türk futboluna yazık olur.
Yabancı kuralını saha da 8 yapsak, 3 tane Türk futbolcu oynatacağız demektir. Milli takımlar için iskelet az ama öz sistem en ideal ve en iyi sistemdir.
Büyük takımların sahada oynattığı 3 futbolcusunun da, bu mantık ile baktığımız da kaliteli ve direk milli takım futbolcusu olacağı kesindir. Hatta direk ilk 11 oyuncusu olacağı bankodur.
Bu da olaya GS, BJK ve FB diye bakarsak, 9 futbolcu demek olacaktır. Ayrıca diğer kulüplerden gelenler ve hatta yurt dışında ki Türk futbolcuları da buna dahil edersek milli takımın Volkan Babacan’lara, Ahmet İlhan’lara ihtiyacı zaten olmayacaktır.
32 yaşında ki Bilal’leri koskoca Türkiye milli takımı kurtarıcı görmeyecektir.
Futbol kulüplerimiz de, Avrupa da daha güçlü kadrolara sahip olacaktır. Daha az para harcayarak, daha başarılı işler yakalayacaktır.
Gelelim bu Yıldırım Demirören’e…
Yıllardır bu adam seçilmiş gelmiş ama beni hayrete düşüren olay şudur. Bir Allah’ın kulu, bu adamın nasıl burada olduğunu konuşuyor mu?
- Bu adam patron olmasa, medya da eli olmasa, haram yemese, devlete para yedirmese, kulüplere para yedirmese, bu adamı burada tutarlar mı? Ya da bu tür bir adama destek çıkar mı?
Devlete nasıl yalakalık yapacağını şaşırmış bir adamdan bahsediyoruz. Arkasına hükümeti almış bir adamdan bahsediyoruz.
Yani bu efelenen patron Yıldırım ağanın, bu Galatasaray ve kendine muhalif olanların düşmanı olan faşist adamın, arkasın da ciddi bir devlet desteği olmasa federasyon başkanı olacağına inanıyor musunuz?
Bugün Galatasaraylıyım diye geçinenlere soruyorum;
Gerek taraftar olsun, gerek camiadan olsun, sırf hükümet yalakalığı uğruna Galatasaray’ı bu adamın eline mi bırakacaksınız?
Nerede kaldı Galatasaray aşkı, nerede kaldı Metin Oktay duruşu?
- Bir menfaat uğruna ikiyüzlülüğü oynamak, Ali Sami Yen’in torunlarına yakışır mı? Sessiz kalmak, Galatasaraylı adamın harcı olamaz. Yazık olur Galatasaray’a…
İlk etapta Yıldırım Demirören’i istifaya çağırmanın doğru ama eksik olduğunu savunuyorum. Demirören haysiyetli ve şerefli bir adam olsaydı, Beşiktaş’da olanlardan sonra 100 sefer istifa ederdi. Demirören istifa etmez arkadaşlar bunu bilin.
Bu yüzden zemin ve taban hazırlamamız gerekiyor.
- Galatasaray camiasının, Türk futbolunu Demirören’in elinden kurtaracak, adaletli ve tarafsız ve de yüksek maddi imkanları ile tüm kulüplerin desteğini alacak bir ismi bulup, Federasyon başkanlığına hazırlaması gerekir.
- Bu Yıldırım Demirören denilen diktatörden, başka bir kurtuluş yolu yoktur.
Devletin her türlü desteğini arkasına alarak, Galatasaray’ın hocalarının bile kim olacağını belirlemeye başlamış bir yapıdan söz ediyoruz.
Fatih Terim örneği en somut örnektir.
Anlattıklarım basketbol için de geçerlidir. Her yerde bir zalim var. Bazı şeyler artık yitirilmeye başlandı. Bu işin sonu kötüye gidiyor.
Galatasaray yerine, Galatasaray’dan başka bir yerleri düşünürsek veya Galatasaray’dan daha önemli olan bir şeyler var ise Galatasaraylı birileri için, Galatasaray’a yazık edersiniz arkadaşlar.
Benim fanatik bir Galatasaraylı olarak çağrım çok nettir.
Yıldırım Demirören’in istifasını konuşmaktan daha çok, onu orada kimlerin niye tuttuğunu tartışmamız gerekir.
Herkese para yediren ve ucuza kapattığı her türlü yerden çok ciddi paralar yiyen bu haramzadeden kurtulmak, tüm Galatasaraylıların boynunun borcu olmalıdır.
Aklıma geldi;
Aziz Yıldırım; ‘Pavalı köpeklev’ yani 'Paralı Köpekler' diye bağırmıştı.
İşte kimlerin pavalı yani paralı köpek olduğu da ortaya çıktı.
Dik durmasını bilen, dik duruşundan şaşmayan ve Önce Galatasaray diyen tüm gerçek Galatasaraylılara saygı ve sevgilerimle…